Müjgan,her zamanki gibi çayını almış, balkonda oturuyordu.Hava Edirne'de,hafif esiyordu.Müjgan,soğuğu severdi.Geceleri ise bir başka severdi.Geceler bir başka aynı şekilde onu seninle birlikte gözlerinin içine bakarak anlamlandırmakta derdi,Nick.Birden duygulandı.Gene kocasını hatırlamıştı.Ona platonik aşıkken düşünüyordu da,aşkın gözü gerçekten de kördü.Hastalıktı.Normal bir durum değildi.Sahiplenme duygusundan gelen bir kıskançlık hali de oluyordu.
Müjgan,aşk dışında herhangi bir kıskançlığın kesinlikle hastalık olduğunu düşünüyordu.Gerçi ona göre bu insanlar tedavi olsalar dahi iyileşmeleri mümkün değildi.Çünkü her şey birazda insanın elindeydi,yani kafadaydı.
"Anneanne bana bol-bol su içmemi söylemiştin,ya günde 1.5 litre içiyorum.Su sağlık demek öyle değil mi?".
"Kesinlikle, benim güzel torunum,devam et. Bol-bol su iç.Su iyidir.Asitli içeceklerden de uzak dur,tamam mı?onlar zararlı".
"Tamam anneanne,ama,sen üzgün gibisin.Ne oldu?neyin var?".
"Hiçbir şey yok güzel torunum benim".
"Sen üzülürsen, bende üzülürüm,bunu sakın unutma.Lütfen anneanne moralini bozma.Hiç bir şey için canını sıkma".
"Merak etme, ben iyiyim".
"Değmez anneanne.Unuttun mu bu senin lafın.Hiç bir şey için,kimse için üzülmeye değmez.Bak ben artık Elif,için kendimi üzmüyorum.Dediğin gibi henüz çocuğum, ve karşıma benim sevgimden anlayacak bir kız çıkacak.Öyle değil mi?".
"Kesinlikle, dedi" Müjgan.Bunu söylerken yüzünde bir tebessüm, vardı.Şuanda kendisini daha iyi hissediyordu.Morali düzelmişti.Cem,gene neşesini yerine getirmeyi başarmıştı.O arada bir öyle bir anlığına giderdi,geçmişe,acı dolu özlemlere,ve de anılara...
Müjgan,en kısa zamanda torunuyla Bulgaristan'a, gidecekti.Orada arkadaşlarını,halen daha hayatta olan akrabalarını ziyaret edecek,ve ucuz içkinin tadını çıkaracaktı.Şarap içerek,temiz havanın,ve yemyeşil doğanın keyfine varacaktı.İnsan arada bir böyle gezmeye,dinlenmeye,uzaklaşmaya ihtiyaç duyuyordu.Edirne'den,otobüsle Bulgaristan'a,ulaşım son derece rahattı.Bulgaristan vatandaşı olduğu içinde vize problemleri yoktu.Torununa da çıkarmıştı.Çünkü ileride rahat etmesini istiyordu.
Müjgan'ın,yeğeni Portekiz'de, yaşıyordu.Gençti.50 li yaşlardaydı.İleride Cem'i,onun yanına göndermek istiyordu. O ölürse Cem'i,emanet edebileceği biri olmalıydı. Yeğeninin ismi Gülsüm,idi. Gülsüm'ün,orada yaşayan akrabaları,tanıdıkları da vardı.En azından Müjgan'ın,bu konuda içi rahattı.Cem'in,geleceğini düşünüyordu.Sonra,Cem oradan canı nereye,hangi ülkeye gitmek isterse gitsin,dedi içinden. İngiltere,Fransa, Almanya,Avusturya, Çekya, Amerika,Kanada fark etmez,diye düşündü. Nerede mutlu olursa,oraya gitsin dedi içinden.Ya da belki de Türkiye'ye,döner İstanbul'da,yaşar güzel işler yapardı. Hayat,bu hiç belli olmaz, dedi içinden. İnsan nerede yaşarsa yaşasın,mutlu olmalı,işine sahip çıkmalı,ve dört elle sarılmalıydı.Ölüp gitmeden,önce düzenini kurmalıydı.
Gülsüm,Lizbon'da,yaşıyordu. Rahat,huzurlu,sakin bir şehir diyordu.Orada yaşamaktan dolayı mutluydu. Portekizceyi zaten ana dili gibi akıcı konuşuyordu.Kısacası rahattı. Portekiz'in, şarabı meşhurdu. Müjgan,bir keresinde orada şarap içmişti. Bu esnada dışarıda manzaraya bakarak şarabını güzel bir müzik eşliğinde içmek kendisini adeta cennette hissettirmişti.O an için huzuru,mutluluğu bulmuştu.Gezmek gibisi yok diye düşündü.Gezmek,çok güzeldi,ve insanı mutlu ediyordu. Ülke çok güzeldi.
"Anneanne Stephen King'in,Kujo kitabından sonra Yüzüklerin Efendisi,serisine başlayacağım.Bu heyecanlı fantastik dünyaya atılmak için sabırsızlanıyorum.Arkadaşlar dili biraz ağır dedi,ama,olsun,ileride büyüyünce tekrar okurum".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CESUR
AdventureCem ve anneannesi Müjgan'ın yaşamı. Aynı zamanda da bir aşk hikayesi.