31

414 23 26
                                    

1 hafta çok çabuk geçmişti bile. Bebeğimiz artık 4 haftalıktı ve git gide büyümeye devam ediyordu.
Ergun benim hamile olduğumu öğrenince 1 haftadır benim elimi hiç sıcak sudan soğuk suya sokmuyordu. Elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Yorulmamı istemiyordu ama yine de çok erkendi. Böyle davranmaması gerektiğini kaç defa anlatmaya çalışmıştım ama benim sözlerimi 'sen bizim çocuğumuzu taşıyorsun, yorulmaman gerek.' diye kesiyordu..
İş seyahatleri mevzusunu da bir fedakarlık yaparak reddetmiştim. Ergun ve bebeğimiz için bu fedakarlığı yapmak beni hiç üzmemiş, aksine onlardan ayrılmayacak olmuş olmam beni daha çok mutlu etmişti.
Gülden ise ikimizin hamile olmasına çok mutlu olmuş, bana bir sürü hamile kıyafetleri almaya başlamıştı.
Annemler ve abim, bana her baktıklarında duygu dolu gözlerle bakıyorlar, torunları ve yeğeni olacağı için çok mutlu oluyorlar ve benim etrafımda dönüyorlardı.
Aslında inkar etmemek gerekirse herkesin gösterdiği bu ilgiden çok memnundum ama çekiniyordum. Ben Gülden gibi bu konuda rahat olamıyordum.
Ergun ise iş yerinde çok yorulduğumu düşünüp iş yerinden çıkmam gerektiğini düşünüyordu fakat en az 6. Aya kadar çalışmayı istiyordum. Hem daha o kadar ağırlaşmamıştım.
Sabah işe gitmek üzere hazırlanırken aynanın karşısına geçip karnıma baktım.
Bebeğimiz büyüyünce karnım git gide büyüyecekti ve ben kim bilir kaç kilo olacaktım? Belki de çok kilolu biri olup kapılardan falan geçemeyecektim ve en önemlisi Ergun beni beğenmeyeyip Serpil'e falan kaçabilirdi, yada beni terk edebilirdi!
Hıçkırıp ağlamaya başladığımda Ergun banyodan çıkıp yanıma gelmişti.
'Nazlı'canım, ne oldu şimdi? Bir yerin mi ağrıyor? Hastaneye gidelim mi?'
Kaşlarımı çatıp ona baktım.
'Sen beni terk edeceksin ve Serpil'e gideceksin. Ben kilolu ve çirkin olacağım.'
Ergun şaşkınlıkla ağzını açmış ve bana bakakalmıştı.
'Nazlı'm,nereden çıkardın şimdi bunu sabah sabah?'
'Bak, inkar bile etmiyorsun! Bırakıcaksın bizi ve gideceksin değil mi?'
Ergun bana sarılmaya çalıştığında onu itip kollarımı bağladım.
'Kız ben seni ve onu bırakıp hiç bir yere gider miyim şu saatten sonra? Siz benim artık soluduğum hava, içtiğim su, yediğim iki lokma yemek kadar değerlisiniz. Ben siz olmadan yaşayamam ki...'
Dudağımı büzüp omuz silktim. Ergun derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
'Hem ben seni her halinle sevmedim mi? Ben senin o güzel vicdanını, şefkatini, merhametini sevmedim mi? Senin o tatlı hallerini sevmedim mi? Eminim ki bu hamilelik sana çok yakışacak ve sen gördüğüm en tatlı anne adayı olacaksın.'
En sonunda gülümseyince Ergun da benim gülümsememe gülümsedi ve birbirimize sarıldık.
'Sanırım Ahmet'in bu duygusal anlar, tripler dediği anlar bu anlar sanırım. İşimiz var desene Nazlı'canım.'
Kızgınca ona bakıp koluna sertçe vurdum.
'Ah, şaka yapmıştım Nazlıcan, şaka!'
Birbirimize güldükten sonra üzerimizi değiştirip evden çıktık. Ergun bugün ki kahvaltımızı dışarıda yapmamız gerektiğini söylemişti. İş yerinin yakınında güzel bir pastanede güzel bir kahvaltı söyledikten sonra konuşmaya başladım.
'Başka pastaneye gidince Sami abiyi aldatmış gibi hissediyorum. Ama Sami abiye yazık değil mi? O adam çok uğraşıyor ama biz başka bir pastaneye gidiyoruz Ergun, onu aldatıyoruz.'
Gözlerim dolmaya başlayınca Ergun ne yapacağını şaşırmış halde bana baktı. Benim yanağımdan bir damla süzüldükten sonra hızlıca göz yaşımı sildim ve konuşmaya başladım.
'Yok, Sami abiye bunu yapamam. Ben yemeyeceğim Ergun.'
'Nazlı'm, senin iş yerine yakın diye buraya getirdim seni.'
'Olsun, ben Sami abiyi aldatamam Ergun.'
Ergun şaşkınca bana baktıktan sonra garsona el işareti yapıp konuştu.
'Biz siparişleri iptal edebilir miyiz? Çok önemli bir işimiz çıktı da, affedersiniz.'
Pastaneden çıktığımızda ağlamamı sürdürmeye devam ettim.
'Şimdi niye ağlıyorsun Nazlı'm? Tamam işte gidiyoruz Sami abinin pastanesine.'
'Ben çok kötüyüm Ergun, o garson çocuk bizim için nasıl uğramıştı kim bilir? Yazık ona..'
Ergun şaşkınca bana bakmaya devam ettiğinde Sami abinin pastanesini görünce gözlerimi silip sevinçle el çırptım.
'Sami abi!! Napıyon bea?'
Ergun değişik bir yüz ifadesiyle benim güleç yüzüme baktıktan sonra Sami abiye baktı.
'Aynı bea Nazlı kızım, sen napıyon bea Ergun?'
'Aynı bea Sami abicim. Bize kahvaltı hazırlar mısın?'
Nazlı gülümseyip masaya oturduktan sonra Elvan gülümseyip konuşmaya başladı.
'Nazlı ablacığım hayırlı olsun, bebeğiniz oluyormuş.'
'Sağol Elvan'cığım, darısı sizin başınıza inşallah.'
Şahin içli içli amin derken Sami abi kaşlarını çatıp konuşmaya başladı.
'Şahin, hadi hazırla kahvaltı tabağı boş boş durma bea!'
Şahin, Ergun'a bakıp konuşmaya başladı.
'Ergun Plak abi, bizim çocuğumuz biraz zor olur baksana Erol Taş baba Sami' ye pöf bea! '
Ergun ile ikimiz gülerken, Sami abi elindeki fırın küreğini Şahin'e gösterdikten sonra Şahin yine pöflemeye başladı.
Kahvaltılarımız önümüze geldiğinde karnımı tıka basa doyurmuştum.
'Sami abi, senin poğaçaların gibisi yok bea.'
'Nazlı kızım, ne zaman istersen gel ben sana yaparım. Sen artık iki canlısın, ne zaman istersen çık gel tamam mı güzel kızım?'
Sami abiye gülümsedikten sonra çayımı içtim ve yerimden kalktım.
'Ergun, ben epey bir geç kaldım, sen artık dükkana git ben giderim iş yerine. Akşam görüşürüz hayatım.'
Birbirimizle tokalaşıp öptükten sonra pastaneden ayrılıp iş yerime doğru yürümeye başladım.
..
Dükkanda kara kara Nazlı'nın bu halleri karşısında ne yapacağımı düşünürken içeriye Ahmet girdi.
'Ergun, n' aber?'
Sıkıntıyla gülümseyip konuşmaya başladım.
'İyidir be Ahmet'im, senden n'aber? '
'Aynı işte, işler durgun bu ara. Canım sıkkın. Dostumun yanına gidip bir çay içeriz dertleşiriz diye düşünmüştüm ama, senin canın mı sıkkın?'
Mehmet Ali'ye dönüp konuşmaya başladım.
'Mehmet Ali, haydi Ahmet abinle ikimize bir çay kap gel Mesyt'tan. Kenardan, sıçratmadan, hadi bakayım.'
Mehmet Ali dükkandan çıktığında konuşmaya başladım.
'Boşver beni, senin niye işler durgun hayırdır?'
'Ya kış sezonu olmasına rağmen ülkede kriz olduğu için triko satılmıyor ben de anlamadım bu durumu. Borçlarım da birikti, ne yapacağım bilmiyorum.'
Tam ağzımı açıp konuşacaktım ki Ahmet böldü.
'Hiç ben vereyim sana borç olarak deme abicim, sizin çocuğunuz olacak masrafın zaten olacak.'
'Oğlum biz  dosttan öte artık aile olduk. Benden almayacaksın da kimden alacaksın?'
'Olsun, eğer gerçekten çok sıkışırsam sana gelirim. Ama şimdi olmaz abicim, isteme bunu benden.'
'Peki, sen bilirsin.'
Ahmet konuşmaya devam etti.
'Senin neden yüzün asık böyle? O kızla alakalı mı?'
'Yok be, Nazlı. Bu aralar çok garip davranıyor.'
'Ne gibi garip oğlum?'
'Çok duygusal, nokta desen alınıyor kırılıyor falan. Endişeleniyorum onun için. Normal değil mi bu?'
Ahmet bana güldüğünde sinirli sinirli ona bakmaya başladım.
'Ne gülüyorsun oğlum? Endişeleniyorum işte onun için.'
'Ben ona gülmüyorum, senin bu şapşal haline gülüyorum. Hoş geldin babalığa abicim. Hamileliktendir oğlum, oho sen her şeyi böyle kafaya takarsan. Daha bunun aşermesi var, yalancı sancısı var...'
Endişeli gözlerle ona baktım.
'Ahmet, ya Nazlı doğururken ben anlamazsam bunu?'
'Ay Ergun saçmalama. Zaten öyle bir bağıracak ki, aha diceksin. Bebek geliyor.'
Ahmet omzumu sıvazlayıp konuşmaya başladı.
'Bunlar güzel duygular, güzel şeyler. Bak Allah size çocuklarınızı bile nasip etti. Bize rağmen kavuştunuz. Siz bu anların keyfini çıkarın. Tabii ki Nazlı doğurduğunda biz de yanında olacağız. Hatice teyze ve annem yalnız bırakmazlar zaten onu merak etme. Hem ben dayı oluyorum. İster misin erkek olsun, onunla maç yapalım şöyle. '
'Hayır, benim kızım olacak.'
'Nereden biliyorsun oğlum? Onu ancak Allah bilir.'
'Haşa, pek tabii ki Allah bilir fakat yine de benim içime doğuyor oğlum, benim bir kızım olacak tıpkı Nazlı' ya benzeyecek. Hatırlıyor musun Nazlı'nın çocukluğunu? Tıpkı ona benzeyecek.'
Ahmet ile tebessüm edip anılarımıza dalmıştık. Benim mahalleye ilk taşındığım an, Nazlı'yı ilk gördüğüm ana...
..
Çocuklar yakalarımdan tutup beni silkelerken öfkeyle onlara bakıyordum.
'Bu ne lan? Renkli renkli gömlekler, pantolonlar.. Kız mısın oğlum sen?'
'Düzgün konuş lan!'
Çocuk bana bir yumruk attığında yere düştüm. Diğerleri de bu fırsatta karnımı tekmelemeye başladılar. Acıyla inlerken bir güç çocukları yanımdan çekti ve konuşmaya başladı.
'Mahallemize yeni taşınan arkadaşımızı dövmek hangi adamlığa sığarmış lan?'
'Ahmet abi yapma!'
Adının Ahmet olduğunu öğrendiğim çocuk ve yanındaki diğer çocuk beni dövenleri tekmelerken ben de onlarla beraber tekmelemeye başladım. Adının Ahmet olduğunu öğrendiğim çocuk elini omzuna attı ve beraber yürümeye başladık.
'Teşekkür ederim beni kurtardığınız için.'
'Rica ederim, ne demek. Bu arada ben Ahmet, bu da Çağatay. Erkek kardeşim.'
Babamın dükkan sokağına doğru ilerlediğimde korkarak geriye çekildim.
'Noldu?'
'Babamın dükkanı var bu sokakta. Şu plakçı. Beni böyle görmesin.'
'Merak etme, ben seni hemen bize sokarım. Acıkmış ve susamışsındır. Hem üzerini de değiştirir annem. Hadi.'
Beraber yeşil boyalı eve girdikten sonra kapıyı çaldık. Hafif toplu bir teyze kapıyı açtığında bağırmaya başladı.
'Eh be Ahmet, Çağatay. Yine mi kavga ettiniz siz? Bu çocuk kim?'
'Plakçının oğluymuş.'
'Hasan beyin mi?'
Babamı tanımasının verdiği huzurla gülümsedim ve başımı salladım.
'Ah çocuğum sana böyle ne yaptılar? Ahmet ve Çağatay mı dövdü yoksa seni, doğru söyle.'
'Yok, onlar beni kurtardı.'
Ahmet beni annesiyle tanıştırdıktan sonra Rukiye teyze ilk önce üzerimi değiştirdi. Daha sonra da bize yemek hazırladı. Biz yemeğimizi yerken kapı açıldı ve içeriye küçük bir kız girdi.
'İşte, Ergun. Bu da benim küçük, şirin kız kardeşim Nazlı. '
Ben hayran hayran Nazlı'ya bakarken Nazlı da bana şaşkınlıkla ve korkarak baktı.
'Korkmana gerek yok abicim. Bu Ergun abin, artık ben yokken başın sıkıştığında ona gideceksin. O seni korur. Biz artık onunla dostuz.'
Nazlı bana gülümseyince dünyalar benim olmuş kadar sevinmiştim. Peki kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu? Ahmet neden 'Ergun abi'n' deyince canım yanmıştı? Silkelenip kendime geldim.
