"Hiç bir şey için, kimse için üzülme oğlum,değmez dedi "Müjgan.Takma kafana.Bu esnada televizyonda Tom Hanks'in,bir filmi oynuyordu.Müjgan,onun filmlerine bayılırdı.Komik oluyordu.Müjgan,dram,korku tarzı fimlerden hoşlanmıyordu.Zaten hayat yeterince zor ve de problemliydi.O tercihini romantik komediden yana kullanıyordu.Jim Carrey'de,komedi filmlerine iyi bir örnekti.O artık gülmek istiyordu.Gülmeye,mutluluğa ihtiyacı vardı.Çünkü çok çekmişti.Kızının,kocasının ölümü onu resmen hayattan koparmıştı.Yaşadıkları çok zordu.Fakat torunu için mücadele etmişti,ve mücadele etmeyi de yaşadığı müddetçe sürdürecekti.Asla pes etmeyecekti.
Müjgan,gençliğinde gizli bir duygusaldı.Ve bu gizliliği ortaya çıkarmayı başarabilen güvenini kazanan tek erkek Nick,olmuştu.Kocası ölmüş olabilirdi,ama,onu kalbinde yaşattığı sürece şuanda da onun yanındaydı.Ve halen daha en büyük destekleyicisiydi.
Bir zamanlarda öyleydi.
Müjgan,içinden sevgiyi diledi.Barış,özgürlük,ihtiyacımız olandı.Bu birden aklına Martin Luther'in,bir sözünü getirdi.Martin Luther " öyle bir dünya istiyorum zengin,fakir ayrımı olmasın,ırk ayrımı yapılmasın,kuşlar siyasi bir simge olmasın,insanlar barış içinde yaşasın ve çocuklar hiç ağlamasın" demişti.Nede güzel söylemiş diye düşündü,Müjgan.Bu güzel bir ütopya idi.Ütopyaları da severdi.Çünkü gerçekleşmesi asla mümkün olmayacak olan hayallere de inanmaya ihtiyacımız vardı.
Her şey gibi...
Müjgan'nın, yakın bir arkadaşı iki ay sonra bir haftalığına kendisine kalmaya gelecekti.İsmi Ceren,idi.Ceren,4 yıldır Yeni Zellanda'da, yaşıyordu.Oraya alışmıştı. Ceren'in,İngilizcesi ana dili gibiydi. Çünkü iki sene İngiltere,Londra'da,yaşamıştı. Oradan da dünyanın bir ucuna Yeni Zellanda'ya,yerleşerek düzenini kurmuştu. Auckland, dünyada yaşanılası şehirler arasında ilk ondaydı. Ceren,hiç evlenmemişti. Hayatı boyunca yalnız yaşamıştı. Bundan da, son derece mutluydu. Ceren,emekli bir bankacıydı.Şimdi dünyayı geziyordu.Fırsatını buldukça da Türkiye'ye,geliyordu.Dünyanın bir ucunda yaşaması sevdiklerini ve arkadaşlarını özlemediği anlamına gelmiyordu.İki ay sonra da,Müjgan'ı,ziyaret edecekti.Önce Bodrum'a,gidecekti.Orada kuzenleri vardı.oradan memleketi Antalya'yı giderek arkadaşlarını,akrabalarını görecekti.Hepsi orada yaşıyordu.En sonda Edirne'de,Müjgan'ı,ziyaret ederek seyahatini tamamlayacaktı.
Müjgan,çayını almış,balkonunda oturuyordu.Arada gazete okuyor,bazen de internet üzerinden sosyal medyada haberleri okuyordu.Şimdi okuduğu haber ise yalnızlık ile ilgiliydi.Müjgan,yalnızlığı seviyordu.Bundan hiçbir şikayeti yoktu.Haber Japonya'da,geçiyordu.Haberde şöyle diyordu;Japonya'da,yalnızlık birçok kişinin yaşadığı bir durumdu.Bu durumu fırsata çevirmeye amaçlayan bir uygulama büyük ses getirmişti.Japonya'da,yalnızlık ciddi bir sorundu.Sürekli artan intihar oranları da bunun bir göstergesiydi.İnsanların duygularını paylaşacak insanlar bulamamaları yaş günlerini,mezuniyet günlerini ve benzeri organizasyonları kutlayacak çevreye sahip olmamaları bazı kişiler için yeni bir fırsat sektörü olarak görülmüştü.İlginç diye düşündü,içinden.Yalnızlık kimileri için bir sorunken,kimileri içinse aslında bir mutluluk,özgürlüktü.Bu kişiden kişiye göre değişiyordu.Bu haberde bunun bir göstergesiydi.Ne kadar çok okursak o kadar çok bilgi sahibi olur,öğreniriz diye düşündü.Okurken, hayatın acı gerçeklerini görürdük.İnsanları,empati yapabilmeyi,düşünmeyi ve bazen de insan kötülüğünü öğrenirdik.Fakat okurken bazen bu kötülüğün yerini sevgiye bırakacağına da inanırdık. Bu inanç bizi güçlü kılardı.İşte bu yüzden inanmaya da, ihtiyacımız vardı.Tıpkı sevgiye olan inancımızda olduğu gibi.Sevgiyi yok etmek isteyenlere inat biz birbirimizi sevmeliyiz,diye düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CESUR
AdventureCem ve anneannesi Müjgan'ın yaşamı. Aynı zamanda da bir aşk hikayesi.