Karanlığın korkutan sessizliğinde Aziz birden sıçrar gibi gözlerini açıyor. İlk aklına gelen, İclal oluyor. Hafif hafif duyduğu nefesi o çılgın tedirginliği bir anda üzerinden atıyor. Eliyle yüzündeki terleri siliyor. Uzun zamandır böyle bir kabus görmemişti. Uzun, siyah, bir sürü ne olduğu belli değil, eğri büğrü yaratıklar, önceki kadar olmasa da hâlâ hafızasında canlı. Bir anda İclal'i alıp götürmeye başlıyor. Ne kadar çabalasa da onlara güç yetiremiyor. Ne kadar gerçek gibiydi. Aynı dehşet hissi bedeninde daha duruyor. Ağlamıştı da galiba, gözlerinin yandığını hissediyor. İclal'i rahatsız etmekten çekinerek derin bir soluk alıyor. Göz açıp gerçek olmadığını anlamak, yeniden doğmak gibi. Hafifçe yan tarafına bakıyor. Genç kadının yüzü Azize dönük. Güzel saçları suratında ve omuzlarında çekici halkalar oluşturmuş. Benzinde tatlı bir pembelik. Dolgun dudakları, bir çocuğunki gibi hafif sarkmış. Her an mutluluğu elinden alınacakmışcasına tedirgin. Aziz sessizce seyretmeye devam ediyor. Onu en savunmasız, en mahrem hali ile adeta bakışlarıyla içine çekiyor. Bebekleri andıran tatlı kokusu başını döndürmeye yeterli. Alnına düşen ufak bir bir saç tutamını hafifçe geriye doğru düzeltiyor, okşarcasına. İclal kıpırdanıyor uykusunda istemsizce. Belki o da kendi kabusunu görüyor. Genç adam tutamıyor kendini ve sıkıca sarılıyor kadına.
-" Ne oldu?" derken uyanıyor İclal. Aziz öyle sarılmış ki bir an nefes almakta zorlanıyor. Zor çıkan bir sesle:
-" Bir şey mi var?!" Şimdi gerçekten ürkmüş halde.
-" Seni özledim sadece ..."
-" Aziz beraberiz....Yani nasıl?"
Aziz onun bu şaşkın tavırlarına bayılıyor zaten en başından beri, gülmeye başlıyor ve:
-" Bazı sevenler, sevdikleri yanlarında olsa da onu özler."
İclal uykulu gözlerle bakıyor, bu konuşmalardan bir şey anlamadığı belli:
-" Saat kaç?"
Aziz eğilip bakıyor duvardaki saate ve aynı ona takılır sesiyle:
-" Tam olarak üçü yedi falan geçiyor."
-" Daha sabah olmamış."
-" Evet, ne olmuş?! Özlemenin saati olmaz."
İclal sokuluyor adama sıcak sıcak. Gözleri kapalı, mutlu hissediyor. Aziz birden kolunun üzerinde doğrulup onu bedeninin altına çekiyor, kuş gibi hafif ve uysal. Yumuşacık dudaklarını buluyor, hafifçe öpmeye başlıyor, teninin kokusunda bir daha kendinden geçiyor. İclal kurtulamadığı acemiliği ile bu temasa karşılık vermeye çalışıyor. Adam incecik geceliğini bir anda sıyırıp atıyor üzerinden ama İclal bu sefer önceki gibi utanmıyor. Kocasına alışmış, sadece onun hareketlerine uymaya dikket ediyor. Aziz boynunda geziniyor şimdi, sonra daha da aşağıya. Kadının dudaklarından iniltiye benzer bir ses dökülüyor. O sırada adam ağırlığını üzerine bırakıyor, tek vücut, tek varlık oluyorlar...
İclal'in başı Azizin göğsünde. Aziz sırtüstü sessiz. Bu durgunluğu İclal bozuyor:
-" Halandan haber var mı?!"
-" Henüz yok ama, endişe etme. Halam bizi darda bırakmaz"
-" Bir ay olacak nerdeyse. Ses çıkmayınca kötü bir şey mi oldu diye aklıma geliyor."
-" Annemin yatışmasını bekliyor büyük ihtimal."
İclal sus pus oluyor yine.
-" Sen niye bu kadar düşünüyorsun ki?! Nikamızı kıydık, bir evimiz de oldu. Hem halamın verdiği paraların daha yarısı duruyor. Olmazsa bir iş bulurum, burada yaşar gideriz."
-"Anneni, kardeşini özlemeyecek misin?! Keşke benim annem sağ olsaydı ya da ne bileyim bir kardeşim olsaydı... Ne güzel olurdu."
-" Seninle hayatımın en güzel günlerini yaşıyorum. Unutma, sen kimsesiz değilsin, ben varım. Seni daha çok, daha çok seveceğim. Sana her üzüntünü unutturacağım. Anneme gelince. Beni kaybetmek istemiyorsa, seni kabullenecek. Kapı gibi nikamız var, daha ne?! Takılma artık böyle şeylere. Sen benim biricik karımsın."
Kadının saçlarını okşamaya başlıyor, İclal sakinleşiyor. Uslu çocuklar gibi gözlerini kapatıyor:
-" Hadi uyuyalım!"
Aziz duymamış gibi:
-" Eli kulağındadır düğünümüzün. Halam birkaç güne bir adamını yollar. Nerede olduğumuzu biliyor zaten. İçini rahat tut."
-" Tamam. Ne iyi insanlar değil mi?!"
-" Kimler?"
-" Niyazi ağabey ile karısı tabii."
-" Halamın yanında çok çalıştı, sonra bir büyük şehir sevdasına düştü. Aldı başını buraya geldi. İnsan işte, değişik değişik. Ama helal olsun kadir kıymet bilir adammış. Halamın gönderdiğini söyleyince nasıl da yardım etti! Yoksa koca şehirde bu kadar kısa sürede bunca işi halledemezdik."
-" Allah razı olsun!" derken kadının sesinden adeta uyku akıyor. Aziz daha konuşacaktı ama, onun çoktan uykuya daldığını görüyor. Gülümsüyor kendi kendine. Aziz yastığa kendini bıraksa da uyku tutmuyor. Gözleri kapalı düşünmeye başlıyor. Önce düğünlerini kuruyor aklında. Tüm kasaba gelmiş, ortalıkta mis gibi yemek kokuları ve davullar çalınıyor. Herkes mutlu, kimsenin itirazı yok. Annesinin de!. İclal gelinliğinin içinde bir içim su. Gıptayla bakıyor kasabalı kendisine. Sonra aklına anasının evinin hemen ardındaki arazileri geliyor. Hemen aklında bir ev yapıveriyor oraya. İclal ile çok mutlular. Şimdiden daha da mutlu! Ardından bir çocukları oluyor, kurduğu düşlerde hemen biraz büyüyor ilk bebeleri, ardından bir çocukları daha oluyor. Geniş bahçede koşturup duruyorlar, oynuyorlar. Annesi geçmişi tamamen unutmuş. Gelinim, oğlum, torunlarım diyor da başka bir şey demiyor.
Dış kapının hızlı hızlı vurulmasıyla gözlerini açıyor Aziz. Aceleyle üzerine bir şeyler giyip kapıyı açıyor:
-" Niyazi ağabeyden aldım adresi. Beni yolladı hâlâ hanım. Önce şu emaneti vereyim."
Adam elindeki küçük deri çantayı uzatıyor ve heyecanla devam ediyor:
-" Hâlâ hanım diyor ki artık gelsinler de düğünlerini yapalım."
Birden aynı neşe Aziz'e de bulaşıyor:
-" Sağ ol, bana en güzel haberi getirdin. Az bekle." deyip kapıyı örtüyor. Aceleyle çantayı açıyor ve yanılmıyor, hala bir tomar daha harçlık yollamış. İçinden cömert bir miktar alıp kapıya dönüyor tekrar,bekleyen adama:
-" Al bunları, ihtiyaçlarını gider. Kasabaya dön ve halama de ki hazırlıklara başlasınlar. Bir iki güne ordayız."
Adamın ağzı kulaklarında, hâlâ elindeki paralara bakarak tamam anlamında başını sallayıp hızla uzaklaşıyor oradan.
Aziz yatağa döndüğünde İclal daha uyuyor. Önce hemen güzel haberi vermek istese de duruyor sonrasında. Uykusunu alsın, uyanınca söylerim diye yanına uzanıyor genç adam tekrar. Yine genç kadına sarılıyor, yüzünü saçlarına gömüyor. Çıldıracak kadar sevinçli. Daha önce hiç böyle hissetmemişti. Şimdi tek dileği, bu mutluluğun hiç bozulmaması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSİZLİK ÇOK ZOR (2)
RomanceAynı coğrafyada yaşanmış üç gerçek aşktan ikincisi.Üçlemenin ikinci kitabı.Yaşadığınızı hissettiren insanı kazanmak için neleri göze alabilirsiniz? Gençliğin ve sevdanın dayanılmaz hafifliği ve çılgınlığı.