Thirty seven

171 21 17
                                    

Noel'e kalan süre: 1 Gün

James: Sevgimden nefret ettiğini bilmiyordum.

James: Bunu hiç düşünememiştim.

James: Seni sevmemin neresi yanlış, Ashley?

James: Bunun neresi hatalı?

James: Ve benim sevgimi reddedip başka kollara koşman...

Ashley yazıyor...

James: Hepsini biliyordum.

James: Bana hiçbir zaman itiraf etmeyecektin,

James: Ben de kendime hiçbir zaman itiraf etmeyecektim.

James: Ama biliyorum.

James: Tüm o bedenleri...

James: Fakat nedeni hâlâ aklımı kurcalıyor.

James: Ben ve sen neden hep o buz tutmuş gölün üzerindeyiz?

James: Çatlaklarla dolu o buzun üzerinde...

Ashley yazıyor...

Ashley çevrimiçi

Ashley yazıyor...

Ashley: Senden sadece tek bir şey istemiştim, James.

Ashley: Dizlerime şefkatle ve ihtiyaçla sarılmanı...

Ashley: Sorunlarına çözüm bulabilmek için her zaman bana danışmanı.

Ashley: Sen dizlerimde yatarken, gözyaşlarından bir deniz oluşmalıydı.

Ashley: Belki de bir okyanus...

Ashley: Lakin sen ne o dizlere yattın ne de gözyaşını akıttın.

Ashley: Sen benim sevgimi ve şefkatimi reddettin, James.

Ashley: Tek istediğim bana sığınmandı.

Ashley: Şimdi beni anlıyor musun?

Ashley: Ben kollarının arasına girmek değil, kollarımın arasına girmeni istiyorum.

Ashley: Ama artık çok geç.

Ashley: Bunun için çok geç.
Görüldü.

--------

Jennifer titreyen elleriyle zile bastı. Dün gece gördüğü kabus dolu anlar tekrar üzerine bir ruh gibi çökmüştü. Onu sarıyor, nefes almasına engel oluyordu. Korkuları onu öldürmek istiyordu. Jennifer bundan sadece tek yolla kurtulabileceğini biliyordu. O yola sapmak acı vericiydi. Bir arkadaşlığın ölüm kokusu burnunu yakıyor, midesini bulandırıyordu. Ambra'nın kendisini bırakacağı düşüncesi... Son zamanlarda çektiği acılar bunun yanında bir hiçti.

Korkularımızı bastırabileceğimiz tek seçenek, onlarla yüzleşmekti. Jennifer en büyük korkusuyla yüzleşmek için arkadaşının kapısının önündeydi. Çok geçmeden kapıyı açan kişi sadece birkaç gündür görmediği André'ydi.

"Ah, Jenny! Bu ne hoş sürpriz," dedi sevinçle çocuk. Hızla kızı kendine çekip kucakladı. Jennifer ona hafifçe karşılık verdi. André kadar neşeli değildi. Düşünceler ve korkular beynini kemiriyordu.

André, Jennifer'ın yüzündeki yorgunluğu gördüğünde anlayışla gülümsedi. Bir elini kızın omzuna koydu ve güven vermek istermişçesine sıktı. "İnan bana, her şey düzelecek," diye fısıldadı. Jennifer ona inanmak istiyordu. O güven veren dala tutunmak ve her şeyin eskisi gibi olduğunu görmek...

"O, nerede?"

Ambra'yla henüz ne konuşacağını bilmiyordu. Küçük bir özrün hiçbir şeyi çözmeyeceğini biliyordu. Aralarındaki kopukluk bir özürle tamir edilemezdi. Keşke geçmişi değiştirebilseydi. Bir yalancının ininde, en yakın arkadaşına inanmak yerine o yalancıya inanmayı seçmişti. Şimdi o geçmiş avuçlarının arasındaydı. Lakin, onu değiştirecek gücü elde edemezdi. Sadece kelimelerinin işe yaramasını diledi.

"Odasında," dedi André. "Ve günlerdir seni bekliyor ama bunu bildiğini ona söyleme, tamam mı?"

