Agah Ali, İstanbul'un en büyük plazalarından birindeki yüksek kattaki ofisinde oturmuş, başında uğraşması gereken binlerce işi varken az sonra kıracakmış kadar sert bakışlar attığı bilgisayarından, geçen hafta Londra'da gerçekleşen moda haftasının görüntülerini izliyordu. Her boş anında yarı çıplak mankenleri izlemekten hoşlanan bir sapık değildi, ya da kadın modasıyla çok ilgilenmezdi. Onun ilgilendiği tek birisi vardı. Sürekli onu görmek için geri sardığı tek kadın.
O kadın, şu anda ekranda üzerinde hayal gücüne yer bırakmayan yalnızca belirli yerleri kapatan transparan, beyaz iç çamaşırıyla, her erkeği iç çektirecek şuh mavi bakışlarıyla dik bir şekilde podyumda yürüyordu. Agah Ali dişlerini sıkarak kadının yürüyüşünün tamamını izledi, arkaya döndüğünde iç çamaşırının altındaki sıkı, bembeyaz kalçalarına gözlerini dikti. Işık podyumdan ayrılıp, yerine başka dünya güzeli yürümeye başlayınca hışımla bilgisayarın kapağını indirdi.
Işık Saçan. İsmini yansıtan kadın. Bebek mavisi gözlerinde tutkuyu, arzuyu taşıyan kadın. Agah Ali'nin nefesini kesen, adamın sahip olamayacağı tek kadın!
Ona ne zaman böyle karşı konulamaz bir çekim hissetmeye başlamıştı, hatırlamıyordu. Hayır, bu hissettiği çekimden daha güçlü bir şeydi.. Tutku? Aşk? Takıntı? Adına ne koyarsa koysun, adamın içinden asla geçip gitmeyecek kahrolası bir duyguydu.
Işık'ı ilk tanıdığında 14 yaşlarında küçük bir kızdı. Ondan nefret etmişti. Agah Ali o zamanlar 22 yaşında bir delikanlı olmasına rağmen, o küçük kızı gördüğü ilk an ondan nefret etmişti. Ona göre o kız, annesinin hayatını mahveden o kadının kızıydı.
Asude Erdemli. Kadınla aynı soyada sahip oldukları aklına geldiğinde, suratı istemsizce küçümser bir şekilde buruştu. O yılan babasının önce bedenine, sonra beynine yavaş yavaş işlemiş, en sonunda neye sebep olduğuna umursamadan istediği her şeyi almıştı. Ardında kocaman bir yıkım bırakarak. Agah Ali, annesi ve babasının aşkını izleyerek büyümüş bir adamdı. Çocukluğunda da, gençliğinde de anne babasının birbirlerine aşkla bakmadıkları bir an olduğunu hatırlamıyordu. Ta ki Asude hayatlarına girene dek. Babasıyla ilişkisi klasik bir tabloyla başlamıştı, kadın babasının sekreteriydi. Başlarda Agah Ali'de ondan hoşlanmıştı, kocası vefat etmiş, küçük kızıyla tek başına geçinmeye çalışan bir kadın olarak girmişti hayatlarına. Annesi ona üzülmüş, defalarca kez evlerine sokmuştu bir yılanı yuvasına davet ettiğini bilmeden. Babasıyla ilişkisi ortaya çıktığında başta annesi olmak üzere herkes şok olmuştu.
O zamanlar, öfkelense bile bir erkek olarak -babasına hayran bir erkek olarak- adamı anlamaya çalışmıştı. Asude güzel, alımlı bir kadındı. Biriken işlerinin arasında kadına bir çekim duymuş olabilirdi. Fakat herkes Asım Erdemli'nin karısının ayaklarına kapanıp, özürler dilemesini beklerken adam o fahişenin elinden tutmuş, utanmadan annesinin gözlerine bakmış ve "Ben bu kadına aşığım." demişti. Agah Ali, Asude'nin gözlerindeki o kibirli, zehir dolu bakışları ömrü boyunca unutamayacaktı. Hayatında daha önce kimseden ondan ettiği kadar nefret etmemişti. Agah Ali, elinde olsa babasıyla bir daha asla görüşmezdi ama annesi onu hem tembihlemiş, babasını ne olursa olsun o kadının zehriyle başbaşa bırakmamak için söz verdirmişti. Agah Ali içi yana yana annesinin sözünü dinlemiş, babasını terk etmemiş, edememişti.
İlişkilerinin ortaya çıkmasının ardından evlenmişlerdi. Kadın kendisi yetmezmiş gibi bir de kızını çatılarının altına sokmuştu. Agah Ali o küçük fareyi uzun bir süre görmezden gelmişti.. ta ki artık gelemeyene dek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAY VE BAYAN MÜKEMMEL (erdemli serisi#1)
RomanceHer masalın sonunda yakışıklı prens ve güzel prenses mutlu sona ulaşır, sonsuza dek mutlu yaşarlardı... Peki gerçekte iki mükemmel bir araya gelirse ne olurdu? Onlar için de bir mutlu son var mıydı? Agah Ali Erdemli, ailesinin güzel yuvası bir kadın...