❝Zaman hızla akıp geçiyordu. Yılın her dört mevsimini yalnızlıkla geçirirken geçen zamanla birlikte bende tükenmiştim. Ruhuma bir özür borçlusun sevgilim. Çünkü beni çok bekletin. Yoluna serpiştirdiğim papatyalar ayrılığımızın bir armağanı olsun sana. Ölüm kokan bu papatyalar; solup giden geçmişimizi, izi olarak yaşatsın anılarımıza.
Sen ve ben. Asla bir araya gelmemesi gereken iki insandık.❞
❝Sözün bittiği yerdeyim. Biten bir cümlenin son noktayı koyuşu gibi veyahut yarım ve söylenemeyen her cümlenin sonuna bırakılan üç nokta gibiydi hayatım. Sığamadım. Kendimi bir türlü bir yere sığdıramadım. Mutluluk uzakta aranmaz derler. Peki ya yakınında bir mutluluk yoksa nereye savrulup gitmeli insanoğlu?❞
RUHUMAKİ ÖZLEM.
"Baba o neden hâlâ uyanmadı? Panzehir etkisini göstermedi mi yoksa?" Aşinası olmadığım endişeli ses tonun yabancısıydım. Duyduğum sesler kulağıma uğuldar gibi ulaştığında beynim bedenime çoktan korku sinyallerini vermişti. Nerdeydim ben? "Panzehir etkisini çok önceden gösterdi. O sadece yorgun düştüğü için uyuyor. Çok geçmeden uyanır. Endişelenme." Bu ses bir önceki sesten daha olgun, kadifeli tonda idi. "Davetsiz misafirimiz için yemek hazırlamaya gidiyorum Jack. Ona göz kulak ol." Kapının açılıp kapanma sesini duydum. Birkaç tıkırtı sesinden sonra gözlerimi aralamak için kendimi epeyce zorladım. Bedenim dinlenmiş olmanın getirisiyle tüm yorgunluğundan arınmıştı. Kendimi daha zihinde hissediyordum.
Birileri beni bulmuştu.
Hafızamı hızlıca yokladığımda aklıma o yapışkan, değişik sıvı yüzünden ormanda fenalaşarak bayıldığım an gelmişti.
Sonrası koca bir muamma.
Kimin evinde, kimlerin davetsiz misafiri olduğumu bilmemek beni fazlasıyla tedirgin etmişti. Boğazımı istila eden kurulukla zorlukla yutkundum. Gözlerimi araladığımda yüzüme değen günışığıyla gözlerimi hafifçe kısmak zorunda kaldım. Bayılmamın üzerinden uzun bir zaman geçmiş olmalı. En son akşam karanlığında bayılmıştım. Şimdi ise günün yeni ışıklarıyla gözlerimi aralamıştım.
"Sonunda uyandın!" Başımı sağ tarafa doğru çevirdiğimde sırıtarak bana bakan elâ gözlere sahip genç biri vardı. Benden üç dört yaş büyük görünen oğlanın yabancısı olduğum simasını incelerken buldum kendimi. Yüz hatları düzgündü. Kahverengi kıvırcık kısa saçlara sahip, buğday tenli, uzun ve geniş omuzlu biriydi. Saçları fazlasıyla bakımlıydı. Ben onu incelediğim sırada o tek kelime etmeden ayakta durmaya devam etmişti. İçten içe kendime kızdım. Tanımadığım birini bu şekilde uzun süre incelemem doğru değildi. "Hemen geliyorum." Konuşmama fırsat vermeden aceleyle odadan çıktığında ne yapacağımı bilmeyerek kalakalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUYUN FISILTISI (1)
FantasyGökleri inletecek derecede yağan yağmur küçük köyümüzü bertaraf edebilir güçlükteydi. Şimşeklerin çıkardığı korkunç seslerle bedenim bir kez daha titrerken yersiz olan bu korkuma mâni olamamıştım. Bir süre gözlerim kapalı bir hâlde gök gürültüsünü v...