Genç adam, sıkıntıyla oturduğu yerde kollarını havaya kaldırıp uzun uzun gerindi. Yaşadığı ufacık kasabaya sığmakta bazen zorlanıyordu. Hep birbirine benzer günler ve birbirine benzer işler. Gerçi hayatına bakıldığında hiç de fena gitmiyordu. Annesi, babasını kaybettiklerinden beri ağabeysi ile kendisine daha ilgili ve koruyucu. Evde devam eden güzel bir düzen var. Babasından kalanlar ile gelecekleri de güvende. Halası, annesiyle hiç anlaşamaz ama, Aziz'in yeri hep bambaşka. Gak dese yemek, guk dese su! Yok yok! Oldukça rahat olsa da bir şeyler eksik gibi. Ne kadar kafasını zorlasa da buna bir ad veremiyor. Kasabadaki Türk ve Türk olmayan kızların çoğu peşinde. Azıcık yaklaşsa, onu kabul etmeye hazırlar. Bir kısmı da çok güzel kızlar ama, kalbini çalan, henüz yok.
Mayıs ayının son günlerinin ısısı kapıdaki yazı müjdeliyor. Öğle saatleri. Kocaman bir meşe ağacının geniş gölgesinde, sırtını ağaca dayamış, gözleri rüzgarın hafif hafif salladığı yeşilliklere takılı, öylesine düşünüyor. Sonra olduğu yerde aşağıya doğru kaydırıyor bedenini, yeşil otların üzerine uzanıyor, iki elini ensesinin altında birleştirip yastık yapıyor. Gözleri kapalı, çeşitli çiçek kokularını taşıyan esintiyi keyifle yüzünde ve bedeninde hissediyor. Gevşemiş, neredeyse tatlı bir uykuya teslim olmak üzere. Bedenine sokulan başka bir vücudu hissediyor, yüzünü yumuşacık bir saç dalgası okşuyor. Önce şaşırsa da tanıyor davetsiz misafirini. Hiç istifini bozmuyor, aynı pozisyonda uzanmasına devam ediyor. Hafif peltek bir ses, bozuk ve değişik bir tonlamayla adını söylüyor:
-Az.....iz! Az.... iz! Yapma böyle, seviyor seni ben!
Genç adam, genç kız yokmuş gibi yattığı yerde tepki vermiyor. Kız önce saçlarını okşuyor, boynuna çekingen bir öpücük konduruyor. Derken yanına uzanıyor tekrar ve sımsıkı sarılıyor. Bu öyle pek de masumca olmuyor. Her ne kadar umursamıyor görünse de Aziz yumulu gözlerini birden açıyor. Kızın isteği ona da bulaşıyor ama,kontrolü kaybetmemeye çabalıyarak:
- Anaya ne işin var burada?!
Her ne kadar bunun yanlış olduğunu bilip sesine bir uyarı edası eklese de sanki artık durulmaz bir noktadalar.
- Seni istiyorum, çok özlemek...
Yarım Türkçe aşkını anlatmaya çabalıyor. Aziz iki eliyle Anaya'nın yüzünü avuçları arasına alıyor, uzun uzun gözlerine bakıyor. İkisinin de bakışlarında dayanılmaz bir istek var. İki genç bedenin arzularıyla mücadelesi.
- Anaya bu doğru değil! derken Azizin nefesi sıklaşıyor.Beklediği tepkiyi almaktan hoşnut Anaya, genç adamın dudaklarını buluyor. Durdurulmaz bir açlıkla kız ayrılmıyor adamdan. Aziz yana kayıyor bir an, Anaya'nın ince bedeni onun ağırlığıyla adeta eziliyor. İsteğine erişmenin hazzıyla bir inilti dökülüyor dudaklarından. Aziz, oluruna bırakıyor akışı. Kızın yukarıya sıyrılan eteğinin açıkta bıraktığı bacaklarını okşuyor.Anaya her şeyiyle teslim olmaya hazır. Genç adam her ne kadar kendini geriye atsa da Anaya'nın sımsıcak dudaklarından kaçamıyor. Gittikçe daha da artan bir tempo ile yanlışın kenarındalar.
Bu debelenme içinde Aziz birden duruyor, düştüğü ateş aniden sönüyor. Anaya'nın kollarını zorla boynundan çekip yere bastırıyor:
-Olmaz! Yapamayız!
Anaya öfkeyle doğrulup bağırıyor:
-Nedennnnn?!
Genç adam, kızın yanına oturuyor, bir süre suskunluğunu koruyor. Kız, buna bir anlam veremiyor. Çok güzel olduğunun farkında ama neden Aziz istemiyor. Tekrar aynı ısrarda:
-Nedennnn?!
Bu sefer kısa ve net cevabı alıyor:
-Çünkü seni sevmiyorum.
-Çirkin ben???
Adam nasıl anlatacağını düşünüyor bir an ve sonunda:
- Anaya sen çok güzel bir kızsın ama, ben seni sevmiyorum, üzgünüm.Seni kırmadan bunu anlattığımı sanıyordum, becerememişim.
Kız şimdi yerinde yüzü yere doğru eğilmiş, alt dudağı küçük bir çocuk gibi sarkmış, neredeyse ağlayacak. Aziz anlamsız bir suçluluk hissetti. Ardından ona umut verecek bir hareket yapmadığını da düşündü. Kırık haline de dayanamıyor. En sonunda onu avutup geçiştirmeye karar veriyor:
- Hadi burada fazla oyalanma, evine git.
Kız bu kısa cümledeki olmazı öyle iyi anlıyor ki tek söz etmeden yerinden kalkıyor, ağır adımlarla uzaklaşıyor. Sevilmemek, istenmemek çok üzücü ama, zorlamayla tam ters tepki aldığı kesin.Aziz, kız gözden kaybolana dek ardından bakıyor. Kız adına üzülse de onun hislerini kullanmadığı için de içi rahat. Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi tekrar sırtını ağaca veriyor. İçinden de bir şey yapmak gelmiyor. Bunaltı dese değil, mutsuzluk dese değil.Şu an ne yaşadığını, iyi mi değil mi bilmiyor.Boş boş karşısındaki taş döşeli yola bakıyor.
Uzun, ince bir silüet dikkatini çekiyor, ufak ufak telaşlı adımlar atıyor. Sanki bir yerlere yetişme telaşında. İşin ilginç yanı, burası küçük bir yer olduğundan herkes birbirini tanırdı ama Aziz bu gelenin kim olduğunu anlayamıyor. Sabırsızlıkla daha yaklaşmasını ve belirgin hâle gelmesini bekliyor. Gittikçe detaylar netleşiyor. Kumral, narin, biraz utangaç, gözlerini herkesten kaçıran, en fazla on yedi yaşında gösteren güzel bir kız. Daha da şaşırdı Aziz. Kim olabilirdi? Yolun kenarına doğru yürüyüp daha yakından görmek istedi kızı. Kız önünden geçerken yüz hatlarını iyice inceliyor, kız daha bir utangaç hızla yürüyor. Aziz çocukluğunun silik günlerine dönüyor. Babasının öldüğü günü, halası ile annesinin cenazenin başında nasıl kavga ettiklerini hatırlıyor. O sislerin arasında uzaktan bu tartışmayı korkuyla seyreden küçük bir kız canlanıyor hafızasında. Evet bu kız ona çok benziyor. Acaba o olabilir mi?! Yavaş yavaş gizlenenler dökülüyor beyninden. İclal?! Ve hemen ardından annesinin nasıl kızdığını hatırlıyor. Birkaç kere onunla oynarken hızla kolundan çekilip eve götürüldüğünü anımsıyor. O vakitler buna hiç anlam verememişti. Sonra annesinin azarlarını duyar gibi oldu:
- O kızdan uzak duracaksın! Sakın bir daha onunla oynadığını görmeyeyim! Kulaklarını koparırım!
Sonra bu paylamadan nasıl korktuğunu düşündü, çocukça bir korkuyla annesinin sözünü dinlemişti ama, tesadüfen karşılaştıklarında hep uzun uzun bakışmışlardı. Ve bir gün İclal kasabadan gitmişti. Nedenini kimseye soramadı.Uzak olsalar da gidişinin acısını yaşamıştı.
Aziz derin bir uykudan sıçrar gibi uyandı. Emin olamıyordu ki! Çok küçüktüler ve o günleri hayal meyal hatırlıyordu. İclal olabilir mı?! Nedenini bulamadığı bir neşe sardı her yanını. Delice bir sevinç oturdu yüreğine. Yaşamının eksik yanı geri mi gelmişti?! Artık anlar gibiydi her şeyi. Gizli gizli bakıştıklarında da aynı nedensiz neşeyi hissederdi. Kızın gittiği yöne doğru döndü. Kendi sokaklarına döndüğünü görünce daha da umutlandı. Görmediği zaman içinde nasıl da daha güzelleşmişti İclal! Kalbinin atışını kulağında duyuyordu adeta. Galiba aşk dedikleri buydu. Zamana bile kafa tutan, unutulmayan ve kendini unutturmayan.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSİZLİK ÇOK ZOR (2)
RomanceAynı coğrafyada yaşanmış üç gerçek aşktan ikincisi.Üçlemenin ikinci kitabı.Yaşadığınızı hissettiren insanı kazanmak için neleri göze alabilirsiniz? Gençliğin ve sevdanın dayanılmaz hafifliği ve çılgınlığı.