Ben Ahmet'e resmen canımı borçluydum. Biraz daha geç gelseydi ben belki de şuan her yeri kırık bir şekilde hastanede olacaktım. Hem o artık benim dostumdu. Dostumun kız kardeşi, benim de kız kardeşim sayılmalıydı. Ama yine de o siyah okul forması, rugan ayakkabıları, kırmızı cicili tokalarıyla çok tatlı bir kız çocuğuydu. Daha fazlası olamazdı.
Nazlı odasına gittiğinde ben de Ahmet'e dönüp oyunumuzu devam ettirmeye başlamıştım ki kapı çaldı.
Rukiye teyze mutfaktan çıkarak kapıyı açtı ve babamın sesini duymam ile kapıya doğru ilerledim.
'Yenge kusura bakma, bizim oğlan epeydir gitmemiş eve annesi merak etmiş de. Eşşek sıpası sen burada mıydın? Çok sağol yenge.'
'Ne demek Hasan bey, biz Ergun'u çok sevdik. Hep gelsin hep oynasınlar Ahmet ve Çağatay ile. Hem çok iyi anlaştılar kıkırtıları kesilmedi.'
Ben ayakkabılarımı giyiyordum ki Nazlı annesinin yanında belirdi.
'Gidiyor musun Ergun abi?'
'Evet.'
'Yine gel olur mu? Bu sefer hep birlikte evcilik oynayalım.'
Çağatay konuşmaya başladı.
'Ya abla erkekler hiç evcilik oynar mı ya?'
'Tamam geleceğim, oynarız evcilik söz.'
Nazlı sevinçle ellerini çırptığında gülümsedim ve vedalaşıp babamla eve doğru yürümeye başladık.
...
Ahmet ile o günü hatırladığımızı anlamış gibi birbirimize baktık ve gülümsedik. Zaman çabuk geçiyor ve geçerken de bir şeyleri mutlaka değiştiriyordu. Nazlı o zamanlar benim için imkansızdı ama şimdi Nazlı ile evliydim ve ondan bir çocuğum olacaktı.
Ahmet ile biraz lafladıktan sonra Ahmet eve gitmek için yola koyuldu. Ben de hesapları kontrol ettikten sonra dükkandan çıktım ve evimize doğru yürümeye başladım. Eve geldiğimde mis gibi yemek kokuları evin her yerini sarmıştı bile.
Mutfağa girdiğimde Nazlı börek sarıyordu.
'Napıyorsun Nazlıcan böyle?'
'Canım börek istedi. Hem sabah kahvaltıda güzel gider diye düşündüm. Son yufkayı sarıyorum zaten, yemekler de hazır hemen sofrayı kuralım yiyelim.'
Yanağını uzunca öptükten sonra yatak odamıza girip üzerimi değiştirdim ve mutfağa geri döndüm.
Nazlı böreği koymuş, sofrayı hazırlamıştı bile.
'Bugün Ahmet geldi, biraz dertleştik ve eski günleri andık.'
Nazlı çorbaları koyarken tek kaşını kaldırdı.
'Ne eski günüymüş bu?'
'Seninle ve Ahmet ile ilk karşılaştığımız gün aklımıza geldi. Senin küçüklüğün aklımıza geldi. Kızımız kesin sana benzeyecek Nazlı.'
'Ya Ergun! Öyle demesene, belki erkek ve belki seni duyup alınıyor bu duruma. Hem ayrıca ben asıl sana benzeyen bir oğlum olsun istiyorum!'
'Ben de sana benzeyen bir kızım olsun istiyorum özlüceğim.'
Nazlı bana öfkeli bir bakış attıktan sonra konuşmaya başladı.
'Benim çocukluğumu mu andınız? Nasıl?'
'Senin her zamanki gibi çok tatlı ve güzel olduğundan bahsettik. Bak Nazlı canım, o zaman sen benim için imkansızdın. Şimdi bak, bir kızımız olacak, onu beraber büyüteceğiz.'
Nazlı gülümsedi ve konuştu.
'İyiki ilk kez o kolyeyi almışım ve sana abi demeyi kesmişim. Seninle o kadar mutluyum ki, iyiki varsın. '
'Ben de seninle ve kızımla çok mutluyum. Siz de iyiki varsınız. Varlığım, varlığınıza armağan olsun.'
Nazlı güldükten sonra onun elini öptüm. Birbirimize aşkla bakarak yemeğimizi yemeye devam ettik.
🦋🦋
HELLO! Nasılsınız canlar? Hu bölümde oy ve yorum beklentim daha fazla. Sizin için Nazlı'nın ve Ergun'un ilk tanıştığı ana bile indim yani. Her neyse uzatmaya gerçekten gerek yok, keyifli okumalar diliyorum. Sizi çok seviyorum ❤️

Herşey Bitmedi BitemezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin