17

1.7K 169 256
                                    

Taeyong yerdeki kıyafetlerini toplarken içindeki öfke hâlâ geçmemişti.

Jaehyun'a başkasının dokunduğu düşüncesi onu delirtiyordu. Jaehyun sadece onun olmalıydı. Kıskançlığına engel olamıyordu Taeyong.

Çünkü ona platonik olarak aşıktı.

Taeyong platonik olduğunu düşünüyordu çünkü Jaehyun sevgisini dışarı yansıtmakta kötüydü, ve Taeyong onu çoğu zaman yanlış anlıyordu. Biri anlamakta kötüyken diğeri anlatmakta kötüydü.

Taeyong Jaehyun'un ilk kez birlikte oldukları günden beri zevk için onunla sevişiyor ve öpüşüyor zannediyordu. Çünkü ona göre Jaehyun ona hiç 'benim olmanı istiyorum' dememişti. Ya da Dongyoung ile ayrılmasını söylememişti.

Evet, Taeyong Jaehyun tarafından sahip çıkılmak istiyordu.

Ve Taeyong bu zamana kadar hiç Jaehyun'dan buna benzer bir cümle almamıştı.

İlk defa birlikte olduklarından bir sonraki gün Jaehyun'un ona ne dediğini hâlâ hatırlıyordu.

"Dün gece bir hataydı."

Taeyong her ne kadar orada bir cevap verip Jaehyun'a yaramazca sırıtmış olsa da kalbi paramparça olmuş ve çok canı yanmıştı.

Taeyong içinde yaşıyordu her şeyini. İçinde fırtınalar kopuyordu, paramparçaydı. Kendi kendine yaşadığı büyük sorunlar vardı ve bunu hiçkimse bilmiyordu, çoğu zaman kendi kendini toparlamaya, destek çıkmaya çalışıyordu. Fakat her günün sonunda elde ettiği şey kendinden nefret etmekti. Hayatından, her şeyinden...

Taeyong dolu dolu olan gözleriyle uyuyan Jaehyun'a baktı.

Sadece ondan nefret edemiyordu.

Sıcak gülümsemesini seviyordu, liseden beri onu takip edişini seviyordu. Sınıfta sessizce şiirler yazışını seviyordu. Herkes oyun oynarken onun sessizce kitap okuyuşunu, onunla çekingence konuşmasını seviyordu. Sesini, o sakin tatlı konuşmasını. Taeyong Jaehyun'u çok fazla seviyordu. Hatta belki Jaehyun'un onu sevdiğinden daha çok.

Taeyong ağlamasını durduramamış ve hıçkırmıştı. Her ne kadar tutmaya çalışsa da.

Yataktaki hışırtı büyüdü. Jaehyun gözlerini aralamış ve yavaşça sormuştu. "Taeyong?"

Taeyong cevap vermedi. Jaehyun yavaş hareketlerle yanına geldiğinde yutkunmuştu.

"Canını mı...yaktım?" ne diyeceğini bilememişti.

Taeyong bu cevapla sinirlendi. Dolu dolu gözleriyle Jaehyun'un gözleriyle buluştu.

"Canımı yakamazsın seni aptal."

Ardından Jaehyun'un kızaracağı cümleyi ekledi. "Senin üstünde kendi kendime zıplayan bendim!"

Jaehyun yere indirdi bakışlarını. Diyecek bir şey bulamamıştı. Kulakları ısınmıştı, haklı olduğunu biliyordu fakat soru sormak gelmişti içinden. Yanlış soruyu soruyordu Jaehyun her zaman. Yanlış soru sorduğu için yanlış cevaplar alıyordu çoğu zaman.

"Söylesene," dedi Taeyong gözyaşlarıyla konuşmaya çalışırken. "Gerçekten onunla yattın mı?"

Jaehyun yutkundu. Şu an hayır demek istiyordu fakat ağzından çıkmıyordu işte. Jaehyun konuşmakta çok kötüydü. Sadece susmuş ve koyu gözlerden gözlerini kaçırmıştı.

Taeyong cevabı evet olarak almıştı.

Taeyong gözyaşlarını hıçkırarak silip Jaehyun'un odasından çıktı.

Taeil çarpan kapıyla yerinde sıçradı. "Ne oluyor?" 

Taeyong ayakkabılarını hışımla giyerken bir yandan ağlıyordu. İçi kanıyordu, hiç sahip olamadığı birini kaybetmek canını çok yakmıştı. Taeyong daire kapısını kapatırken Taeil'e bilinçsizce şunu söylemişti.

"Eğer seni Jaehyun'un yanında bir daha görürsem..."

"Seni öldürürüm." sesi bıçak gibi keskin çıkmıştı. Bir yandan ağlıyordu.

Taeil ruhu çıkıyormuş gibi olurken kafasını hızlıca yukarı aşağıya salladı. "T-Tabii."

Taeil Taeyong gittiğinde Jaehyun'un yanına koştu. Neler olduğunu merak ediyordu. Taeyong gerçekten çok sinirli gözükmüştü gözüne.

Taeil ısrar etse de Jaehyun anlatmamayı tercih etmiş ve gece boyunca susmuştu.

































Doyoung Taeyong'a bir sürü mesaj atmış ve endişelenmişti. Evde dönerken onu arıyor fakat telefonuna yine ulaşamıyordu.

Kapının kilidi açıldığında Doyoung koşarak kapıda buldu kendini. Gördüğü tanıdık yüze biraz kızmıştı.

"Nerde kaldın sen--"

Sözüne devam edememisinin sebebi ise Taeyong'un ağlamaktan kızarmış olan yüzüydü.

"Taeyong..." dedi Doyoung yavaşça. Gördüğü kızarık yüzle şok olmuştu. Doyoung Taeyong'u bu zamana kadar hiç ağlarken görmemişti.

Taeyong önündeki bedenin yanından sıyrılırken hızlı adımlarıyla yatak odasına gitmiş ve kapıyı kapatmıştı.

Doyoung onun ardından yavaşça kapıyı aralayarak yatak odasına girmişti.

"Taeyong?" dedi yumuşak sesle. "Neyin var?"

Taeyong cevap vermedi. Ellerini kulaklarına tutmuş ağlarken titriyordu. Sanki küçük bir çocuğun annesini yolda giderken kaybetmiş gibiydi. Minik bedenini top yapmış ve yatakta hıçkırıyordu.

Doyoung kalbinin teklediğini hissederken minik bedene yaklaştı. Taeyong yüzünü kapatıp yatağın diğer tarafına döndü ve ağlamasına devam etti. Hiç bitmeyecek gibiydi göz yaşları. Her şey sanki üstüne yığılıyor ve o bu yığının altında kalırken can çekişiyordu.

Babasının kanser oluşundan daha çok acıtıyordu bu.

Doyoung Taeyong'un saçlarını okşadığında Taeyong daha şiddetli ağladı. İçi sökülüyordu sanki iplik iplik. Doyoung Taeyong'un bedenini kendine çekti ve göğsüne yatmasına izin verdi. Taeyong hiçbir tepki veremedi fakat ağlamasına devam etti. Liseden beri tuttuğu duygularını boşalttı o gece. Hiçbir duyguyu geriye bırakmadı. Göz pınarları kuruyana dek orada ağladı.

Taeyong o gece liseden beri aşık olduğu adamın kollarında değil, babasının ameliyat masraflarını ödemek için evlendiği adamın kollarında ağladı.

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
sneak out // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin