Sabah beni uyandıran şey parmaklarımı yalayan Byul olmuştu. Parmaklarımı yalamaktan avuç içime doğru geçtiğinde uyanmak istemediğime dair bir mırıltı versem de gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. O zaman köpeği yatağın kenarına pusmuş bana bakarken gördüm. Sağıma dönmüştüm, o da hemen yatağın kenarındaydı düştü düşecek gibi duruyordu.
"Daha kargalar bile uyanmadı Byul-ah." Esnedim. "Uykum var." Gözlerimi kapatıp yeniden yastığa gömülmek için hareket ettim.
"Ne dediğini zerre anlamadım ama sanırım niyetin uyumaya devam etmek." Junmyeon'un sesini duyduğumda gözlerimi yeniden açtım. Onu kapının hemen önünde pembe, üzerinde çiçekler olan bir önlükle dikilirken gördüğümde kendimi gülmekten alamadım. "Neden gülüyorsun?"
"Söylesene, senin hiç normal bir önlüğün yok mu? Önce üzerine omma yazan şimdi de bu." Sırıttığımda kafasını eğip önlüğüne baktı.
Önlüğü eteklerinden tutup havaya kaldırdı sonra da bana döndü. Dudaklarını büzmüş, kaşları hafifçe kaldırmıştı. "Ama üyeler çok yakıştığını söylemişlerdi." Üzülmüş gibi durunca yatakta doğruldum. Benim kalkmamla Byul da hareketlendi ve bacaklarımın üzerine zıpladı.
"Anlaşılan seninle uğraşmayı çok seviyorlar." Ben gülümseyince bir anda astığı suratını değiştirdi ve o da gülümsedi.
"Sana kahvaltı hazırladım, soğumadan yiyelim." Tek eliyle içeriyi işaret ettiğinde kafamı salladım. Byul'u kucaklayıp yorganı üzerimden çektim ve yataktan indim. "Sen yüzünü yıka, Byul'u bana ver." Ellerini bana doğru uzattı.
"Ne o?" Bana uzanan ellere baktım. "Bizi kıskandın mı yoksa?" Kaşlarımı kaldırdım, ardından da kucağımdaki köpeğe döndüm. "Byul-ah! Senin bu baban çok kıskanç."
"Tabii ki kıskanmadım." dedi ama bana inandırıcı gelmemişti.
"Çok iyi anlaşıyoruz diye bizi kıskanmana hiç gerek yok." Byul'a bir öpücük kondurdum, bunu yapınca hemen kuyruğunu sallamaya başladı. "Değil mi Byul-ah?"
"Kahvaltı." Uzandı ve köpeği söker gibi kucağımdan aldı. "Git de yüzünü yıka hadi."
"Annem gibisin." Surat astım ve yanından geçip odadan çıktım.
"Bunu sürekli duyuyorum." dedi ben banyoya giderken arkamdan.
Elimi yüzümü yıkadım ve aynada şöyle bir kendimi kontrol ettim. Su dalgası gibi olan saçlarım kabarmıştı ama iyi uyuduğumdan olsa gerek, gözlerimdeki o uykusuzluğun verdiği garip şişkinlik biraz olsun dinmişti. Aslında dinlendiğim için daha iyi görünüyordum. Bileğimdeki tokayı aldım ve öylesine bir topuz yaparak saçlarımı topladım. Yüzümü sildikten sonra da salona geçtim.
İşte o anda büyük bir sürpriz ile karşılandım.
"Byul-ah, dur!" Junmyeon beni arkasında görünce kucağındaki Byul'u zapt etmeye çalışarak arkasını döndü ve kocaman gülümseyerek "Ta-da~!" diye şakıdı.
"Junmyeon?" Gözlerimi kırpıştırdım. Hâlâ gözlerime inanamıyordum. "Bu da ne?"
"Kahvaltı." Güldü. "Türk usulü kahvaltı."
Yavaşça masaya doğru yaklaştım ve tam yanında durdum. Masada peynir, sahanda yumurta, domates, salatalık, reçel, yağ ve nereden bulduğunu anlamadığım bir şekilde siyah zeytin vardı. Ayrıca iki kupa bardak getirmiş, biraz eski püskü bir çaydanlıkta çay bile demlemişti. Rüya görüyor olamazdım değil mi? Bunu anlamak için kolumu kaldırdım ve tüm gücümle kendimi ısırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
c o ş k u | suho (✓)
FanficMagnum Opus'un Türk üyesi Lynx, sadece tek bir kişinin kendisini iyileştirebileceğini düşünmektedir. Bu kişi ise EXO'nun lideri Suho'dan başkası değildir. Sırf Suho'nun etrafında olmak ve kendisini iyileştirmesini sağlamak için Lynx, Suho'yu baştan...