Kemal tozlu yolda, öğle sıcağında yürürken halinden hiç hoşnut değil. Bir mucize olsa da geri dönebilse kendinden mutlusu olmayacak. Büyük olarak kendine düşen bu görev çok ağırına gidiyor. Kendi malını, parasını bir başkasınınmış gibi istemek zorunda kalmak sıkıntı veriyor. Hem de çok!. Ama, birkaç ay sonra dünyaya gelecek bebeleri için yapmalı bunu. Sadece kendisi için olsa eyvallah etmezdi bile! Başlarım malına da mülküne de der geçip gider. Altı üstü bir karın doyurmak değil miydi yaşamak?! Zillete girmeden çalışıp giderdi. Ama çocuk işin içine girince çok farklı hayata bakışı. Bu düşünceler içinde o çok iyi tanıdığı büyük ahşap kapının önüne geliyor. İstemeye istemeye bir vakitler evi bildiği yere bir yabancı gibi geliyor ve kapıya vuruyor birkaç kere. Beklemeye başlıyor:
-" Kim o?!"
-" Ben Kemal." diye yanıtlıyor. Artık ona anne bile diyemiyor. Yaklaşan ayak seslerini dinliyor bir süre. Ve kapı açılıyor. Ürke yüzünde imali bir gülüşle karşılıyor onu:
-" Bakın hele kim gelmiş?!"
Kapıyı daha da açıp kenara çekiliyor Kemal'in girebilmesi için. Genç adam tedirgin ilk adımını atıyor bahçeye. Gözleri etrafı kolaçan ediyor. Babalığı olacak adamı arıyor da göremiyor. Ürke arkada kendi önde sedire doğru ilerliyorlar. Kemal sedirin bir ucuna eğreti ilişiyor. Anası da bir iskemle çekip karşısına oturuyor. Alaycı hali devam ediyor:
-" Ne oldu len?! Ananı mı özleyip de geldin?!"
Kemal'i yüzünden düşen bin parça. Kadın konuştukça gerginliği de artıyor:
-" Evler bitmek üzere lakin bize para lazım."
-" Ee bulun öyleyse." cevabını duyan Kemal yumruğunu masaya vuruyor:
-" Hakkımızı ver!"
-" Anlamadım, hangi haktan söz ediyorsun?!"
-" Neden işi yokuşa sürüyorsun?! Babamdan ve halamdan bize kalanlar."
-" Haaa! Ben mi işi yokuşa sürüyorum?! O akşam afra tafrayla giden sizdiniz. Para meselesine gelince. Bir miktar size yardım edebilirim, fazlasını bekleme."
-" Hakkımızı istiyoruz, sadaka değil."
-" E sat o zaman halandan kalan yerleri."
-" Bilmez gibi konuşma. Hükümet değişti, eskisi gibi kolay kolay satamam!"
-" Elimden ne gelir ki?!" diyen, sözüm ona annesi olacak kadına ağzına geleni saymamak için kendini zor tutuyor Kemal.
-" O gece taşıdığımız altınlardan ver, babamın mallarından topladığın kira paralarından ver."
-" Allah allah! Sen rüya mı görüyorsun?! Hangi altınlar, hangi paralar?!"
Kemal haklıyken haksız hale düşmenin azabında kıvranıyor, kadının suyuna gitmeli ve bunun için de sakin olmalı.
-" Haberin var mı bilmiyorum ama, gelinlerinin ikisi de bebek bekliyor, torunların olacak! O yüzden üzerine düşeni yap." derken, sakin olması gerektiğini bildiği halde neredeyse bir yılan tıslamasına benziyor sesi.
-" Hemen de çocuk yaptınız ha! Belki biz de Cemil ile bir tane yaparız, genciz daha."
Kemal, annesinin halindeki umursamazlığa ifrit oluyor ve tekrarlıyor:
-" Bize para lazım!"
Ürke oğlunun saldırgan halini görünce yine zekasına sığınıyor:
-" Öncelikle şunu halledelim. Halandan size kalan, evler, bağlar, çiftlik ve tarlalar. Satabilirsen sat! Altın falan kalmadı size. Kime desen inanmaz! Gören oldu mu altınları?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSİZLİK ÇOK ZOR (2)
RomanceAynı coğrafyada yaşanmış üç gerçek aşktan ikincisi.Üçlemenin ikinci kitabı.Yaşadığınızı hissettiren insanı kazanmak için neleri göze alabilirsiniz? Gençliğin ve sevdanın dayanılmaz hafifliği ve çılgınlığı.