Yoongi üzerinde çalıştığı besteyle uğraşırken Jungkook içeriye dalmıştı. Bunu bekliyordu zaten, o yüzden şaşırmadı.
Yorgun hisseden Yoongi tuttuğu nefesini serbest bırakarak "Tartışmak istemiyorum" diye mırıldandı.Daha fazla uğraşmak istemiyordu bu çocukla. Derdi zaten kendisine yetiyordu.
Jungkook onu duymazdan gelerek "Neden sürekli aramıza giriyorsun? Ne zaman Jin'e baksam oradasın! Uzak dur artık ondan. O bana ait kabullen artık bunu" diye bağırdı.Yoongi sinirlenmemeye çalışıyor ve derin nefesler alıp veriyordu ama bu çok zordu. Dönen sandalyesinde oturmuş öylece ona bakıyordu.
"Bir eşyadan mı bahsediyorsun Jungkook-ah? O senin hyungun! Önce terbiyeli konuş. Ayrıca onun yanında ne zaman olacağımı sana soracak değilim. Sınırını bil"
Jungkook daha da kızaran yüzüyle ve sıkılmış yumruklarıyla Yoongi'nin üzerine atlamamak için zor duruyordu.
"Ne düşünürsen düşün! O bana ait. Onu ilk gördüğüm andan beri seviyorum. O zamanlar çocuk olsak da artık büyüdüm. Hislerimden eminim. Karşıma sakın çıkma hyung. Üzülen sen olursun"
Yoongi de ayağa kalkmıştı artık sinirle. Kimin daha uzun süre sevdiğinin bir önemi var mıydı? Önemli olan ne kadar sevdiğin değil miydi?
"Siktir lan! Gidip söyle o zaman Jin'e aşık olduğunu? Burda bana masal anlatmaya benzemiyor değil mi?"
Jungkook bunu beklemiyordu. Yoongi de bunun farkındaydı. Bu yüzden devam etti."Neden gelip bana anlatıyorsun? Daha Jin'e bile açıklamamışken neden bana gözdağı vermeye çalışıyorsun? Senden korkmuyorum velet! Jin'i seviyorum ve vazgeçmeyeceğim. Rekabet istiyorsan tamam. Artık senindir"
Yoongi sinirle odadan çıktığında koltukta uyuyan Jin'e baktı. Bu sese uyanmadığı için şansıydılar.
Jungkook da odadan çıkmış, omzuna çarparak merdivenlere ilerlemiş ve "Bu iş burada bitmedi" dedikten sonra odasına gitmişti.Yoongi bu savaşı başından beri istemiyordu. Bu raddeye gelmelerine de inanamıyordu. Jungkook ile birbirlerini hep olası bir tehdit olarak görmüşlerdi ama artık herşey kesindi. Ikisi de sevdiği için savaşacaktı. Savaş ilan edilmiş, kılıçlar çekilmişti.
Yoongi eğer Jin onu seçmezse ne yapardı bilmiyordu. Kaybolacağına emindi. Kendisini seçerse de Jungkook'un ne yapacağını bilemiyordu.Her türlü yara alacaklardı.
Yavaş adımlarla Jin'in uyuduğu koltuğun önüne geldi ve uyuyan yüzünü inceledi.
O kadar yakışıklıydı ki nefes almayı unutturuyordu ona. Pürüzsüz ve parlak teninde parmak uçlarını gezdirdi yavaşça. Kokusu burnuna geliyor ve zevkle içine çekiyordu."Ne yapacağım?" diye mırıldandı uyuduğunu düşündüğü Jin'e.
Parmaklarını çekti ve yere oturarak sırtını koltuğa yasladı. Sağa çevirdiğinde başını hayatındaki en güzel manzara odağına giriyordu. Dizlerini kırdı ve kollarını dizlerine yasladı.
"Senden vazgeçemem. Bu saatten sonra olmaz. Dudaklarının tadını almışken buna izin veremem"
Derin bir nefes aldı ve verdi. Eskiden de her şeyini Jin'e anlatırdı. Gerçi o zamanlar duymasından korkarak anlatmazdı ya neyse!
"Zor olacak ama beni sevmen için her şeyi yapacağım. Sen benim eksik olduğum her şeyin gerekli parçasısın."
Jin onu dinlerken bütün oyunculuk yeteneklerini kullanıyordu. Kalbi hızlansa da nefesini düzenli tutmaya çalışıyordu. Duydukları çok fazlaydı.
Onun küçük maknaesi?
Ah! Rüya olmasını o kadar isterdi ki! Jungkook'u o şekilde düşünmesi imkansızdı. O küçük bir kardeşti. Onun için her şeyi yapacak kadar seviyordu onu ama öyle bir ilişki imkansızdı ikisi için. Onu Jin büyütmüş sayılırdı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SO WHAT? #Yoonjin
Fanfiction#yoonjin Aynı gruptan iki kişi, aynı kişiye aşık olsa ne olurdu?