•Bölüm 19• "Orman"

1.6K 114 9
                                    

{Ne kadar yorum ve vote gelirse bölüm o kadar erken gelir. İyi okumalar.}

Beraberinde ölüm getiren bir gece ne kadar masum kalabilirdi ki?

Karnımda beliren bıçak gibi acıya rağmen, ağaçların arasından hızlıca koştum. Genzim ateş gibi yanarken, gözlerimden yaşlar akıyordu. Görüşüm gittikçe bulanıklaşmıştı. Yine de durmadım, omuzlarımı ağaçlara çarpa çarpa karanlığa karıştım.

"Kaçamayacaksın..." Gelen ses ormanda yankı yapmış, kulaklarıma hiç hoş bulmadığım umutsuzluğu fısıldamıştı.

"Kaçacağım, göreceksin..." dedim içten içe. Kendimden emindim ya da emin olmak istiyordum. Sanki sonu olmayan evrende bir yıldız gibi kaymış hissettim. Bir daha bulunamayacak ve nereye kaydığını bilemeyecek bir yıldız...

Bir kara delik yutmuş gibi. Kurduğum hayallerimi gerçekleştiremeyecek gibi.

Bir yerde durmalıydım, soluklanmalı ve birilerden yardım istemeliydim. Ama en önemlisi Cihangir'i arayıp olanları söylemeliydim. Belki buradan asla kurtulamayacaktım, belki cesedim çıkacaktı ama en azından sırlar ortaya çıkmış olacaktı.

Cihangir'e bu iyiliği yapmak istiyordum. O vefalıydı aynı zamanda fedakar. "Dayan bebeğim," diye fısıldadım acıyla. Kasıklarım çığlık çığlığa acıyı yeşertiyordu. Durursam ölecektim ama koşarsam bebeğime birşey olabilirdi.

Biraz daha koştuktan sonra büyük bir ağacın gövdesine yaslandım. Ormanda ki zifiri karanlık oturunca rahatsızlık vermişti. Kendine has sesi, ürkütücü hayvan sesleriyle orman tehlikenin kelime anlamıydı. Ama bundan daha tehlikeli birşey varsa peşimde birinin olduğu gerçeğiydi. Gözlerim hiçbir yeri göremiyordu, oysa ki az önce koşarken karanlığı hiç hissetmemiştim. Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. Cebimden telefonu çıkartırken olabildiğince soğukkanlı olmaya çalışıyordum. Ellerim tir tir titrerken telefonun ışığı yüzümü aydınlattı. Işığı olabildiğince kısarken etrafı kısaca taradım. Her an her yerden biri çıkabilir ve silahı kafamda patlatabilirdi bu gerçekten tabii ki de haberdardım.

Hiç vakit kaybetmeden rehbere girdim. Cihangir'in numarasını tuşlarken açması için binbir türlü dua etmiştim. Zaman çok yavaş geçiyormuş gibi hissediyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir an göğüs kafesini yırtıp çıkacakmış gibiydi. Elimi karnıma götürüp okşadım. Bu arada dudağım istemsizce düşmüş yine gözlerimden yaşlar hücum etmişti. Telefon meşgule girerken, "Allah kahretsin," diye yakındım. Sonra ağzımı sıkıca yumup etrafıma tekrardan baktım. Şu an görünürde kimse yoktu hoş, zaten istesem de kimseyi göremezdim.. Karanlık çok hakimdi.

Yılmadım, tekrar tekrar aradım Cihangir'i. Bu sefer çalmıştı telefonu. "Alo," gelen sesle içimde büyük bir neşe yeşermişti. Omzuma bindirdiğim yükü yıkmak istiyordum.

"Cihangir," diye fısıldadım.

"Merza nerelerdesin? Miran kayıp olduğunu söyledi, seni aradım ama açm-"

"Cihangir beni dinle," diye lafını böldüğümde bir sessizlik oluştu. Ama bir o kadar da kısa sürdü.

"Birşey mi oldu Merza? Neden sessiz konuşuyor-"

"Sus be adam! Beni dinle," dedim sesimi yükselterek. Karşı taraftan bir atak gelmeyince olanları açıklamaya başladım.

"Ben birşey öğrendim Cihangir, çok önemli. Hayatım tehlike de ölebilirim ama bu yükle gitmek istemiyorum," dedim ağlamaklı çıkan sesime engel olamamıştım. Gözlerimi sıkıca yumup tekrardan açtım. Ne kadar da zordu bir abiye kardeşinin öldürüldüğünü söylemek.

HERCAİ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin