20. BÖLÜM

2.2K 9 0
                                    

       Kasabalı yeni hükümetle ilgili yeni haberleri duydukça dalgalanıyor huzursuzca. Ama, insanın kendini avutma yönü hep ağır basıyor. Birkaç gün sonra yine durulup her zamanki normal yaşamına dönüyor. İçlerindeki tek ümit, Türkiye Cumhuriyeti'nin kendilerine elbette sahip çıkacağı idi. Yüzyıllar önce ataları, iç anadoludan  buraları Türkleştirmek ve müslümanlaştırmak için seçilip gönderilen aileler. Şimdi Bulgarın kalk git demesiyle olacak iş miydi bu?! Hele asimilasyona hiç inanmıyorlar çünkü, hiçbiri ne inancından geçer ne de soyundan sopundan. Bunları düşünüp içlerini ferahlatıyorlar. Elbette anavatan burada mağdur olmalarına izin vermez. Asırlarca Osmanlının titrettiği bu topraklarda kendi hakları da olmalı! Aziz ve Kemal de böyle ya da benzer düşünerek yeni biten evlerine yavaş yavaş yerleşiyor. Eksik yok mu?! Hem de çok ama, en acil ihtiyaçlarını tamamladıkları için evlerine yerleşiyorlar. Ötesi zamanla olur, gider. Sağlık olsun yeter ki!..

             Aziz, karnı gittikçe büyüyen İclal'i seyrediyor oturduğu sedirde. Durmadan bir şeyleri düzenliyor ya da topluyor. Sonunda dayanamıyor:

-" Bırak artık şu işleri! Doğuma az kaldı, senin dinlenmen lazım."

-" İyi ya işte ben de onun için uğraşıyorum. Bebek gelmeden her bir işim bitsin."

-" Tamam o zaman biraz ara ver, gel yanıma!"

İclal çapkın bir gülüş atıyor ve bu kez Aziz'e karşı gelmiyor. Uysal bir kedi yavrusu gibi kocasının yanına oturuyor. Aziz kadının dağılmış saçlarını eliyle düzeltirken:

-" Kız, sen sanki dah bir güzelleştin."

-" Sana öyle geliyordur. Baksana halime! Yamuk yumuk, orantısız bir şey oldum."

-" Doğumdan sonra geçer onlar. Demem o ki gözlerin daha bir ışıl ışıl, yakanların daha güzel bir pembe."

-" Mutluluktandır. Sen yanımdasın ve çok iyisin. Bebeğimizin de eli kulağında. Daha ne olsun?! Mutluluk denen şey için illâ çok büyük şeylere gerek yok, ben senin yanında hep mutluyum."

-" Gerçek mi diyorsun?! Seni gerçekten bu kadar mutlu ediyor muyum yoksa ben üzülmeyeyim diye mi böyle konuşuyorsun?!"

-" Ben sana yalan diyemem ki! Tek başına hem anam hem babam hem dostum hem arkadaşım hem iyi kocam oldun. Bebeğimiz doğuncada eminim iyi bir baba olacaksın."

-" Senin bu yönünü çok seviyorum."

-" Hangi yönü mü?!"

-" Sevecenliğini, aza kanaat edişini, anlayışını."

-" Ooo birden fazla oldu."

-" Olsun! Sen de benim her şeyimsin." dedikten sonra Aziz'in yüzü gölgeleniyor. İclal bunu fark ediyor da ne olduğunu sorsa mı? Kararsız ama, merakı baskın geliyor:

-" Ne oldu da şimdi değiştin?! Az önce mutluluğu anlatıyordun."

-" Elbet mutluyum seninle ama, bazen bazı şeyler aklıma düşünce tadım kaçıyor."

-" Bazı şeyler dediğin, anan mı yoksa?!"

-" Evet. Kaçar gibi gitti, evlendi. Elin adamı canı ciğeri oldu, bizden vazgeçti. Çok ağırıma gidiyor. Şimdi biz daha rahat yaşayabilirdik."

-" Azizim kısmetten ötesi olmazmış. Aç değiliz açıkta değiliz. Annene gelince biraz da onun gözünden olan bitene bakmaya çalış." derken Aziz'in gerginliğini azaltmaya çabalıyor. Devam ediyor iclal:

-" Yıllarca senle ağabeyini büyütmek için uğraşmış, genç yaşta kocasını kaybetmiş. Bunlar bir kadın için çok zor. Sence biraz hayatını yaşamak istemesi çok mu?!"

SENSİZLİK ÇOK ZOR (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin