2.3

1.8K 120 32
                                    




Arabaya doğru ilerlerken bu duruma nasıl düştüğümü kafamda iyice oturtmaya çalışıyordum. Benim için bilet alıp günü birlik bir geziye gideceğimi söylememi istemişti. Resmen şaka gibiydi, ardından da kızlara lunapark için bedava kampanyalı biletler vermişti. Tabii ki bunlar postayla gelmiş, birisi daha önce başvuru yapmış gibi görünmüştü.

Beni alması için korumalarından birisini yollamıştı. Arabayla ta Busan'a gitmiş, oradan da uçağa binmiştik. Jeju'ya gidiyor olduğumuzu öğrendiğimde neredeyse kafayı yiyecektim.

Şimdi ise uçaktan inmiştik ve bizi bekleyen arabaya doğru ilerliyorduk. Umuyordum ki içinde Baekhyun vardı çünkü kafasına vurmak istiyordum.

Koruma arabanın kapısını açtı, bende hızlıca içeriye girdim. Gözlüklerimi ve maskemi çıkarıp karşımda oturan kişiye baktığımda bunun Baekhyun olmadığını gördüm.

Kocaman kediye benzer gözleri, tatlı gülümsemesi ile beni almaya gelmiş olan Xiumin'di. "Hoş geldin." dediğinde nazik bir şekilde kafamı salladım.

"Merhaba Xiumin-shii, Baekhyun yok mu?" Bir yere saklanmış olabilirmiş diye etrafıma bakındım. Bu hareketim onu güldürdü.

"Hayır, onlar bizi evde bekliyor." Elini bana doğru uzattı. "Minseok desen yeterli. İstersen oppa da diyebilirsin."

Bana uzattığı elini yavaşça tuttum, tokalaştık. "Oppa dememi neden istiyorsun?"

"Seni o hınzırlardan koruyacak bir abi işini görür diye düşünmüştüm." Yeniden gülümsedi. Neden bu grubun tüm üyeleri güneş gibi gülümsüyordu?

Tabii o tepsi suratlı hariç.

"Teşekkür ederim..." İkimizde ellerimizi çektik. Araba hareket etmeye başlayınca Minseok'un gözleri tatlı tatlı beni süzdü. Acaba Baekhyun hakkımda ne demişti? "Sende bana Yinni, diyebilirsin."

"Ah!" Bir anda çocuk gibi mutlu oldu. "Teşekkür ederim, Yinni-aeng!"

"Aeng?" Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.

Minseok bir anda üzüntüyle bana baktı. "Beğenmedin mi?"

Çocuk gibi üzüldüğünü görünce ne yapacağımı şaşırdım bir an. Telaşla etrafa baktım, sonra ellerimi salladım. "Ah... Şey hayır – yani sorun değil... Diyebilirsin."

"Merak etme, başkalarının demesine izin vermem." Yine kocaman gülümsediğinde şaşkınlıkla onu izliyordum.

"Baekhyun-shii beni davet etmekle neden bu kadar ısrarcıydı, bilgin var mı?"

Bu ani sorum karşısında afallamış gibi göründü. Araba kavşaktan dönerken bacak bacak üstüne attı. Parmaklarını çenesinde gezdirdi, ardından da omuz silkti. "Bilmem. Baekhyun'u her zaman anlamak çok zor. Seni çok sevmiş ve bizimle tanıştırmak istemiş olabilir. Baekhyun her zaman arkadaş canlısı bir çocuk olmuştur."

"Çok yaşlıymış gibi konuşuyorsun."

Gözlerime baktı. "Yinni-ah, ben yirmi dokuz yaşındayım."

"Ha?" Ellerimle kocaman açılmış ağzımı kapattım. "Ciddi misin?" Dudaklarını düz bir çizgi haline getirerek uslu bir çocuk gibi kafasını salladı. "O zaman cidden oppaymışsın..."

"Ben resmiyetten hoşlanmam." Eliyle kendisini işaret etti. "Sen bana Minseok oppa, de, bende sana Yinni-aeng diyeyim. Nasıl?"

"Şey..." Kilitlenmiş gibiydim, ne diyeceğimi bilemiyordum. Karşımdaki başkası olsa kesinlikle ağzının payını verir, başımda savardım. Peki ama neden Minseok'a karşı ağzımdan bir tane sert sözcük çıkamıyordu? Adam o kadar şirindi ki, onun kalbini kırmak bir tavşan boğazlamakla eş değermiş gibi hissettiriyordu. Yutkundum, zorlama bir gülümseme ile "Peki." dedim.

c o ş k u | suho (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin