"Binlerce insanın arasında olup kaybolmak mıydı hayat yoksa kendi içinde tükenmek miydi yaşam?""Güzel günlerin gelmesini beklerken bekleyişimin sonunda sensiz olacağımı bilemezdim. Söz vermiştin sevgilim. Ayrılığın bizi bulmayacağını söylemiş ve buna beni kalben inandırmıştın. Bak ve gör. Nasılda ayrı düştük birbirimizden."
"Sonu olmayan bir masaldı bizimkisi..."
KAYBOLUŞUN ARDINDAN.
"Kendine geliyor!" Üzerimde tonlarca ağırlık varmışcasına kendimi oldukça yorgun hisederken her yerim sızım sızım sızlıyordu. Parmağımı hareket etiremeyecek kadar kendimi kötü hissediyordum. Nefes alıp verdim. Aynı işlemi tekrar ettiğimde yakınımda gelen yorgun sesle kıpırdandım. "Hemen geliyorum." Tahriş olan boğazım, yutkunmamı zorlaştırmıştı. Ağırlaşan göz kapaklarımı birkaç başarısız denemeden sonra usulca açabilmiştim. Gözlerim ilk önce buğulu gibi etrafı net olmayarak incelediğinde yavaş yavaş bulunduğum odanın eşyaları şekil ve renk almaya başlamıştı.
Ortalıkta kimse yoktu.
Yalnızca yatığım yerden görebildiğim kadarıyla etrafı inceledim. Eski derme çatma bir odanın yatağında uzanıyordum. Odanın koyu duvar rengi beyaz tavanla iki zıtlığı bir arada yaşatmıştı. Tavan beyaz olmasına rağmen kenarları rütubeten kararmıştı. Rütubetin pis kokusunu solumak beni daha çok hasta etmişti. Nefes almayı kestim. Orta boy olan ahşap dolap hemen tek pencerenin yanında duruyordu. Pencere açık olduğu için içeriye sızan günışığını seçebilmiştim. Yerde halı yoktu. Burada saydıklarım ve üstünde yatmış olduğum yatak dışında başka eşya yoktu. Üzerimdeki örtüyü zorlukla kenara attım. İki elimden destek alarak kalkıp sırtımı yatağın başlığına yasladım. Bedenim her hareket edişimde kasılıyordu. Sağ kolumun yarısı beyaz bezle sarılmış, sargının altına da ezilmiş bitkiler konulmuştu. Sol kolumun belli bir kısmı ise morarmıştı. Hareketlenmemle saçlarım gözümün önüne geldi. Saçlarıma uzandım. Saçlarım tamamen beyaz renkti.
Beyaz mı?
Hemen başucumda duran tasın içinde temiz olmayan bir su vardı. Su muhtemelen kanayan yaralarımın silinmesiyle kirlenmişti. Gücüm olup kalkabilseydim neden bu hâlde olduğumu öğrenebilirdim. "Kimse yok mu?" Sesimi yükseltmeye çalıştım. Gözlerim iradem dışında kapanmak üzereydi ki, ahşap kahve tonlarındaki kapının açılmasıyla var gücümle direndim. İçeriye uzun boylu, kalıplı, kahverengi saçlı ve elâ göz rengine sahip bir adam girdi. Gülen yüzü beni bulduğunda rahat bir nefes aldı. "Uyanmışsın." Yatağın boş kenarına oturup elinin tersiyle ateşimi kontrol etti. "Nihayet ateşin düşmüş, şimdi daha iyi misin?" Sesi sakindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUYUN FISILTISI (1)
FantasyGökleri inletecek derecede yağan yağmur küçük köyümüzü bertaraf edebilir güçlükteydi. Şimşeklerin çıkardığı korkunç seslerle bedenim bir kez daha titrerken yersiz olan bu korkuma mâni olamamıştım. Bir süre gözlerim kapalı bir hâlde gök gürültüsünü v...