Agah Ali, bir an bile durmadan, kendisine düşünme izni vermeden her şeyi, ayrıntıları atlayarak annesine anlattı. Işık ile olan ilişkilerini, nasıl başladığını, kadına ne kadar değer verdiğini, onu ne kadar çok sevdiğini, onun yanında nasıl mutlu olduğunu... Asude'den ne kadar nefret ettiğini. Bu ilişkiyi annesine söylemediği için çektiği vicdan azabını, Işık'ı nasıl mutsuz ettiğini, ve sonucunda kadını nasıl kaybettiğini..
Asude'yi takip ettirdiğini annesine söylememişti, çünkü kadının buna nasıl bir tepki vereceğini bilmiyor ve zaten bunca bilginin ardından, bir de geçmişi açarak kadını daha da üzmek istememişti.
Bitirdiğinde, Dilek Hanım sessizliğe bürünmüştü. Kadının ağzından en ufak bir şey çıkmıyor, gözlerindeki bakışları hiçbir şeye yoramıyordu Agah Ali. Kızmış mıydı? Hayal kırıklığına mı uğramıştı? Üzgün müydü?
"Anne," dedi kadının ellerini tutup. "Anne, bir şey söyle, lütfen." Annesinin sessiz kaldığı her dakika daha da büyük bir vicdan azabı çöküyordu Agah Ali'nin üzerine ve içinden kendisine küfürler ediyordu. Ne vardı buraya gelecek? Kadının psikolojisinin bunu kaldıracağı ne malumdu? Gidip bir yerde içerek sızmak varken, neden annesinin ayaklarına kapanmıştı?
Dilek Hanım, biraz sonra ağır ağır konuşmaya başladı. "Babanı çok sevdim." dedi kadın sessizce, bakışları ilerdeydi, oğluyla göz teması kurmuyordu. "Evliliğimiz boyunca beni o kadar mutlu etti ki.. Diğer tüm arkadaşlarım evliliklerinden şikayet ederken, ben bir hayal dünyasında yaşıyor gibiydim. Bir defa kavga etmedik. Bir defa kötü söz söylemedik birbirimize, birbirimizin kalbini hiç kırmadık." Acı bir tebessüm suratına oturdu, "Hayatımın onunla son bulacağını düşünürdüm hep. Baban yanımda, ellerimi tutarken son nefesimi huzurla veririm diye düşündüm. Hiç..." Derin bir nefes aldı zorlukla, "Hiç bu hale geleceğimizi düşünmedim. Onun bu aşkı yitirebileceğini hiç düşünmedim." Omuzlarını silkti, hala kafasını çevirip oğluna bakmamıştı. "Ama buradayım işte. Hayatımın aşkı başkasına aşık oldu," Kadının sesindeki kırgın tını o kadar kuvvetliydi ki, Agah Ali dayanamayarak dişlerini sıktı. Kendi aşk acısının üzerine bir de annesinin eklenmesine dayanamamıştı. "Anne..." diye söze girmişti ki, Dilek Hanım oğlunun elinden tutup onu durdurdu. "Ama bugün bana gelip tüm bu yaşananları görebilecek olsan, tekrardan o adamla evlenir misin deseler, evet derim oğlum. Yaşadığım tüm acıya rağmen... yine de hiç tereddüt etmem." Adamın yanağını sevgiyle okşadı, "Asım bana hiçbir şeye değişmeyeceğim, pırlanta gibi dört evlat verdi. Size sahip olduğum için bile ona hep minnettar kalacağım... ama bunun da dışında, ben öyle bir aşk yaşadım ki... Sonu ne kadar trajik, ne kadar kötü bitmiş olursa olsun, o aşkı yine tatmak isterdim. Çünkü aşk böyle bir şey oğlum. Bir kez aldın mı tadını vazgeçemezsin." Oğluna bakarken gülümsedi, ama gözleri ciddiydi, "Şimdi, geçmişe dönebilsen, sana Işık'a hiç aşık olmamış olabilirsin, onun aşkını hiç tatmama şansın var deseler, her şeye rağmen, bundan vazgeçer miydin?"
Agah Ali, annesinin sorusunu bir an kafasında tarttı. Işık'ı o gece, doğum gününde ağlarken hiç görmemiş olduğunu, kadının güzelliğinin gözlerine hiç çarpmamış, aşkının kalbine hiç değmemiş olduğunu... O anda kalbi sıkıştı, düşüncesine bile tahammül edemeyerek, başından atmak ister gibi kafasını hızlıca iki yana salladı. Gerçekten böyle bir seçeneği olsa bile asla seçmezdi. Her şeye rağmen. Işık'ın hayatta en nefret ettiği kadının kızı olmasına rağmen, şu anda hissettiği kalp acısına rağmen... Aralarında değişmesini istediği tek bir şey bile olmazdı. Nasıl bir adam olurdu ki Işıksız? Bir insan hayatında ışık olmadan nasıl yaşayabilirdi? Yaşayamazdı. Agah Ali şu anda olduğu adam olmasını Işığına borçluydu. Onu hiçbir şeye, hiç kimseye değişmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAY VE BAYAN MÜKEMMEL (erdemli serisi#1)
RomansaHer masalın sonunda yakışıklı prens ve güzel prenses mutlu sona ulaşır, sonsuza dek mutlu yaşarlardı... Peki gerçekte iki mükemmel bir araya gelirse ne olurdu? Onlar için de bir mutlu son var mıydı? Agah Ali Erdemli, ailesinin güzel yuvası bir kadın...