Aziz geçen günler karşısında çaresizliğin getirdiği çöküşü yaşıyor kendi içinde sessizce. Gücün yetmediği tek şey zaman. Her gün, her an kafası aynı sorunla meşgul ama çözümünü henüz bulmuş değil. Yalnız kaldığı vakitler ayrı azap karısının yanındayken ayrı azap. Nereden bulmalı, nasıl etmeli de onun tedavisini ettirmeli? Doktorun aldığı randevu tarihinin üzerinden aylar geçmiş. Hastalığın seyri şu an ne durumda? Karısı daha ne kadar dayanabilir? gibi sorular iç dünyasını yerle bir ediyor genç adamın. O gün yine haldeki tezgahında müşteri bekliyor Aziz. Şükür işleri iyi ama, o yüklü miktarı toplamak için yetersiz. Yine derin düşüncelerinde kayboluyor adam.
-" Aziz müjde!"
Aziz daldığı derin uykudan zorlukla kurtuluyor:
-" Ne?"
-" Müjde! Yarısını buldum paranın!"
Aziz damarlarına taze can yürümüş gibi doğruluyor yerinden:
-" Gerçekten mi?!" derken bir çocuk gibi heyecanlanıyor.
Kemal, bir an duraklıyor. Yerin kulağı vardır sözünü hatırlayıp şöyle bir etrafı kolaçan ediyor. Sonra kardeşinin karşısına oturuyor:
-" Havuzun birini sattım! Bak parasını da peşin aldım!"
Aziz sevinç, heyecan, telaş gibi aynı anda gelen birkaç hissin esiri oluyor birden ve bu da göz yaşlarının akmasına neden oluyor ama, bu sefer mutluluk göz yaşları. Derken duraklıyor ve korkuyla:
-" Ya diğer yarısı?!"
-" Onu da alacaklar oğlum! Önce piyasa durumuna bakacaklarmış."
-" Eeee!"
-" Esi ne oğlum?! Müşterilerimiz memnun, onlar da beğenecekler ve devamı gelecek!"
-" Gelir değil mi ağabey? Oralarda perişan olmayalım sonra!"
-" Koçum biz atadan babadan gördüğümüz usulle işliyoruz zeytinleri. Hem de doğal. Adım gibi eminim iyi olacak bu işin sonu!"
-" Ben ne yapayım şimdi?!"
-" Sen bu paraları al. Önce doktora git, git ki yarına randevu alsın. Oradan da eve, karının yanına git güzel haberi ver. Hazırlığınızı yapın."
-" Ne hazırlığı?!"
-" Oğlum sen mutluluktan şaşkın oldun herhalde. Yolculuk için hazırlık tabii! Karını hastaneye götüreceksin ya!"
Aziz sevinçle bir silkelendi yerinde ve ayağa kalktı. Ama yine biraz düşünceli:
-" Paranın kalanı için doktora ne diyeyim?"
-" En geç bir hafta sonra, de. Alıcı şirketle öyle anlaştım."
-" Tamam ağabey." diyen Aziz bir anda gözden kayboluyor. Bu hıza Kemal de şaşkın. Şöyle bir bakınca onu halin çıkışına giden merdivenlerde görüyor ve gülümsüyor. Artık içi rahat. Biraz geç olsa da atalık, babalık görevini yapmaktan memnun. Önlüğünü beline bağlayıp geçiyor tezgahının başına, hayırlı kazançlar bekliyor. Bu arada Aziz'in tuttuğu notları görüyor. Tezgahın kenarına iliştirilmiş bir kağıt. Tezgahı açtıklarından beri kaç kişi gelmiş, ne almış, ne tutmuş, hepsi kalem kalem yazılmış. Kemal şöyle bir göz atıyor hesaba ve:
-" Hiç fena değil, Allah bereketini versin!" deyip oturuyor taburesine.
Aziz, hurda otobüste eve dönerken oldukça neşeli ve heyecanlı. Her şey istediği gibi şimdilik. Doktor yarına randevu almış, paranın yarısı peşinat olarak kabul edilmiş, yarın da sabah erkenden yola çıkacaklar. Aziz bu mutluluğun altındaki endişenin de farkında. Ya gidene kadar İclal'e bir şey olursa? Ya bünyesi dayanamazsa?! Aziz bu sorularla kısa süreli bir ümitsizliğe düşse de çabuk topluyor kendini. Parayı bulmuş, yarın yola çıkıyorlar ve bunların hepsi iyiye işaret değil de ne? Durup dururken sıkılmanın anlamı yok. Otobüsten uçar gibi iniyor durakta. Koşar adımlarla evin yolunu tutuyor genç adam. Evine vardığında bir şey dikkatini çekiyor. Bir kamyonet anasının kapısında. İki hamal zeytin yüklüyor. Bir ara kanı donuyor. Acaba yine mi haber alıp işi bozdular? Önceden etmedikleri iş değil. Eğer ağzını sıkı tutsaydı o zaman karısı belki de şimdiye kadar iyileşmişti bile. Ama, imkânı yok diyor sonra. Kendi bile daha bir saat önce öğrenmişti durumu ve ağabeyi bu sefer parayı peşin almıştı. İsteseler de artık bu alışverişi bozamazlar. Bu rahatlıkla tekrar eski neşesine dönüyor Aziz. Dış kapıyı gürültüyle açıp evinin bahçesine giriyor. Girdiğinde de yine neşesi sekteye uğruyor. Anası yine duvarın öte yanında kendisine bakıyor. Aynı kötü niyetle bakıyor Aziz'e:
-" Sen niye erkenden döndün eve?"
-" Sana ne?!"
-" Var bir şey sende yine!"
-" Hiçbir şey yok! Haydi işine!" diyen Aziz hiç beklemeden evine giriyor. İclal görünürde olmasa da mutfaktan gelen seslerden orada olduğunu anlıyor. Oğlu ile kızı öğlen uykusunda mışıl mışıl sedirde uyuyor. Ayaklarının ucuna basa basa sessizce yanlarından geçip mutfağa giriyor.Iclal birden onu karşısında görünce şaşırıyor:
-" Daha erken değil mi? Neden işten erken döndün sen?"
Aziz çocuklar uyanmasın diye adeta fısıltıyla konuşuyor:
-" Sus, şşşttt! Çocukları uyandıracaksın! Bugün erken geldim işte!"
İclal de aynı fısıldar tonda tekrar soruyor:
-" Nedennnn?!"
-" Sana güzel haberi vermek için!"
-" Güzel haber miii?"
-" Evet! Bir havuz zeytini ağabeyim bugün sattı, hem de parasını peşin aldı. Yaniii..."
-" Yani?!"
-" Yani tedavin başlayacak!"
İclal bir an inanamıyor gibi boş boş bakıyor adamın yüzüne. Aziz:
-" Kız sevinmedin mi?! İyileşeceksin artık!"
-" Ne zaman?" diye soran genç kadının eli ayağı titriyor adeta. Aziz ondaki bu hali görüp bir hamlede tutuyor onu ve kendine çekip göğsüne bastırıyor:
-" Yarın sabah erkenden yola çıkıyoruz. Ona göre hazırlığını yap."
Daha fazla konuşmaya gerek kalmıyor. Aziz göğsüne bastırdığı karısının yüzünü kaldırıyor ve sevgiyle dudaklarından öpmeye başlıyor. Kadın hâlâ titreyen bedeniyle ona karşılık veriyor. Derken kontrolü kaybediyorlar. Aziz karısını kucakladığı gibi odalarına götürüyor ve onu yatağa yatırıp aceleyle üzerindekileri çıkarmaya başlıyor. İclal yattığı yerden ona bakarken huzursuz:
-" Etme! Şimdi sırası değil! Çocuklar uyanacak! diyor ama eşini arzuladığı sesinden belli. Aziz:
-" Sus!!! Uyanmaz onlar! Tam da sırası! Kaç gündür sana hasretim zaten!" deyip kadının üzerine uzanıyor. Büyük bir istekle onu öpmeye başlıyor. Bir taraftan da kadının elbisesinin düğmelerini açıyor. Elbisenin eteğini yukarıya sıyırıyor. Onun sıcacık tenini hissetmek, güzel kokusunu almak adamı iyice baştan çıkarıyor. Dudakları artık kadının boynunda ve göğüslerinde sabırsızca dolaşıyor. İclal'in dudaklarından dökülen ufak bir inilti adama beklediği işareti veriyor. Adam büyük bir arzuyla kendini ileri itiyor. Sevecen hareketlerle tek beden oluyorlar.
Şimdi ikisi yan yana sırt üstü yatıyorlar yatakta. Üzücü günlerde çare ararken hallerine aynı evde hem de dip dibeyken hasret kalmışlardı birbirlerine. İclal başını adamın çıplak göğsüne yaslıyor ve düşünceli bir ses tonuyla soruyor:
-" İyileşeceğim değil mi?"
-" Allah'ın izniyle evet, inşaallah!"
-" Çocuklar ne olacak?"
-" Nuray yengem bakacak, gözümüz arkada kalmaz. Zaten topu topu on gün falan kalacağız orada."
-" On gün çocuklarımı görmeden nasıl geçer Aziz?"
-" Keyif için gitmiyoruz ya! Sağlığın için! Dişini sıkarsın artık biraz."
Bu arada oğlanın ağlama sesi geliyor salondan. Aziz gülüyor:
-" Bu sefer geç kaldı? Hadi ben banyoya gidiyorum." deyip örtüye sarılıyor ve çıkıyor odadan. İclal aceleyle üzerini düzeltip salona geçiyor. Oğlanı kucağına alıp susturuyor ve:
-"Azıcık bekleyeceksin bu sefer küçük bey! Anne önce temizlenecek sonra seni doyuracak."
Susan oğlanı tekrar sedire yatırıyor. Düşüncelere dalıyor en baştan. Bu tedavi nasıl olacak? Düzelecek mi? Vs., vs.... Şu an sevgisini verebiliyor sadece çocuklarına. Asıl istediği ise ömrü yettiğince her anlarında yanlarında olup destek verebilmek. Uyanıp kendine koşan kızına sarılıyor sıkıca. Tüm kalbiyle diliyor onlarla uzun süre beraber olabilmeyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSİZLİK ÇOK ZOR (2)
RomansaAynı coğrafyada yaşanmış üç gerçek aşktan ikincisi.Üçlemenin ikinci kitabı.Yaşadığınızı hissettiren insanı kazanmak için neleri göze alabilirsiniz? Gençliğin ve sevdanın dayanılmaz hafifliği ve çılgınlığı.