❝Aşkın yüreğime küçük bir kıvılcım ateşi gibi düştüğünde o an; birbirimize ait olduğumuzu, geçmişin izi gibi kalan yaralarımıza melhem olacağımızı sanarak büyük bir beklentinin içine girmiştim. Ne var ki büyük beklentim sırtını bana dönüp gitmenle beraber alabora olmuştu.Bekledim.
Yağan yağmurun altında, geri dönmeni uzun bir süre bekledim.
Sonra ne mi oldu?
Büyüdüm. Benden aldığını sandığın aşkı yaralı yüreğimin içine sakladım. Kimsecikler görüpte benden almasınlar diye.
Ve sonra hayal kurmaktan vazgeçtim. Çünkü hiçbir hayalin gerçeğin önüne geçemeyeceğini gidişinle bizzat öğrenmiştim.❞
❝Sevginin azlığı yorarmış çok sevenin yüreğini. Herkese yetirdiğin sevgin neden sıra bana gelince cimrileşiyor?❞
TUT ELİMDEN.
'Kalk artık!' Zihnime sızan derin sesin yabancısı değildim artık. Kabullenmiştim. Günlerce beni uyaran o ses zihnimin içinde yaşıyordu. Onun bir varlık olmadığını yalnızca yaşadıklarımın etkisiyle zihnimde oluşan bir kalkan ya da benim yanlız olmadığımı hissettirmeye çalışan bir fısıltı olduğunu düşünüyordum. Suskun oluşum, farkına bile varmadığım bir anımda onu zihnimde oluşturmuş, beni her defasında uyarıp duran koruyucu görevini üstlenmişti. Zamanla yalnızca benim duyduğum bu sesin kaybolup gideceğini biliyordum ama gidişiyle kendimi yalnız, boşlukta kalmışcasına hissetmekten de alıkoyamıyordum.
Üç gün boyunca belli etmesemde varlığına bu kısacık sürede alışmıştım.
Benim iyiliğimi düşünmesi belki de beni ona bağlayan en büyük etkenden biridir.
Çünkü çok az kişi benim iyiliğimi ister.
'Onu bulduğunda gideceğim.' Ne?
"Kimi bulduğumda?" Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki, ses tonum bana bile zor ulaşmıştı. Uyuşan parmaklarımla ağrıyan alnımı ovdumda gözlerimi yeni idrak ettiğim şeyle irice araladım. Ben bayılmıştım! Hem de bir cadı tarafından!
Halsizlikten neredeyse cadı ile olan karşılaşmamızı unutacaktım. Bedenime işleyen soğukluk beni fazlasıyla üşütmüştü. Tamamen kendime geldiğimde olduğum yeri incelemeye başladım. Büyük bir salondaydım. Dört duvarın neredeyse tümünü kaplayan ahşap kitaplıklar salonu âdeta bir kütüphaneye çevirmişti. Çok fazla kalın ciltli kitap vardı. Uyuşan ayaklarımı ovduğumda ellerim veya ayaklarım bağlanmamıştı. Cadı beni kendi halime bırakmış olmalıydı. Ya da kaçamayacağımı düşündüğü için sıkı bir önlem almamıştı. Oturak olarakta pencereye yakın salanan bir sandalye vardı. Hemen birkaç adım uzağımda, salonun tam ortasında siyah, geniş bir kazan duruyordu. Kazanın yakınında ise yuvarlak bir masa vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUYUN FISILTISI (1)
FantasyGökleri inletecek derecede yağan yağmur küçük köyümüzü bertaraf edebilir güçlükteydi. Şimşeklerin çıkardığı korkunç seslerle bedenim bir kez daha titrerken yersiz olan bu korkuma mâni olamamıştım. Bir süre gözlerim kapalı bir hâlde gök gürültüsünü v...