•Bölüm 23• "Hüzün"

2.3K 141 133
                                    

{İyi okumalar. 🦋}

"Hayır bunu da nereden çıkardın?" Diye sordum kaşlarımı çatarak. Neden bu kadar kafasında kuruyordu anlamıyorum. Miran'la aramızda birşey olmayacağını ona onlarca defa söylesemde anlamamakta ısrarcıydı.

Oturduğu koltuğundan kalkıp tam karşımda yerini alınca bakışlarım gözlerine kaydı. Ona aşağıdan bakmayı pek sevmesemde uzunluğuna çözüm bulamıyordum. Topuklu kesinlikle mükemmel bir icattı.

"Onu seviyorsun çünkü."

"Onu sevmiyorum."

"Seviyorsun."

"Sevmiyorum," diye inatlaşmaya devam ettim.

"Kanıtla o zaman,'" dedi ellerini iki yana açıp, 'Hodrimeydan' dermişcesine.

"Ne yapayım?"

"Beni öp."

Uzun bir sessizlik oluştu aramızda. Ona sanki bir canavarmış gibi baktım. Gözleri bir an olsun kararlılığını yitirmemişti.

"Ben gidiyorum," Dedim hayal kırıklığı sesime yansırken. Cevabını beklemeden masanın kenarından geçip giderken. Zoruma giden öp demesi değildi zoruma giden bunu bu yollarla yapmaya çalışması olmuştu.

"Hayır," dedi ardımdan.

"Birşeyleri kanıtlamak için bedenimi kullanmaya ihtiyacım yok," Dedim sesimi yükselterek. Duraksamadan giderken kolumdan tutup beni çevirmesi ile sertçe göğsüne çarptım. Dünya bir anda döndü, yer ayağımın altından kaydı sanki.

"Dur lütfen," dedi ben sanki bir duvara süratle çarpmışım gibi kendimden geçerken. Göğsünü demirden falan mı yapmışlardı? Başım zonklarken elimi alnıma götürdüm. Daha sinirlenmeden, sinirim uçup gitmişti.

"İçinde organ yerine demir olmadığına emin misin?" Diye sordum sersem bir şekilde. Gülüş sesi kulağıma gelse de başımı kaldırıp bakmak o kadar zor gelmişti ki...

"Özür dilerim," dedi alnımda ki elimi tutarken. "Gel lütfen."

"Başım dönüyor."

Elini belime sarıp bana koltuğa kadar eşlik etti. "Dur yavaş," dedi beni koltuğa oturturken. Sonra camın cama çarpma sesi geldi. Ardından dudaklarıma bardağı dayadı. "Su iç biraz," dedi gülmemek için kendisini zorlarken. Dudaklarımı aralayıp bir kaç yudum aldıktan sonra başımı geriye çektim. Şimdi biraz daha iyidim. Başımda ki zonklama azalmıştı.

"Yeterli," Dedim enkazın altından çıkmışlar gibi. Bardağı sehpanın üstüne bırakıp karşımda ki koltuğa oturdu.

"Cidden özür dilerim," dedi gülerek. Yüzüne sanki dünyanın en güzel çiçeğinin tohumunu atmışlardı. Dudakları her gülmek için aralandığında, o çiçek yeşeriyor bütün odaya huzur veriyordu. İlâhi bir ses tonu vardı ve eğer birgün 'gel konuşalım' deseydi onu saatlerce dinleyebilirdim.

"Özürün kabahatinden büyük utan," dedim düşüncelerime gözlerimi devirirken. Gülüşünü söndürüp yerine ciddi bir ifade bıraktı. Onun bu ani değişikliği içten içe ürkmeme sebep oluyordu. Bazen çok kibar bir insanken, bazen bakışlarıyla insanı öldürüyordu. Siraç'ın daha önce hiç ters tarafına denk gelmediğimi varsayarsak, düşündüğümden çok daha fazlası vardı bu adamda. Yüzüme ısrarla bakarken, ne düşündüğünü merak etmiştim. Acaba aklından ne geçiyordu? Bana bakınca nasıl bir düşünceye giriyordu? Ya da neden her fırsatta bana uzun uzun bakıyordu? Oldukça içli bir nefes çektim içime.

HERCAİ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin