25

1.6K 101 119
                                    

Yoongi hızlı adımlarla evden çıkarken arkasından bağıran insanlar önemli değildi.

Aklındaki tek şey 4 gündür hasret kaldığı sevgilisine kavuşabilmekti.
Ceo, Namjoon'u aramış ve yerlerini bulduklarını söylemişti. Bunu Yoongi'ye söylememelerini istese de kimse bunu göze alacak cesarete sahip değildi.

4 gündür doğru düzdün uyku uyumuyor, her bulduğuna saldırıyordu. Çıldırmış bir Yoongi korktukları şeylerin başında geliyordu.

Şimdi ise sevgilisinin nerede olduğunu öğrenen Yoongi arabasına binerek onu almaya gidiyordu. Sonunda kokusunu içine çekecek ve Jungkook'un ağzına sıçabilecekti.
...

"Aç diyorum! Götün yiyorsa çıksana karşıma!"

Diğerleri de gelmiş Yoongi'yi sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Kapı açıldığında görmeyi bekledikleri manzara kesinlikle bu değildi.

Yoongi küfür ederek üzerine yürümeye çalışsa da diğerleri tarafından geriye çekilmişti.

Jungkook elindeki silahı doğrudan Jin'in kafasına dayamıştı. Nefes alamadığını hissetti Yoongi. Dişleriyle dudaklarını ısırıyor ve öfkesini kontrol altına almaya çalışıyordu.

Sevgilisi bembeyaz yüzü ve çöken göz altlarıyla ona bakıyordu. Içinin bir kez daha sancısını hissetmişti yanan yüreğinde.

Ceo ve korumalar yanlarında yerlerini almışlardı. Jungkook sinirle etrafına bakındı ve "Neden buradasınız? Rahat bırakın artık bizi! Ayıramayacaksınız!" diye bağırdı.

"Hemen Jin'i bırak Jungkook!"

Alaycı bir gülüş. Bunu asla yapmayacağını ima ediyordu herkese. Yoongi, Jin'e bakmamaya çalışıyordu. Eğer bakarsa gözlerinde kaybolup gidebilir veya bütün korkuları ortaya çıkıp dizlerinde derman bırakmayabilirdi.

Ceo "Jungkook-ah? Sakin ol ve düşün lütfen. Buradaki herkes senin ailen. Cidden onlara zarar verebilir misin? Hiçbir şey için geç değil evlat. Bırak o silahı ve eskiye dönelim" demişti babacan bir tavırla.

Onlara silah çeken korumaları uyarmış ve silahlarını indirtmişti. Kimseye bir şey olmamalıydı!

Jungkook öylece yüzüne bakıyordu sadece. Tepki vermiyordu ve bu herkesi korkutuyordu. Bütün üyeler oradayken bir kez bile göz teması kurmamıştı onlarla. Jungkook o kadar reddedilişi kaldıramamıştı.

Ailesinden ayrı da olsa hep gözlenen, korunan bir çocuk olmuştu. Her istediğini elde etmeye alışmış bir çocuk, en sevdiği kişiyi kaybedince ne olurdu? Bunun cevabı tam karşılarında duruyordu işte.

"Benim tek ailem Jin. Gruba o yüzden girdim, onun yanında olabilmek için. Ama onu benim elimden almaya kalktınız" dedi öfkeli gözleri Yoongi'yi hedef alırken.

Jimin göz yaşlarını silerken "Bende seni sevdim Jungkook-ah. Bende uzun bir süre acı çektim. Biliyorum tek taraflı sevgi çok can yakıyor.

Sen beni Jin hyungu sevdiğin gibi sevebilir misin? Hiç sanmıyorum. O da seni o yüzden sevemez işte! Lütfen bitir bunu" diyerek itiraf etmişti.

Jungkook da diğer herkes gibi şaşkınlıkla ona bakarken Jin sakin bir sesle "Yeter artık Jungkook. Birimize zarar gelirse en çok sen pişman olur, acı çekersin" demişti.

Jimin'in anlamsız aşkının farkındaydı elbette Jungkook ama bu çok anlamsız gelmişti ona. Ikisi olmazdı! O hep Jin'i sevmişti. Şimdi karşısına geçip Jin'in onu sevmediğini söyleyemezdi.

Kıskanıyordu. Yoongi de, o da kıskanıyor, Jungkook'u kandırmaya çalışıyorlardı. Jin onu seviyordu!

Jungkook sinir ve öfkeyle kendini kaybetmişti. Herkes onu kandırmaya çalışıyordu.  Jin'i bıraktığı an hayatının sona ereceğini biliyordu! O, onun en gereğiydi! Hayatında ki esas mucizeydi.

SO WHAT? #YoonjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin