Noel'e kalan süre: 5 Gün
Carlyxx_: Hey,
Carlyxx_: Çekim yaptığımız parktayım ve elimde fazladan bir kahve tutuyorum.
Carlyxx_: Etrafımda onu paylaşacağım bir arkadaşım yok.
Carlyxx_: Ama bu sen olabilirsin.
Carlyxx_: Ne dersin?
Yazıyor...
James.Wilson: Çok isterdim ama pek havamda değilim.
James.Wilson: Başka zaman olsa, olur mu?
Carlyxx_: Dertleşmeye ihtiyacın varmış gibi duruyor.
Carlyxx_: Biliyor musun, buna benim de çok ihtiyacım var.
Carlyxx_: Seni bekliyorum, James.
Yazıyor...
James.Wilson: Orada olacağım.
-------
Jennifer bakışlarını göle dikti ve düşüncelerinin beyninde nasıl dans ettiğini izledi. Dün gece onun için iyi geçmemişti. Etrafı dağıtmış, yalnızlığına ve ortada dönen koca bir yalana ağlamıştı. James'in kalbine son vuruşu gerçekleşmişti. Artık kırılmasından, hasar almasından ve yok olmasından korkacak bir kalbi yoktu. Kalbini hep çocuk için korumuştu. Lakin, kaybetmişti. Bir sinir harbinden sonra verdiği tek karar gerçekleri duymaktı. Kırık kalbi kendisiyle kalacaktı. James'ten alacağı tek şey ise gerçekler olacaktı.
Soğuk ruhuna ilmek ilmek işlenirken biraz daha güçlendi. O bir İngiliz değildi. Onların soğuk kanlılığını Jennifer'ın göstermesi imkansızdı. Fakat deneyecekti. Artık mantıklı düşünmek istiyordu. Duygularıyla hareket etmişti ama bu ona pahalıya patlamıştı. En değerli arkadaşlarının ayaklarını iplerle bağlamış, onları bir denize atmıştı. Duyguları birer katildi ama kanlar Jennifer'ın parmaklarının arasında kurumuştu.
"Hey, buradasın!"
James'in sesi kızı kendine getirdi. Bakışlarını yavaşça çocuğa değdirdi. Elinde tuttuğu iki kahveden birini yanına oturan çocuğa uzattı.
"Sen mi başlamak istersin, yoksa ben söze gireyim mi?" dedi Jennifer. James sözlerine hafifçe güldü.
"Kelimelerimi toparlamam uzun zaman alabilir. İlk sen anlat."
James sonunu düşünmeden sırayı Jennifer'a verdi. Genç kız gülümsedi. Bedenini hafifçe ona doğru döndürdü. Yalanlarını sıralarken bir zamanlar aşkıyla yanıp tutuşan çocuğa bakmak istiyordu. Artık o aşkın yerinde kırıkları yerden toplanmayı bekleyen bir kalp vardı. Mağlup ve ölüme yakın bir kalp... Son savaşını burada, bu gözlerin önünde verecek bir kalp...
"Geçen sene bu zamanlarda bir çocukla tanıştım. O, benim ülkemde yaşamıyordu. Teyzesinde bir Noel geçirmek için gelmişti."
Jennifer, çocuğun göz bebeklerindeki değişimi gördü. Sözlerine devam etti. James bir İngiliz'di. Son vurucu darbeye kadar soğuk kanlılığını koruyacağını biliyordu.
"Onunla bir kahve dükkanında tanıştık. İkimizin siparişlerini karıştırmışlardı. Lakin, buna aldırmadık. Birlikte aynı masaya oturduk. Onun bir arkadaşa ihtiyacı vardı ve ben bunun için uygun olan kişiydim," dedi Jennifer alayla gülerek. James yüz ifadesini korudu. Onu ilgiyle izliyordu. Ya gerçek, ya da sahte bir ilgiyle.
"Daha sonra bu arkadaşlık bir flörte dönüştü. Benim için ise olay bambaşkaydı. Ona tutulmuştum. Onun ilerlediği yola çoktan sapmıştım."
James bu cümlelere buruk bir gülümsemeyle cevap verdi. Jennifer'ın gözleri bu gülümsemede takılı kaldı. Eğer bir kalbi olsaydı, hızla atacaktı. Eğer bir kalbi olsaydı, James'e yalvaracaktı. Eğer bir kalbi olsaydı...
"Fransa'da Noel çok canlı geçer. Bana Noel'i çok sevdiğinden bahsetmişti. Onunla her gün buzun üzerinde kaydık, sıcak çikolata içtik, Noel Baba'nın kucağına oturan çocukları izledik, hediyeler paketledik, kurabiyeler yaptık. Ve günün sonunda ökse otunun altında öpüştük."
Bazen kelimeler bir bıçaktan daha keskindir. Jennifer'ın kalbine saplanan kelimeler de bir bıçaktan daha keskindi. Şimdi aynı kelimeler geçmişte kimseye açmadığı anılarına saplanıyordu. Lakin bunun artık bir önemi yoktu. Jennifer, James'in yumuşak ve sıcak dudaklarını hâlâ hatırlıyordu. O dudaklara kelimeler saplanıyordu. O dudaklar artık soğuk ve sertti. Bu onun için artık önemli değildi.
Kısa bir duraksama yaşandı. Rüzgârın uğultusu aralarındaki sessizliği bozan tek şeydi. James Jennifer'a bakmaya devam ediyordu. Sanki bütün duygularını almış, içeriye saklamıştı. Açığa çıkmasını istemiyordu. Çocuğun ifadesizliği Jennifer'ın ileri gitme isteğini arttırıyordu.
"Noel sabahı ona sadece iki kelime söyleyecektim. Bunun için onu aradım. Sesi her zamankinden daha durgun geliyordu ama problem etmedim. Kelimelerim için heyecanlıydım ve kalbim bir yarış atıydı. Nasıl hızlandığını kimse tahmin edemezdi," dedi Jennifer ve sanki okuduğu bir romanı anlatıyormuş gibi kahvesinden bir yudum aldı.
"Yanıma geldi, bir valizle... O valizin ne anlama geldiğiyle ilgilenmedim. Konuşmamız gereken daha önemli şeyler vardı. Dudaklarımı korkusuzca araladım. Fakat, cümlesi o iki kelimeme izin vermedi. Gideceğini söyledi. Ait olduğu yer burası değildi. Bunu hiçbir zaman anlayamadım. Ona o iki kelimeyi söyledim ama bu umrunda değildi. O gitti, kalbim ellerimdeydi."
James derin bir nefes aldı. Bakışlarını kahvesine indirdi. Bu onun ilk darbesiydi. Jennifer aldığı ilk zaferle dudaklarını kıvırdı. Ambra haklıydı ve Jennifer bir aptaldı.
"Tam 1 sene sonra, artık o çocuk karşımda oturuyor. Ona geldim, kalbim ellerimdeydi. Onunla konuştum, kalbim ellerimdeydi. Ona yalan söyledim, kalbim ellerimdeydi. Şimdi ise ona gerçeği söylüyorum ama avuçlarımın içinde koskoca bir boşluk var."
Yaşlar akmak istiyordu ama genç kız buna izin vermedi. Dudaklarını mühürledi. James uzun bir süre sonra gözlerini kızın gözlerine dikti.
"Senin kim olduğunu en başından beri biliyorum, Jennifer."
Kelimeler bir bombadan daha patlayıcıydı. Etraf havaya uçmuş, bedenler bir cesede dönüşmüştü. Yalanlar artık gerçeklerin üzerini örtemiyordu. Şimdi anlatma sırası James'e geçmişti. Jennifer onun sözünü kesmeden dinleyecekti. Bir roman dinler gibi...
YN/ Ambra hepsinden daha zeki olduğunu kanıtladın, şekerim. 💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Last Christmas| Texting
Short StoryBilinmeyen Numara: Geçen Noel kalbimi sana vermiştim. (22.57) Bilinmeyen Numara: Sen ise onu bana geri verdin. (22.57)