Güneşli yaz sabahında, bahçe oldukça sessiz. Sıcak şimdiden kendini hissettirmeye başlamış. Düğünün üzerinden neredeyse bir ay geçmiş. Annesinin evinin hemen ardındaki arazilerine Aziz ve Kemal için yeni birer ev yapılacaktı. Hatta işçiler tutulmuş, malzeme şehirden sipariş verilmişti. Görünürde her şey normal seyrinde akıp gidiyor. Ürke, şimdilik gelinleriyle pek iyi geçiniyor. Hatta İclal'e bile oldukça yakın ve anaç.
Gelinler o sabah da erkenden uyandılar, evin her işini yaptılar, bahçeye kahvaltıyı hazırladılar. İclal Aziz'i, Nuray Kemal'i uyandırdı. En sonunda da hafifçe Ürke'nin odasının kapısına vurdular. Kadın gülümseyerek kapısını açtı:
-" Kızlarım benim!" diye gülümsedi.
-" Ana kahvaltıyı hazır ettik, seni bekliyoruz." dedi Nuray.
-" Hadi o vakit gidelim!"
Bahçede bol suyu yüzüne, boynuna serperken kadın bir genç kız gibi kıkırdıyor. Bu hepsine bir parça tuhaf gelse de pek üzerinde durmadılar. Ağızlarının tadı yerindeydi ya!.. Gerisi pek önemli değil. Ürke:
-" Şehirden haber var mı?!"
Kemal:
-" Henüz bir haber yok ama eli kulağındadır. Parayı peşin verince her şey kolay ve çabuk. Bugün, yarın gelir her şey. Hemencecik de başlar evlerimizin inşaatı inşaallah!"
Aziz mutlu bir sesle katılıyor konuşmaya:
-" Ana, yoksa bir an önce gidelim diye mi uğraşıyorsun?!"
-" O nasıl laf öyle oğlum?! Hiç olur mu?!" dese de aklında bir şeylerin olduğu öyle belli ki...
Bir sessizlik oluyor masada, hepsi sadece kahvaltıyla meşgul.
-" Kemal ağabeyyy! Ürke kadının!" bağırışıyla adeta hepsi yerinden sıçrıyor. Bu sesin eşliğinde kapı yumruklanıyor.Kemal:
-" Hayırdır inşaallah!" diye yerinden kalkıp kapıya doğru yürüyor. Birden acemileşiyor kapıyı açarken, öyle bir şaşkınlıkta.
Kapının önünde dokuz on yaşlarında bir oğlan çocuğu, nefes nefese:
-" Ağabey koşun çabuk! Hala ölmüş! Çabuk!.. Çabuk!"
Gelinler, yüzleri sapsarı oldukları yerde donup kalıyorlar, Azizin son lokması hâlâ boğazında takılı. O da fırlıyor yerinden. Ürke:
-" Koşun çabuk siz önden! Biz de geliyoruz! Çabuk!"
Bunları söylerken yüzünde tuhaf bir mutluluk ile bilinmez bir telaş beliriyor. Diğerleri farkında değil. Zaten Kemal ve Aziz koşup gitmişler bile.
-" Hadi kızlar! Her şeyi olduğu gibi bırakın! Çabuk örtülerinizi alın, gidelim!" der demez Ürke, yazmasının üstüne bir beyaz bir namaz örtüsü alıveriyor.
Halanın evine girmekte biraz zorlanıyorlar. Bütün mahalle haberi alınca toplaşmış eve. Ürke görülmemiş bir çeviklikle eve dalıyor. Anlaşılmaz bir acelesi var. Hala salonda divana uzanıp kalmış. İhtimal ki ecel uyurken gelmiş. Hâlâ uyuyor gibi. Ürke emin olmak istiyor. Kadına dokununca buz gibi olduğunu fark ediyor, nabzı da atmıyor. Derin bir oh çekiyor rahatlamış halde. Oldukça sakin bir sesle:
-" Allah rahmet eylesin, Allah taksiratını affetsin." Bir süre sustuktan sonra:
-" Kasaba doktorunu çağırdınız mı?!" diye soruyor oğullarına. Aziz, ağlamaktan konuşamıyor. Kemal evet anlamında başını sallıyor annesine.
Bir süre sonra doktor geliyor, rahmetli hakkında doğal ölüm kağıdını verip gidiyor. Hemen ardından defin hazırlıkları başlıyor. Halanın iki arkadaşı baş ucunda kuran okumaya başlıyor.Düzen, kendiliğinden oluşuyor. Erkekler bahçede, kadınlar evde. İclal, bir köşede ezilip büzülmüş, üzüntülü. İkinci anasını da kaybetmiş. Bir Aziz'i var artık sadece.
Ürke durmadan odalara girip çıkıyor, sözüm ona gelenleri ağırlıyor, taziyeleri kabul ediyor. Bir gözü sürekli sağ tarafındaki odanın açık kapısından içerideki sandığa kayıyor. Sanki nöbet tutuyor. Sürekli tetikte, biraz geçkince bir akbabaya benziyor bu haliyle.
İkindi namazını müteakkip hala defnedildi dualarla. Kalanlar tekrar halanın evine döndüler. Gece yatsıya kadar okuma devam etti. Gelenlere yemekler verildi. Bir ara ortalık az sakinleşir gibi oldu. Ürke iki oğluna da gelin anlamında bir göz işareti yaptı ve sağındaki odaya girdi. Kemal ve Aziz yine şaşkın ama denileni yaptılar. Onlar da odaya girince Ürke usulca kapıyı örttü.
-" Şimdi ikiniz de yemin edeceksiniz, bu odada gördüklerinizi karılarınıza bile söylemeyeceksiniz!"
-" Ana ne bu böyle?!" diyen Kemal'i azarlar gibi susturuyor kadın:
-" Yemin edin! Hadi!"
Oğulları şaşkın, yemin ediyorlar. Bu sırada kapı açılır gibi olunca Ürke yine aynı çeviklikle atlayıp sırtını kapıya dayıyor:
-" Kim o?!"
-" Ana benim, Nuray!"
-" Git şimdi burdan, az oğullarına yalnız konuşacağım!"
Kızın bir daha sesi duyulmuyor. Ürke:
-" Aziz gel buraya! Tut şu kapıyı, kimse içeri girmesin!"
Oğlanlar iyice meraklanıyor. Aziz anasının dediğini yapıyor. Ürke sabırsızca sandığın üzerindeki öte beriyi indiriyor yere ve sandığı açıyor telaşla. Halanın ilk gösterdiği günkü gibi her şeyi yerinde görünce bir rahat nefes daha alıyor. Sandığın birini açıyor. Loş odada bir yansıma oluşuyor. Kemal ve Aziz ağızları açık bakıp kalıyorlar.
-" Bunların hepsi sizin, benim! Hala kavgaya geldiğim akşam bunları bana gösterdi ve vasiyet etti. Mahalleliye fark ettirmeden parça parça evimize götüreceğiz."
Oğlanların alık alık baktıklarını görünce:
- Hadi len kendinize gelin, sevinin ki bir sürü altınımız var. Zengindik, daha da zengin olduk. Kemal getir şuradaki torbayı!"
Az ileride yerde duran bez torbayı gösteriyordu. Kemal elleri titreyerek yerden alıp anasına uzatıyor. Kadın büyük bir iştahla dolduruyor torbayı, ağzını sıkıca bağlıyor.
-" Kemal bunu al göğsüne yerleştir, ceketinin önünü de kapa. Kimse işkillenmesin. Sonra dikkat çekmeden bizim eve git, benim odamdaki sandığa koy.Evde bunun gibi ne kadar torba bulursan alıp gel ama etrafa dikkat et." dedikten sonra Azize dönüyor:
-" Bu gece bunların hepsini eve götürene kadar buradan ayrılmıyorsun, gözün hep sandıkta olsun. Ben de buralardayım zaten." Lafını bitirince üzgünmüş gibi bir yüz ifadesi takınıyor ardından:
-" Hadi Kemal önce sen çık ama sakin ol, dikkat çekme."
Kemal çceketinin önünü sıkı sıkı kapatıp sanki bir ağrısı varmış gibi nerdeyse iki büklüm çıkıyor odadan. Ardından Ürke kadın çıkıp kalan birkaç kadının yanına ilişiyor.
-" Ana ne oldu?!" diyen Nuray'a bir taş kadar katı bir bakış atıyor ve:
-" Oğullarımla konuştum, ne var?! Her şeyi bilmeyiverin!"
Nuray bu cümle üzerine kıpkırmızı oturduğu yerde kalakaldı. Sabahki kadın gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti. Nuray ne kadar düşündüyse de bu değişikliğe bir anlam veremedi. O gece tek dikkatini çeken şey, sürekli kocasının bir yerlere gidip gelmesi oldu.
Ürke, oldukça iyi ve mutlu hissediyor kendini. Tüm kaygılarından kurtuluyor. Halaya verdiği sözü de tutmuş oluyor kendince. Hala yaşarken ne İclal'e kötü davranmıştı ne de evlenmişti. Ama artık durum değişmişti. Kendi dönemi başlıyordu, keyfine göre istediği gibi yaşayabilirdi. Oğlanları da evermişti, artık yalnız sayılırdı. Bir hayat arkadaşı olmalıydı. Hem parası da vardı, kim ne karışırdı ki?! Bir an Cemil'i yanında hissetti. Vücudunun her bir yeri kıpır kıpır oluverdi. Artık mutlu olma vakti kendisine gelmişti. Hiç bu kadar çabuk olacağı aklından geçmemişti. Bir anda haladan kurtuluvermişti ve alabildiğine özgürdü artık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSİZLİK ÇOK ZOR (2)
RomanceAynı coğrafyada yaşanmış üç gerçek aşktan ikincisi.Üçlemenin ikinci kitabı.Yaşadığınızı hissettiren insanı kazanmak için neleri göze alabilirsiniz? Gençliğin ve sevdanın dayanılmaz hafifliği ve çılgınlığı.