Jennifer hafifçe gülümsedi. André'yi ardında bırakarak kendi evi gibi ezbere bildiği evde adımlamaya başladı. Ambra'nın odasının önüne geldi. Derin bir nefes aldı ve kapının kolunu çevirdi. İşte şimdi korkularıyla baş başaydı. Elini tutan Ambra artık karşı taraftaydı. Yalnızdı, çaresizdi ve hatalıydı.

Hafifçe içeri girdiğinde arkadaşının yatakta uzandığını gördü. Ambra gözlerini kapatmıştı. Kulağındaki kulaklığından çıkan müzik sesi şiddetliydi. Hafifçe odanın duvarlarında çınlıyordu. Jennifer geldiğini duymadığından emindi. Yavaşça yatağa adımladı. Onun baş ucuna oturdu. Yatak hareket etti ama Ambra gözlerini açmadı. Jennifer titreyen elini kaldırdı. Kızın omzuna dokundu. Onu çok özlemişti. Gözleri yaşlarla parlamaya başladı. Ambra'nın aniden açılan gözleri o gözlere tutundu. Şimdi sarılmaları gerekiyordu. Lakin iki tarafta bunun için harekete geçmedi.

Genç kız kulağındaki kulaklığı çıkarttı ve yattığı yerden doğruldu. Bakışları boştu. Ne bir öfke ne bir özlem... Jennifer onun gözlerine bakmakta zorlanıyordu. Ona böyle bakması kırıyordu. James bile bu kadar canını yakamamıştı. O çocuk Ambra'nın tırnağı bile olamazdı.

"Merhaba," dedi sessizce Jennifer. Kelimeleri kaybolmuş, ne söyleyeceğini bilmiyordu. Sadece midesi bulanıyordu. Onu kaybedeceği düşüncesi rahat durmuyordu. Ambra'nın bakışları ise buna malzeme çıkartıyordu. İstemsizce kızın yanağına inen bir damla Ambra'nın gözüne takıldı. Elini yavaşça kızın yüzüne değdirdi.

"Seni bekledim, Jenny. Gelmeni bekledim. Bu kadar geç olmamalıydı."

Jennifer'ın gözyaşları hızlandı. Kız hıçkırarak ağlamaya başladığında Ambra bedenini yaklaştırdı ve ona sarıldı. Jennifer başını kızın omzuna gömdü. Gözyaşları hızla akmaya devam ediyordu.

"Hatalıyım. Çok hatalıyım. Sen benim tutunduğum dalın en güzel parçasısın ve ben o dalı kırmak üzereydim, Ambra. Ben o dalı lanet olasıca sözlerimle kırmak üzereydim." Jennifer'ın kelimeleri kesik kesikti. Boğuktu. Dışarıdan bir insan onu duyamazdı. Ama kelimeleri Ambra'nın kalbine işlemişti. Teselli vermek istiyordu ama bunu yapamazdı. Jennifer'ın korkuları, Ambra'nın korkularıydı.

"O dalı bırakacaksın diye çok korktum. Ağladığında yanında olup saçlarını okşayamayacağım diye çok korktum, Jenny. Ama kırıldım. Ben sana zarar gelmesin diye çırpınırken bunu reddetmen... Sadece seni düşündüğümü neden anlamıyorsun?"

Ambra'nın isyanı genç kızı toparladı. Hızla yanaklarındaki yaşları silerken başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, hayır, hayır," diye sayıkladı. "Seni hep anladım. Lakin geç kaldım, Ambra. Bunun için çok geç kaldım."

Birbirlerinin yüzlerine aylardır özlem içinde yanıp tutuşan iki arkadaş gibi baktılar. Jennifer kızarmış gözlerini arkadaşının yaşlarla bulanmış gözlerine dayadı. Yaşadığı acıyı, korkuyu anlamasını istedi. Çok geçmeden iki beden tekrar biraradaydı. Birbirlerine sıkı sıkı sarılmışlardı. O bağ hiç zarar görmemişti. O dal hiç kırılmamıştı.

"Gösteremediğimi biliyorum ama," dedi Ambra. "Geldiğine sevdindim. Geldiğine çok sevindim, Jenny."

YN/ Ambra💙Jennifer... Arkadaşların kölesiyiz. Her zaman...

Last Christmas| TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin