2. BÖLÜM

3.4K 181 170
                                    

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayalım.

                     Keyifli okumalar dilerim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                     Keyifli okumalar dilerim.

🎈

Şiddetli yağmur yerini korumaya devam ediyordu. Yağmur seslerinden çok Çakır'ın ayak sesleri yürüdüğü ıslak kaldırımlarda fazlasıyla duyuluyordu.

Günlerdir yağan yağmur etkisini hızla devam ettirirken, bir hüsran daha yaşamış olmanın verdiği hüzün yüreğini kor gibi yakıyordu, yine. Gittiği kapılardan boş dönmeye alışmıştı fakat, bu kez ilk defa bu kadar yaklaştığını hissetmişti. Ama yanılmıştı. Tıpkı her zaman olduğu gibi, hisleri onu yine yanıltmıştı.

Ama gitmeyecekti. Geldiği bu ülkeden, bu kez elleri boş dönmeyecekti. Daha öncesinde gittiği adresler boş çıktığında umudunu kesip hızla dönerdi. Ama bu kez öyle yapmamıştı. Araştırılması gereken ne varsa, hepsine tek tek bakıp araştıracaktı.

Ve evet, Gürcistan'daydı.

Hiç bilmediği, daha önce ayak basmadığı bir ülkedeydi. Sık sık ticaretler buradan dönerdi ama, daha önce hiç gelmemişti. Genel olarak Gürcistan'a gelen isim Engin'di. Ama işleri Engin'e kalırsa, buradan da elleri boş dönecek gibiydiler.

Elinde tuttuğu bir hafta önceden kalan adres kağıdını öfkeyle sıktı Çakır. Artık sondaydı. Sabrının da, özleminin de. Senelerdir içinde biriktirdiği koca bir hasret vardı.

Bazen düşünmüyor değildi. Nasıl bu kadar özleyebiliyordu, nasıl bu kadar içinde tarifi olmayacak kadar büyüktü? Halbuki çocukluktu o zamanlar. Çocukken tanımıştı, sonra ayrılmıştılar. Ama unutmamıştı. Ne okula giderken unutmuştu, ne mezun olurken, ne de sokakta kaldığı geceler boyunca.

Düşmüştü oyun oynarken, Tusem için ağlamıştı. Pamuk şeker yemişti, ama Tusem için yine ağlamıştı. Gittiğinde, geldiğinde, yediğinde, içtiğinde hep ağlamıştı. Tusem yok diye, uzun bir süre ağlamıştı.

Sonra günler geçmişti, aylar, hatta seneler... Zaman hiçbir zaman ona sevdiği kadını vermemişti. Ama ondan çok şey almıştı. Masumiyetini, neşesini, ışık ışık parlayan gözlerinin içini... duygularını kapatmıştı. Gizlemişti herkese. Öyle vicdansız, zalim bir adama dönüşmüştü ki, kendi duygularını bile görmezden gelir olmuştu.

Bugün ise artık duygularını gizlemekte zorlanıyordu. Tıpkı on yaşındayken, Tusem'den ayrıldığı zaman  ağladığında ki gibi hissediyordu. İçinden kopup giden bir şeyler vardı. Tutamıyordu, çaresizdi.

Yorgundu.

Senelerdir doğru düzgün uyuyamıyordu. Her uyuduğunda gördüğü kabus hep aynıydı. Bu yüzden uyumaya bile korkar olmuştu. Yalnızlığı her gece yüzüne tokat gibi vurulurken, uykusuz kaldığı yorgun gözleri de bağımsızlığını ilan etmek üzereydi. Hissettiklerinin ağırlığı altında ezilmeye devam ederken, bu çaresizlikle mücadele edeceğini bilmiyordu. Çakır Maraz Saruhan, senelerdir çaresizdi. Herkesin yıkılmaz sandığı adam, çaresizliğinin altında eziliyordu. Kimsenin yıkamadığı o adam, gittiği her kapıdan boş döndüğünde enkaza dönüşüyordu.

ZEMHERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin