4.BÖLÜM

2.7K 21 0
                                    

       Annesinin sesi kesilince döndüğü yerden yeni düşleriyle silkinip ayağa kalktı Aziz. Az önceki fırtınayı pek önemsemiyor artık. Sevmek, aşk öyle güze ki!. Aklından hiç çıkmayan tatlı yüz, masum bakışlar. Acaba şimdi oradan geçse onu görebilir mi yine?! O gözlere en baştan, ilk gibi yeniden esir olmak ne dayanılmaz. Annesi istediği kadar kızsın, söylensin, gönül ferman dinlemiyor ki!.. Evet evet, şöyle bir şansını denemeli! Belki şimdi oraya gitse yine onu görebilir. Ağzı yine kulaklarında! Gitmeliyim, dedi. Bahçedeki musluğun yanında asılı ufacık aynaya doğru yürüdü, acaba nasıl görünüyor?! Kumral saçları biraz karışık. Hemen iki eliyle şöyle bir arkaya doğru düzeltiyor, biraz yana kaydırıyor. Hiç de fena değil. Şöyle bir etrafını kolaçan ediyor sonra, annesine görünmeden, usulca dışarı çıkmalı!.

      Bahçe duvarına sırtını veriyor, bir gözü evde. Adım adım bahçe kapısına yaklaşıyor. Neredeyse parmak uçlarında yürüyor. Yavaşça kapıyı kendine doğru çekiyor. Hafiften bir gıcırdama sesi duyuluyor. Hemen ardına dönüp yine eve bakıyor. Kimseler yok. Sevinçle kendini dışarıya atıyor. Şimdi ne kadar da özgür! Kendinden emin omuzları dikleşiyor, biraz kasılarak ağır adımlarla ilerliyor. Aklında İclal! Halasının evine iyice yaklaşıyor, daha oyalanmak istese de zaten oldukça yavaş, dahası imkansız. Önce çekinerek çekingen bir bakış atıyor eve, alçak duvardan bahçe görünüyor, ortada ne halası var ne İclal. Canı sıkılıyor evvela, ardından kendini teselli ediyor. Yine geçerdi bir iki saat sonra. Azıcık daha beklese mi acaba? Sanki yerde bir şey arıyor gibi bakınıyor, tekrar dikleşiyor, tekrar bahçeye bakıyor. Daha sonra yine gelebilir ama, yüreği hemen onu görmek istiyor. Yok, yine kimse yok! Ayaklarını sürüyerek, zorla uzaklaşıyor oradan. Amaçsızca yürümeye başlıyor. Bir an her şey yine sıkıcı geliyor. Gökyüzünde yükselen güneş ısısını iyice arttırıyor. Genç adamın alnında terler birikiyor. Yürümeye devam ediyor. Bir an kendine gelince her zaman gittiği dere kenarına vardığını fark ediyor. Kendi ağacı bellediği o kocaman meşe ağacının altına oturuyor, sırtını ağacın gövdesine veriyor. Hırsla yakınındaki otlardan birini koparıyor. Önce ot parçasını elinde dalgın dalgın evirip çeviriyor, sonra dudaklarının arasına alıyor. Durmadan zihni aynı soruda, bu iş nasıl olacak?! Bir ağırlık biniyor sırtına. Ne yapmalı?!

-Ben kim?!

Gözlerini kapayan bu ellerin sahibini tabiiki de biliyor:

- Anaya yapma! Sen vazgeçmeyi bilmez misin?!

Kız her zamanki rahat tavırlarıyla yanına oturuyor hatta neredeyse kucağında. Aziz kendi biraz geriye çekiyor, Anaya hep olduğu üzre ısrarlı. Bu sefer sımsıkı sarılıyor genç adama. Aziz onu ne kadar itse kurtulamıyor.

- Yapma!

Adamın sesindeki kararlılık kızı korkutuyor, bir an kolları gevşiyor. Bunu fırsat bilen Aziz daha uzağa atıyor kendimi.

-Seni üzmek istemiyorum ama, kes artık şu saçma hareketleri!

Anaya bir an boş boş bakıyor, ardından:

-Saçma hareket?

- Evet saçmalıyorsun! Kaç kere dedim, seni sevmiyorum.

Anaya' nin güzel yüzü gölgeleniyor. Sanki ısrarı tükenmek üzere:

-Bak, ben güzel!

- Evet ama, ben aşığım Anaya.

Bir itiraf ciddiyetindeki sözler, kızı meraka düşürüyor:

- Ne?!! Kim??!!

Bu hayret ve inanmama sorularının ardından Anaya donup kalıyor, başı öne eğik, gözlerinden damlalar düştü düşecek. Aziz halini görüyor, suçlu hissediyor. Çok mu acımasızca gerçeği söylemişti. Bu bir gün olacak değil miydi? O gün, demek şimdiymiş. İçinden teselli etmek de gelmiyor. Kızı tanıyor, en ufak bir şeyde yeniden umuda düşebilir. Hem artık bu Anaya olayının kapanması gerek. İclal duymamalı! Onu hiçbir şekilde kaybetmeyi göze alamazdı.

SENSİZLİK ÇOK ZOR (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin