Hâlâ Sifrinter kütüphanesinde toplantı devam ediyordu.
Porz,
"Arkadaşlar burada kalmalıyız. Ejderha yine buraya gelecektir." dedi.
Makel,
"Peki hiç düşündünüz mü? Bu kadar iblis farklı bir boyuttan buraya nasıl geliyor?" dedi düşünceli bir ifadeyle.
Porz,
"Yani bilemiyorum onlar iblis her yere girebilirler." dedi.
Makel,
"Peki ya cehennemde bir yarık ya da bir tür geçit varsa. Onu kapatabilmenin de bir yolu vardır." dedi. Heyecanlı heyecanlı konuşuyordu.
Porz,
"Yani onları oraya hapsedebiliriz mi diyorsun?" dedi düşünceli düşünceli.
"Aynen, bu bir ihtimal tabi. Ama neden olmasın?" dedi Makel.
Merv
"Peki ne yapacağız cehenneme gidip keşif falan mı?" dedi alaya alarak.
Elis,
"Bu mümkün mü? Daha önce oraya giden olmadı." dedi.
Makel
"Eğer bir yarık varsa Aron' da olmalı çünkü hep Lili ve iblisleri geliyor farkettiyseniz. Cehennemde bir çok kat var bu katların da illaki Lili gibi Kraliçeleri vardır." diye varsayımlarına devam etti .
Porz
"Peki bu boyutlar arası geçidin olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?" diye ekibe bakındı.
Merv,
"Melekler... Onlar da iblisler gibi başka bir boyuttan geliyorlardı. Eğer eskiden melekleri tanıyan birini bulabilirsek sorabiliriz de. Porz, amcan muhtemelen biliyordur." dedi.
Porz derin bir nefes aldı.
"Pekala gidip bir konuşalım. Sizde kütüphanelerde bir araştırın bakalım." deyince
Gımen?
"Daha kesin bir yolu var. Eğer geçmişe meleklerin olduğu zamana gidersek onlardan öğrenebiliriz." dedi umutla. Daha sonra
"Porz annenle tanışmak ister misin?" diye gülümsedi.
"Tabi isterim." dedi Porz.
"Bildiğim kadarıyla bebekleri 225 yılında doğuyor. Melekler tarihi bilgilerim beni yanıltmıyorsa iblislerin Milena hariç tüm melekleri öldürmesi de bebekten iki yıl önce yani 223 yılında sonbarda idi hatırladığım kadarıyla." dedi.
Moldora
"Evet, evet doğru ben de öyle biliyorum." diye onayladı.
Gımen devam ederek
"Biz 223 yılı sonbahardan sonra kış mevsimine gidersek kargaşaya düşmemiş oluruz." dedi.
Merv,
"Resmen tarih seni yazmış dostum." dedi Porz' a bakarak.
Ardından Gımenda' ya bakarak
"Gımen sen bayağı ustalaştın zaman yolculuğu konusunda farkettin mi?" dedi hayranlıkla.
Gımen gülümsedi.
Elis
"Ben de geliyorum." dedi kararlılıkla.
Porz
"Pekala o zaman karar verilmiştir." deyip
"Merv bi baksana dostum." diye kulağına eğilerek
"Cadıları unuttuk Moldi ile ilgilenirsin değil mi?" diye fısıldadı.
"Merak etme hallederiz biz. Sen ailenle hasret gidermeye bak."
dedi omzuna dokunarak.Angal Krallığı
Yıl:223 / Kış MevsimiGımen hızla elindeki kalın ve büyük bir ansiklopedi gibi olan melekler tarihi kitabını karıştırıyordu. Birden söz konusu zamanı bulmuş olacak ki
"Buldum." diyerek durdu. Elini açık kitabın ortasına tutarak kitapta bir geçit açtı. Porz'a bakarak
"Yaklaş." dedi.
Porz yaklaştı, Gımen' in masaya koyduğu kitabın önüne gelince Gımen'e bakarak
"Çok küçük değil mi, nasıl geç...."
diye sözlerini bitiremeden yuvarlağımsı bir ışığa dönüşür gibi birden kitabın içerisine çekiliverdi.
Gımen bu sefer Elis'e baktı.
Elis yutkunarak
"Pekâlâ." diye yaklaştı ve aynı şekilde kitaba giriverdi.
Merv şaşkınlıkla
"Gımen kitabın içerisine mi giriyorlar yoksa geçmişe mi?" diye sordu.
Gımen kitaba yaklaşırken
"İkisine de. Kitabın içerisinden geçmişe." der demez kitaba çekiliverdi. Ardından sert bir biçimde kitap kapanıverdi. Gımen
Porz ve Elis' in ardından kendisini her yanı yazılarla dolu saman kağıdıyla kaplı bir evde buluverdi. Burası dört duvarı, taban ve zemini sanki kitabın içerisini andırır gibi kitap sayfalarına benziyordu. Mobilyalar, masalar, eşyalar hep sarı ve yazılarla dolu kitap sayfalarıyla kaplı gibiydi.
Elis endişeyle
"Gımen neredeyiz biz?" diye etrafına bakınıyordu.
Gımen
"Beni takip edin." diyerek üst kattan aşağı indi.
Porz,
"Merdivenler bile kitap sayfası gibi." dedi şaşkınlıkla.
Gımen kapıya gelerek kapıyı açtığında her yer bembeyaz, karlarla kaplı çam ormanlıktı.
"Hadi gidelim." diyerek önden çıktı.
Elis her birine tek hareketle kışlıklar giydiriverdi. Her yer dizlerine kadar bembeyaz bir örtüyle kaplanmıştı adeta. Bir çam ormanı içerisinde yürüyorlardı. Kar lapa lapa tüm güzelliğiyle yağıyordu. Gımen her zamanki modern haliyle şişme lacivert kısa bir mont ve altına kot giyimiyle buralara ait olmadığını belli ediyordu. Elis kapüşonunu kafasına geçirdiği kırmızı salaş pançosu ile kırmızı başlıklı kız gibi görünüyordu. Porz'ın ise boğazından toka ile bağlanan beyaz kapşaonlu kalın bir pelerini vardı. Kapüşonunu kafasına geçirmiş, omuzlarını örtüyor fakat önü açıkta kalıyor. Angallar diğer iki krallığa göre biraz daha ilkeldi.
Elis
"Bir dağın başında gibiyiz Gımen. Etrafa bakındık ama bir şey yok." dedi yorgunlukla.
Gımen
"Pekala yeri tam bilmediğimiz için kestirmesi zor. Bir kez daha deneyeceğim." diyerek
eliyle yeni bir geçit açtı.
"Angal sarayını seçiyorum kolyemde. Girelim bakalım bu sefer doğru çıksa iyi olur gerçekten soğuk." dedi.
Geçitten geçip taş bir yapının salonunda geçitten çıktılar. Hizmetçi kadın onları görünce çığlığı basıverdi.
"Hanımefendi bağırmayın durun." diyerek Elis kadını sakinleştirmeye çalışıyordu. Gımen
"Afedersiniz." dedi pişmanlık duyarak. Birden askerler gelip onları kolundan tutarak götürmeye başladılar.
Porz
"Bakın biz Milena' yı görecektik.
Bak bende onun gibiyim." dedi kanatlarını göstererek.
Elis,
"Yuh Gımen krallık derken içini kastetmemiştik." dedi etrafına bakınarak. Sarayın içerisinde olduklarını anlamıştı.
"Ne yapayım kolyemde öyle seçenekler yoktu. Sadece Angal Krallığı vardı." dedi zorla götürülürken.
Askerler sürükleyerek götürdü ve aniden iterek bıraktılar.
Porz,
"Yavaş biraz." dedi sarsılarak.
Başlarını kaldırdıklarında ileride kral tahtında oturuyordu. Arkalarındaki askerler onları iterek
"Hadii." dediler. Porz, Elis ve Gımen ilerleyip kralın huzunda durdular. Saygıyla hafifçe eğilip kalktılar.
Ciddi bir tavırla
"Söyleyin bakalım sarayımda ne işiniz vardı?" dedi kral.
Porz
"Efendim biz Milena' yı görmek için geldik. İzin verin bir konuşalım." dedi.
Kral,
"Sen melek misin? Milena' yı tek sanıyorduk." dedi.
Saygıyla
"Evet efendim." dedi Porz.
"Efendim mi bir melek böyle davranmaz normâlde. Arkadaşların kim ve sarayıma nasıl girdiniz?" dedi kral.
"Gerçekten özür dileriz, kötü bir niyetimiz yok. Milena ile görüşebilir miyim? Lütfen önemli." dedi Porz.
Kral
"Milena bizim için önemli. Sana neden güveneyim." dedi.
Porz biraz daha yaklaşarak
"Melek meleğe zarar vermez. Bunu çok iyi biliyorsunuz. Lütfen mesele Nora' nın iyiliği." dedi.
Kral
"Pekala, Milena' ya haber verin." deyince askerler saygıyla eğlip odadan çıktılar. Geri geldikten sonra Kral' a kafasıyla selam verdi.
Ardından Porz'a dönerek
"Milena sizi teras katında bekliyor. Beni takip edin." dedi.
İki askerin peşinden taş merdivenlere yönelip dört veya beş kat çıkıp bir kapının önünde durdular.
Porz girecekken
"Bekleyin önce silahlarınızı bırakmanız gerekiyor." diyerek durdurdu asker.
"Pekala." diyerek Porz önce kılıcını, baltasını ve diğer silahlarını çıkarıp askere uzattı. Ardından kızlar silahlarını bırakıp üzerinde Angal sembolleri olan büyük, demir kapıyı açarak girdiler. İleride boydan bir cam ve önünde yarım daire oluşturarak cama bakan, ilkel tarzda ağaçtan yapılıp içi yünle doldurulan, açık maviye boyanmış deri ile kaplı oturma grubu vardı. Milena ise arkası onlara dönük burada oturuyor, kahvesini yudumlarken camdan kar manzarasını izliyordu. Onun sol, çarpraz tarafında bir genç ve yakışıklı bir adam cama yaslanmış onlara bakıyordu.Bu aşağı yukarı Porz ile aynı yaslarda genç bir askere benziyordu.
Porz önde, kızlar arkasında ilerlerken Porz pelerinini çıkardı ve kanatları ortaya çıktı. Onlara bakan adam şaşırmıştı. İlerleyerek oturma grubunun karşısına yavaşça geçerken Porz kalbi duracak gibi hissetti. Arka taraftan sarı dalgalı saçları tüm güzelliğiyle görünüyordu. Yan tarafına geçtiğinde Milena onlara döndü.
"Hoşgeldiniz, buyrun oturun." dedi sıcak gülümsemesi ile.
Porz gözlerini kadının yüzünden ayıramıyor, her an ağlayacak gibi görünüyordu.
Milena tüm güleryüzlülüğü ile onlara gülümsüyordu. Porz uzun zamandır bu kadar sıcak bir gülümseme ve bakış görmemişti. Adeta onu görünce içi ısınmış, tarifsiz bir huzur içine yerleşmişti.
Milena adeta bir güneş gibi sarı saçları ve gülümsemesiyle ışık saçıyor ve etrafı ısıtıyordu. Elâ gözleri saçlarının yansımasıyla güneş gibi sarı görünüyordu.
Elis dayanamayarak
"Çok güzelsiniz." dedi gülümseyerek.
Porz 'ın konuşamayacak kadar duygusallaştığını farkederek
"Ben Elis, bu Porzın, bu da Gımenda." diye kendilerini tanıştırdı.
Milena şaşkın
"Doğru mu görüyorum? Bir büyücü, melek ve zaman gezgini bir arada." dedi.
Milena bunu üçüne tek tek bakarak söylemişti.
Elis,
"Evet efendim. Öncelikle biz buraya iblislerin Nora' ya nasıl geçtiklerini sormaya geldik. Belki bu konu hakkında birşeyler biliyorsunuzdur." dedi umut dolu bakışları arasında.
Milena,
"Ama neden, öncelikle kim olduğunuzu anlatacak mısınız?Buralara ait olmadığınız her halinizden belli." dedi.
Porz kendini toparlayarak
"Biz gelecekten geliyoruz. Gımen'den bizi buraya getirmesini istedik. Geldiğimiz zamanda iblisler tüm Nora' yı tehdit edebilecek kadar güçlü olmaya başladılar." diye durumu açıkladı.
Yan yaraftaki adam gelerek
"Peki sen kimsin. Angal mı Melek mi? İkisine de çok benziyorsun." dedi Porz'ı incelerken.
"Aslında ikisi de. Ben Aragon ve senin oğlunum." dedi Porz Milena' ya bakarak.
Milena ve genç adam baştan aşağı şaşkın görünüyordu.
Sinirlenerek
"Ne saçmalıyorsun sen?" diye bağırdı genç adam.
Porz eline sehpadaki demir tuzluğu alıp avucunda sıktı ve iyice ovaladı. Avucunu açtığında tuzluk resmen toz halindeydi.
"Gördüğün gibi hem Angal hem meleğim." dedi.
"Ama bu imkansız. Tıpkı şey gibi.. Kehanetteki gibi yarı melek bir kurtarıcı." diyerek bağırıyordu genç adam.
Milena kolundan tutarak
"Aragon sakin ol onları korkutuyorsun. Gel şöyle otur." dedi.
Porz,
"Demek Aragon sensin." dedi yüzüne uzun uzun bakarak.
Milena Porz' ı inceleyerek
"Babana benziyorsun. En az onun kadar yakışıklısın." diye gülümsedi.
"Bakın iblislerin Nora' ya bir geçidi var mı? Onu öğrenmek zorundayız." dedi ciddi tavrıyla Porz.
Milena
"Tabii ki var yoksa nasıl geçebilirler? Bizde onu kapatmak için uğraşıyoruz." dedi.
"Ama gelecekte hala akın akın gelip halka zarar veriyorlar." dedi Gımenda.
Milena
"Sadece bir melek o yarığı kapatabilir. Ama diğer ırkların yardımı olmadan çok zor." dedi.
Porz
"O sıkıntı değil artik beraberiz. Ama nasıl kapatabiliriz? " dedi meraklı bakışlarla.
"Yarık çok öncesinden biz meleklerin hatası sonucu açıldı. Bizde tüm gücümüzü onlarla savaşmaya adadık. Fakat Lili bizim geçidimizi kapatarak melekleri cennete hapsetti. Ne ordakiler Nora' ya gelebiliyor ne de biz cennete dönebiliyoruz." dedi Milena.
Elis,
"Yani melekler tükenmedi. Zamanımızda herkes tükendi sanıyor." dedi sevinçle.
"Porzın melekleri de Nora'yı da ancak sen kutarabilirsin. Cehennemdeki yarığı kapatabilirsen meleklere gerek kalmaz. İki tür de kendi boyutlarında yaşarlar." dedi Milena.
Aragon
"Bakın yarık bugün şehrimizde sizi oraya götürebilirim." dedi.
Elis
"Ama günümüzde yarık görünmüyor." dedi hayretle.
Porz düşünerek
"Ya da bulamıyoruz. Şehri avucum gibi bilirim ama hiç yarık görmedim." diyebildi.
Milena
"Onu görünmez yapmış olmalılar." dedi düşünceli düşünceli.
"Hadi kalkın gidelim. Milena tatlım sen burda kalmalısın." dedi Aragon.
Milena
"Peki haber verin mutlaka." diyerek kalktı. Porz'a yaklaşarak yüzüne dokundu.
"Senin gibi bir oğlum olacağı için çok şanslıyım." diyebildi gözleri dolmuşken.
Porz' da duygusallaşmıştı.
"Asıl ben şanslıyım annem olduğun için." diyerek sarılıverdi.
Sarılırken Milena
"Özür dilerim." diyerek gözyaşlarına boğuldu.
Porz
"Neden?" deyince Milena
"Seni annesiz bıraktığım için." dedi.
Ardından
"Zamanında hayatta değilim anlaşılan. Annesiz büyümüş gibisin." diye devam etti.
Porz şaşırarak
"Ama nasıl?" diyebildi.
Milena
"Anneler hisseder. Evlatlarının gözlerinden her şeyi anlarlar." dedi iç çekerek.
Aragon
"Gidelim mi artık?" deyince Milena ile vedalaşıp atlarına binerek Aragon'u takip ettiler. Yüksek bir yerde durdular. Şehir resmen ayaklarının altında olup muhteşem bir kar manzarası vardı. Karlar altındaki şehrin eşsiz ve bembeyaz görüntüsü üzerinde masmavi gökyüzünde biraz yan duran göz şeklinde bir delik ürkütücü bir şekilde duruyordu.
Diğer taraf simsiyah ve dumanlı olarak yarıktan görünüyordu.
Dehşetle karşılarındaki yarığa bakıyorlardı.
"Yarığı gizlediler yani."
dedi Elis.
Aragon
"Muhtemelen ama o yarığı görünür kalabilirsiniz." dedi.
Porz "Nasıl?" diye merakla sorunca
Aragon,
"Kılıcına kanını damlat ve oraya fırlat." dedi.
Porz şaşırarak
"Ejderha" diyebildi.
Aragon anlamayıp
"Efendim." deyince Porz,
"Nora'ya dev bir ejderha musallat oldu. Kanı siyah alıyor ve açtığımız tüm yaralar kendiliğinden iyileşiyor. Hiç bir büyü,silah ve güç onu alt etmeye yetmiyor." deyince Aragon korkuyla
"Aman tanrım." dedi.
Porz devam ederek
"Tesadüfen kanım kılıcıma damladı, o sırada kanlar içinde yatıyordum. Ejderha beni yemek üzereyken korkarak kaçtı." dedi.
Aragon hayretle
"Kanından korkuyor." diyebildi.
Porz
"Biz de öyle düşündük. Döndüğümüzde kılıçla onu devirmeyi deneyeceğiz." dedi.
Aragon
"Umarım başarırsın evlat." dedi omzuna ovarak.
Elis
"Peki kanının kılıçla birleşme olayı nedir?" dedi.
Aragon
"Bu meleklerin kullandığı bir yöntem. Kanları kötülüğü yok edip iyiliği temsil eden nurdan olduğu için çoğu kötülüğe son verebiliyor." dedi.
Gımen
"Demek o yüzden Porz' ın kanından korktu." dedi.
Aragon
"Muhtemelen ejderhayı iblis çanağı ile başlamış olmalı." deyince Elis şaşkınlıkla
"Ne?" diye bağırıverdi.
"İblis çanağı kurbanlarını iblise dönüştürmek için kullanılmıyor mu?" dedi korkuyla.
Aragon
"Evet ama ejderha yeterince güçlüyse kurtulabilir." dedi.
Aragon daha sonra Porzın'ı
"Kılıcı yarığın tam içerisine fırlatmalısın." diyerek uyardı.
Sonra
"Görünür olsa da olmasa da uçarak oradan cehenneme girebilirsiniz." dedi Aragon.
"Peki sonra. n'apacağız?" diye sordu Porz.
Aragon
"Orası çok tehlikeli dikkat etmelisiniz. İçeriye girdiğinde Lili'nin sarayında sakladığı bir inci var. Zamanında onu meleklerden çaldı. Melekler onunla boyutlar arası geçitler açıyordu. Onu almak için çok uğraştık fakat bedeli ağır oldu. Lili onu kullanarak meleklerin geçidini kapadı. Nora' da kısılıp kalan melekler ise savunmasız yakalanıp öldürüldü." dedi.
Elis,
"Nasıl bir inci bu?" dedi merakla.
Aragon
"Rengi ve görüntüsüyle bir dolunayı andırıyor, ay gibi parlak ve yusyuvarlak olup bir insan kafasından biraz büyük." diye tasvir etti. Porz
"Peki onu nerede saklıyor olabilir?" diye sorunca
Aragon
"Biz gittiğimizde sarayın mahzeninde saklıyordu fakat değiştirmiş olmalı. Açıkçası her yerde olabilir." dedi endişeli bakışlarıyla.
"Onu gittiğimizde öğreneceğiz artık." dedi Gımenda.
Ardından
"İçeriye geçit açamaz mıyım?" diye sorunca Aragon
"Hayır oraya yalnızca yarıktan girilebiliyor. Porz ve büyücüler yardımıyla ya da sizi yarığa ulaştırabilecek yetenekleriniz varsa öyle ulaşabilirsiniz yarığa." dedi.
Elis
"Pekala bulduk diyelim nasıl kullanacağız?" diye sordu.
Aragon Porz' a bakarak
"Melek kanlı kişi yani sen onu kaldırıp yarığa tutacaksın. Yine onunla her boyutta geçit açılabiliyor o yüzden onu iyi korumalısınız." diye tembihledi.
Ardından
"İnci tanrı tarafından meleklere verilen bir emanetti. Onlar inciyi canı pahasına korumakla görevlilerdi. Porzın bu görev artık sana düşüyor. Her ne olursa olsun onu kötü güçlerden koru." diyerek ekledi.
"Anladım bize müsade, her şey için teşekkür ederim." diyerek sarıldı Porz.
Aragon da sarıldı ve ardından
"Bunu al." dedi boynundaki kolyesini verirken.
"Bu Milena'nın. O seni koruyacaktır." diye gülümsedi.
Porz duygulanarak
"Teşekkür ederim. Onu hep saklayacağım." dedi.
Ayrılırken Aragon
"Yarığı kapatırken iblislerin içeride olduğundan emin ol." diyerek atını saraya sürdü.
![](https://img.wattpad.com/cover/197286965-288-k733978.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NORÂ GÜNCELERİ SERİSİ 1: KAVİM SAVAŞLARI
FantasyNOT: SAHİPLEN.COM adresinden telif hakkını üzerime almış bulunmaktayım. Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Henüz günümüzdeki gezegenler oluşmadan çok önce... Kimsenin bilmediği farklı gezegen ve gök cisimlerinin bulunduğu bir zaman... Ve...