Bölüm 13

4K 427 45
                                    

BÖLÜMLERİN SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELDİĞİNİ HATIRLATIR, İYİ OKUMALAR DİLERİM...

Zelda, bir zamanlar bu kasabada doğup büyümüştü. Çocukken onlara hep Avalon'dan bahsederdi. Bu kasabanın büyü gücünün çok büyük olduğunu ve yaratıkları buraya çağırdığını söylemişti bir keresinde.

"Avalon'un çok büyük bir enerjisi vardır" demişti parlayan gözlerle ona bakarak. "Bu güç bütün dünyadaki yaratıkların en azından bir kere de olsa Avalon'a uğramasına neden olur. Bütün medyumlar orada çok daha güçlü olurlar"

Bütün bunlardan ne çıkaracağını bilmiyordu ancak kesinlikle burada daha güçlü olduğunu biliyordu. Ya da Colec ile arasındaki bağ onu daha güçlü kılmıştı. Burada bir şekilde her çeşit yaratık var gibiydi gerçekten de. Vampirler, kurtadamlar, gulyabaniler ve tuhaf bir şekilde insanların içine karışmış bir hayat sürüyorlardı.

Eleanor, Zack'in yardımıyla dere kenarına gitmişti. Özel bir nedeni yoktu. Zaten düşünebileceği pek bir şeyde yoktu. Ne yapması gerektiğini bilmeden ortalarda dolanıyordu. Parası bitmek üzereydi ve iş alamıyordu. Kaldığı otelin parasını yakında ödeyemeyecekti. Bütün sorunları o kadar üst üste gelmişti ki her yönden eli kolu bağlanmış gibiydi.

Zack onun canının sıkkın olduğunu bildiği için Eleanor'u isteksizce de olsa yalnız bırakmayı seçmişti. Bu konuda ona gerçekten minnettardı. Vicky'i çok zorlu bir göreve göndermişti ve o olmayınca gerçekten kendisini yalnız hissediyordu.

Akan suyu ya da üzerinde oturduğu kayayı veya etrafındaki yeşilliği göremiyordu. Ancak suyun sesini, kuşların cıvıltısını duyabiliyordu. Toprak kokusunu alabiliyordu. Bütün bunlar bile bir şekilde kendisini daha iyi hissetmesine neden oluyordu.

"Buralarda yalnız başınıza olmanız hiç güvenli değil, Bayan Heverox"

Ses çok tanıdıktı. Eleanor, başını kaldırıp geldiği yöne baktı. Gündüz güneşinin altında vampir polis ona doğru geliyordu. Doğrusu yalnız olmaya daha çok ihtiyacı varken onunla böyle karşılaşmak hiç hoşuna gitmemişti. Kaldı ki tuhaf bir şekilde kokusu burnuna hiç hoş gelmiyordu. Çürümüş çilek gibi son derece mide bulandıracak kadar tatlı kokuyordu.

Bu adam gündüz vakti nasıl rahat rahat yürüyebiliyordu? "Sizi bir süredir ortalarda görmüyordum" dedi tekrar önüne dönerek. "Doğrusu daha mutluydum" diye mırıldandı ancak onun duyacağını da biliyordu.

Vampir polis, hemen yanına gelip dikildi. Ellerini hemen arkasında birleştirdi. "Bayan Heverox?" dedi son derece rahat bir şekilde konuşuyordu. "Biliyor musunuz ben Dublin'de doğup büyüdüm. Adınızı hiç söylememiştiniz bana."

Bu tuhaf aksanını anlatıyordu. Tuhaf, İrlanda'dan Amerika'ya uzun bir yol vardı. İki yüz elli yaşında olup da bu kadar cahil olması ise bambaşka bir şeydi. "Eleanor" dedi genç kadın sakince. Zaten geri kalan her şeyi de kendisi gayet iyi biliyordu. Büyükannesini tanıdığını belli etmişti.

William, yan gözle onu inceledi. En son gördüğü zamandan bu yana değişiklik çok belirgindi. Üzerinde çok büyük bir güç vardı. "Düğününüze çağırmadığınızı fark ettim" dedi alaycı bir sesle. "Gerçi Colec ile aramızda öyle köklü bir arkadaşlık yok"

Ah, demek vampirde onu hissedebiliyordu. Genç kadın, istemsizce bir ses çıkardı. Daha çok inlemeyle nefes verme arası bir sesti. Başını iki yana salladı. Bunu düşünmek bile istemiyordu. Ancak Colec'in çok güçlü bir aurası vardı ve her yanını sarmıştı.

DÖNÜŞÜM SERİSİ 2. KİTAP- GECE YARISI HAYALETLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin