9.Bölüm: En dipte...
"Aynı yerdesin... En dipte."---
Hidra: Tek kişilik miydi bu şehir ?
Hidra: Sen gidince bomboş kaldı...
Hidra: Ikimizde kendimize yakışanı yaptık aslında
Hidra: Sen gittin,
Hidra: Ben kaldım tek başıma...
Hidra: Olur da bir gün geri dönersin diye kötü konuşamıyorum hiç.
Hidra: Biliyor musun ?
Hidra: Aramızda ki en akıllı seni sanırdım
Hidra: Ama aptalmışsın.
Hidra: Gidiyorum bile diyemedin...
***
Telefonumu şarjdan çıkartıp, çantamı da alarak odamdan ayrıldım. Çok gergindim ve sinirlerim tavan yapmıştı. O kızı görmem ve hiçbir şey olmamış gibi davranıp bütün gün onunla ve iğrenç anıları düşünerek geçirmem bünyemi alt üst etmişti.
Merdivenlerden indiğim sırada Berçin'in kucağıma atlamasıyla arkaya doğru sendeledim. "Günaydın bitanem. " diyerek yanağından öptüm.
"Bize günaydın yok mu ? " diye sordu Ekin. Ekmeğine reçel sürmekle uğraşıyordu ve masada tek başınaydı. Büyük ihtimalle annem ve babam erken çıkmışlardı ve Ekin de saracak kişi arıyordu.
"Genelde sözlerim havada asılı kaldığı için gerek duymadım. " dedim kaşlarım havada.
"Yemeyecek misin ? " dedi arkamı döndüğümde.
"Aç değilim. Akşam görüşürüz. " dedim ve vestiyerden ayakkabılarımı alıp giydim. Berçin'e el sallayarak kapıyı kapattım ve kendimle tekrardan baş başa kaldım.
Bazen olduğunuz yerden uzaklaşmak isterseniz de gidecek yeriniz olmaz, bazen konuştuğunuz kişilerle değil de yabancı insanlarla konuşmak isterseniz çünkü sizi yargılamadan, olayları bilmeden dinler. Bazen yalnız kalmak istersiniz, bazen de yanınızda tek bir kişi olsun da derdimi dinlesin istersiniz. Bazen müzik dinlemek ister bazen de o müzikler arasında gezinmekten bıkarsınız. Hayat da böyledir işte... İstemediğiniz, konuşmaktan kaçtığınız insanları her gün karşınıza çıkartır ama her gün bakmaktan sıkılmayacağınız, dinlemekten asla yorulmayacağınız insanla aranıza kilometreler koyar. İstemediğin ot burnun dibinde biter misali...
Dibimde çalan araba kornası ile kendime gelebildim. Tam çarpacakken durmuştu ve aramızda çok az mesafe vardı. Arabanın sahibi aşağı inerken bir yandan da görmediğine dair özür diliyordu. Peki kulak veren kim ?
"Gerçekten özür dilerim. Ara sokak olduğu için pek dikkat etmedim açıkçası. Iyi misin ? " diyerek yanıma geldi.
Bu ses... Bu ses çok tanıdık geliyordu...
Başımı hafif kaldırdığımda onun mimiksiz yüzüyle karşılaştım. Nasıl beni bulmuştu ?
"Sen... Sen nasıl beni buldun ? " dedim sakince.
"Seni ben bulmadım Hidra. Karşıma çıktın. " diyebildi sadece.
"Çok güzel hikayeymiş. Ama artık hikaye dinleyecek hevesim kalmadı Berkay . " diyerek yanından geçtim. Ama arkamdan gelip kolumdan tuttu ve kendine çevirdi.
"Ne demek istiyorsun ? " diye sordu kaşları çatılmış bir şekilde.
"Asıl sen ne yapmak istiyorsun ? " diye bağırdım o anlık gelen öfkeyle. Gerçekten ne yapmaya çalışıyordu ? Tekrar ve tekrar üzmeye mi çalışıyordu ? Ama onun üzecek alanı kalmadı hepsi Cenk tarafından kullanılmış durumda.
"Bir şey yapmaya çalışmıyorum. Çalışacak olsaydım geçmiş yıllarda yapardım. " dedi ellerini havaya açıp.
"Yaptın zaten Berkay. Oyun oynadın benimle. Seviyor sevmiyor oynadık seninle unuttun mu ? Ahh çok özür dilerim yaa sen beni zaten tınlamıyordun değil mi ? İşine gelmiyordu hiçbir şey. Benden vazgeçemiyordun ve önüne geleni kırıp döküyordun. Herkesle kavga ediyordun, herkesi karşına alıyordun, önüne gelene 'seni seviyorum' diyordun ve sevgili oluyordun. Ama içlerinde neyi ayırt edemedin biliyor musun ? Beni de herkes gibi kırıyordun, kavga ediyordun. Bu yüzden kaybettin. " dedim. Avazım çıktığı kadar bağırmıştım ve benim söylediklerimi gözleri kapalı dinlemişti.
"Ağlayacaksan oynamasaydık keşke Berkay. " diyip omzuna çarparak yanından ayrıldım. Bağırarak konuştuğum için ses tellerim acıyordu ve onun acısından dolayı yutkunmam zor oluyordu. Galiba cevabını iyi verememiştim.
"Seninle kavga edecek seviyeye inmek istemiyorum. " diye bağırdı arkamdan. Gerçekten mi ? Kıyamam yaa.
Olduğum yerde durup arkamı döndüm. Gözlerimiz buluştuğunda hafif gülümseyerek baktım. "Aşağıdan yukarı inilmiyor zaten. Merak etme hala aynı yerdesin. En dipte... " diyerek göz kırptım ve önüme dönerek okul bahçesine girdim. İşte şimdi cevabını vermiştim. Bu cevabımı çok iyi anlardı. Nasıl olsa eskiden yaşadığı bir şey değil miydi ? Kim unutabilirdi eski yaşanmışlıkları ?
Koşarak yanıma gelen kızlara hafif gülümsedikten sonra kollarıma girip yürümeye başladık. Peki bu Berkay olayını onlara anlatmalı mıydım ? Galiba evet.
Sınıfa girdiğimizde erkekler kendi aralarında oyun oynayıp gülüşüyorlardı. Bizim geldiğimizi fark eden Arda ve Miraç oturdukları sıradan kalkıp bizim yanımıza geldiler. Hale ve Arda birbirine bakıp kaş göz yapıyorlardı ve ortada bir şey döndüğü belliydi.
"Ne oldu yine ? Tamam hadi söyleyin uzatmayın. " dedim kaşlarımı yukarı kaldırıp.
"Kanka ? " dedi Ecem arkamdan.
"Efendim ? " dedim arkama dönüp gözlerine bakarak.
"Ya şey... Yani... Nasıl desek bilemiyoruz ki. " dedi Hale yeniden.
Bir kez daha başımı Hale'ye çevirdim ve hepsinin gözlerine teker teker baktım. Arda bakışlarını yere dikmişti. Miraç ise bana bakamıyor etrafa bakıyordu. O bile bir şey demiyorsa, dalga geçmiyorsa gerçekten bir şey olmuştu.
"Herkes yerlerine geçsin bakalım. Yeni gelen öğrencilerle tanıştırayım sizleri. " diyen Ece hocayla birlikte ben de arkamı döndüm. Ve o an ayaklarım, ellerim titremeye başladı. Tahtada yan yana sıralanmış olan Murat, Ensar ve Berkay'dan başkası değildi. Ve ben ise... yeni gelen öğrencilerin bunlar olacağını tahmin bile etmezdim.
Arda'nın, Miraç'ın ve kızların anlatacağı şey bu konu olmalıydı. Çünkü hiç şaşırmış gibi durmuyorlardı.
Murat tüm ciddiyetini korurken Ensar Hale'ye bakıp sırıtıyordu, Hale ise göz bayıp defterine odaklanıyordu. Berkay bana bakıp bir sırıtıyor bir ciddiyetini toplayıp diğer kişilere göz gezdiriyordu.
Şuan iğrenç bir durumun ortasındaydım ve bundan sonra neler olacağını kestiremiyordum.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAVUŞALIM GÜN BATIŞINDA •Texting•
Novela Juvenil"İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım..." *♡* "İkimiz birden sevinemeyeceksek, göğü yakalım..."