0.5

1.9K 146 37
                                    



Kapım vurularak uyandırıldığımda saat sanırım yediydi. Menajer abla "Yinni kalk!" diye bağırdı kapının ardından. Gözlerimi aralayıp yatakta doğruldum. Uykulu gelen sesimle "Tamam!" diye cevap verdim. Hemen ardından menajer ablanın sesi "LEE HEEJUN UYAN ARTIK!" diye bağırmaya başladı. Her zamanki karmaşa yine yurdun içerisindeydi. Kendimi uyandırmak için gerindim ve vücudumu sağa sola doğru döndürdüm. Kalkmak için yorganı üzerimden çektiğimde ancak Suho'nun fotoğraf kartının yatağının üzerinde olduğunu gördüm.

Gülümseyerek bana doğru bakıyordu.

"Beni sen mi korudun?" diye sordum fotoğraf kartına doğru. "Bu sayede mi uyuyabildim?"

Fotoğraf kartından yanıt bekleyen bir tarafım yoktu ama yine de birkaç saniye sessizce dikildim yatağın üzerinde. Alışılmadık bir şeyin olmadığını görünce kartı aldığım gibi ayaklandım. Hemen EXO albümünü toparladım ve kitaplarımın arasına koydum. O kadar kitabın arasında fark edilmesi gerçekten zordu.

Daha sonra aklıma yatmadan önce ne duş aldığım ne de bakım rutini yaptığım gelince derin bir iç çekerek menajer ablanın söylenmelerini göze alarak duşa girdim. Elimden geldiğince hızlı olmaya çalışarak duşumu aldım, saçlarımı kuruttum, cilt bakımımı yaptım ve bizimkilere yetişerek yurttan çıktım. Dün akşamki bu vurdumduymazlığım bana kahvaltı edememeye patlamıştı. Menajerimiz rutinimi aksattığım için bana kızdığından yoldan bana yiyecek bir şeyler almayacağına emindim.

Koştur koştur menajerin peşinden tüm gün boyunca bir oraya bir buraya sürüklendik. Sadece iki saat uyuyabilmiştim bu yüzden hâlâ çok yorgundum. Konuşurken elimden geldiğince gülümsemeye çalışıyordum, böylece insanlar ne kadar yorgun olduğumu anlamazlardı.

Aradan birkaç gün geçti, Suho'nun fotoğraf kartının beni korumadığı ondan sonraki geceler yattığımda sıkıntıdan ya da kâbus görmekten uyuyamadığımda anlamıştım. Yine dolu olduğumuz günlerden birindeydik ve ben yine pek iyi uyuyamamıştım. Bir televizyon programına konuk olacaktık bu yüzden son hazırlıklar tamamlanıyordu. Yaklaşan geri dönüşümüzün müjdesini de bu programda verecektik o yüzden ekstra önemliydi. Menajerimiz söylemememiz gereken şeyleri son kez bize ve de özellikle Yogeum'a tekrarlarken hepimiz can kulağıyla dinliyorduk.

Kore programlarını pek fazla anlamıyordum bu yüzden SBS'nin bu yeni programının formatını da pek anladığım söylenemezdi. Hem röportaj verir gibi, hem sohbet eder gibi bir programdı ama ayrıca seyircilerden ve de izleyicilerden gelen görevleri yerine getirmeniz de gerekiyordu.

"Hadi ellerimizi birleştirelim." dedi Yogeum elini öne uzatarak. Onu dinleyerek hepimiz ellerimizi onun elinin üzerinde koyduk.

"Magnum Opus!" diye bağırdıktan hemen sonra personel tarafından stüdyoya çıkarıldık.

İnsanlar bizi alkışladı, hepimiz selam verdik ve geçip sunucuları da selamladık. Yogeum'un işaretiyle kendimizi tanıttık, bunu da neden yaptığımızı hâlâ anlamıyordum. İnsanlar zaten bizi tanıyordu.

Yerlerimize oturduğumuzda garip bir sohbet başladı. Sunucular bir şeyler soruyor, bizler cevaplıyorduk. Opal o kadar komik cevaplar veriyordu ki herkes sürekli gülüyordu. Bu süreçte ben sadece oturmuş gülümsüyordum. Jihyun bizi lafa dahil etmeye çalışıyor, Yogeum da gerekli açıklamaları yapıyordu.

"Aslında burada duyurmak istediğimiz bir şey var." dedi Yogeum kameralara bakarak. Bu herkesi meraklandırmıştı.

"Yoksa evleniyor musunuz?" diye gereksiz bir şaka yaptığında sunucu, ona ters ters bakmak istesem bile gülmekle yetindim. Diğerleri de aynı şeyi yaptı.

c o ş k u | suho (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin