19

1.6K 155 113
                                    

Jaehyun sabahlamıştı.

Yatakta bir o tarafa bir bu tarafa dönerek, kalbinin sızlayışıyla uykuya dalamamıştı. Uykulu gözleri bir an olsun bile kapanmamıştı, bedeni direnmişti.

Ne tarafa dönse onu düşünmüş ve hayaliyle uyumuştu. Attığı mesaja dönmemişti evet fakat Jaehyun okuduğunda verdiği tepkisini merak ediyordu. Sinirlenip belki de mesajı silmişti, ya da dudakları aralanmıştı. Jaehyun ikincisinin olmasını umdu.

Telefonuna mesaj sesi geldiğinde kalbi hızla çarptı ve telefonu kaptı. Fakat mesaj Doyoung'dan gelmişti.

Evime gel. Konuşmamız gereken şeyler var.

Jaehyun kaşlarını çattı bu saatte ne konuşmasıydı? Saat altı buçuktu. Önemli bir şey mi olmuştu?

Jaehyun yataktan kalkıp üstüne siyah bir kazak ve altına mavi bir kot giydi. Aynada saçlarına baktığında koyu kahve saçları dalgalıydı.

Jaehyun asansörle aşağı kata inerken kalbi hızla atıyordu. Elini kalbine koyup kalp atışlarını indirmeyi denedi fakat bu daha da stres yapmasına neden oldu.

Jaehyun kapıyı yavaşça tıktıkladığında açan Taeyong olmuştu.

Jaehyun yutkundu.

Taeyong ile gözleri birleştiğinde Jaehyun o koyu gözlerin içindeki alevi net bir şekilde görebilmişti. Jaehyun o koyu gözlere bakıp mesajını yüzüne söylemek istedi.

Sanki başka biriyle birlikte olabilirmişim gibi...

Fakat ağzından çıkan günaydın olmuştu. Ki bunu da yere bakarak söylemişti. Taeyong kapıdan ayrılıp yatak odasına gitti ve hiçbir şey demedi.

Jaehyun yavaşça içeri adım attı. "Doyoung?"

Salona seslenmişti fakat yoktu. Jaehyun etrafa baktığında yutkundu.

Taeyong sertçe cevap verdi. "Sence evde olsaydı kapıyı ben açar mıydım?"

Jaehyun'un yanakları utançla kızardığında Taeyong'un bavul hazırladığını gördü. Çoğu siyah tonda olan kıyafetlerini katlıyor ve yerleştiriyordu. Jaehyun yavaşça yaklaştı ve sordu.

"Neden, neden toparlanıyorsun?"

Taeyong'un bakışları hâlâ bavuldaydı. "İş tatili için gidiyoruz, Hawaii. Bilmiyormuş gibi yapma."

"Ne?"

Kafasına sonradan dank etti. Bugün o gündü. Park Seungkwan iş tatili için ayarladığı gün bugündü. Jaehyun'un kafadından uçmuştu sanki.

Jaehyun yavaşça sordu. "Sen de mi geleceksin?"

Taeyong gözlerini kapattı. Sinirlendiği burdan belliydi.

"Sence bavulu öylesine mi hazırlıyorum?"

Jaehyun omuzlarını düşürdü. Yanlış sorular soruyordu. Yerinde bir süre bekledi. Ne sorabileceğini düşündü. Aklına gelen tek bir şey vardı, o da ağzını açmasıyla kapatması bir oldu çünkü Taeyong ona doğru geliyordu.

Kalp atışları hızlanırken kendini dolaba sırtı yaslanırken bulmuştu.

"T-Taeyong?"

Taeyong aldırmadı ve yaklaşmaya devam etti. Elleri Jaehyun'un kasıklarına gitti ve siyah kazağı yukarı kaldırdı. Gözleri hâlâ alev alevdi.

"Sana el ve ağız işi yaptı mı?" dedi sadece.

Jaehyun yutkundu. Taeyong mesajını okumamıştı, kesinlikle okumamıştı.

Jaehyun ağzını açmıştı ki Taeyong'un dizlerinin üzerine çökmesiyle yalvarması bir oldu.

"Dur, d-dur- Taeyong bekle..."

Taeyong dinlemedi ve kemeri söküp bir köşeye fırlattı. Fermuarı kopartırcasına aşağı indirirken Jaehyun yine ismini dile getirdi fakat Taeyong'un umrumda değildi. Öfke saçıyordu.

Taeyong kot pantolonu sıyırdı ve dikili bir baksırla karşılaştı. Alev alev olan gözlerini Jaehyun'a değdirdi.

"Aletinin benim için nasıl ıslandığını görüyor musun? O fahişe için böyle ıslandı mı?"

Jaehyun yerin dibine girmek istedi.

Taeyong zora girdiğini gördüğünde sahteden gülümsedi. "Onunla beni kıskandırmak için birlikte oldun. Sadece oyun için. Öyle değil mi? Boşalmadığına bile eminim."

Jaehyun kısık sesle sonunda itiraf etti.

"Hiç kimseyle birlikte olmadım. O diye biri yok, senden başkası yok..."

Taeyong gözlerini kırpıştırdı. "Ne?"

Jaehyun dizlerinin üzerinden kalkan bedenle bilinçsizce her şeyi döktü dudaklarından.

"Sensin, on yıldır tek seninle birlikte olmayı istedim. Sadece seni sevdim, sadece seni gördü gözlerim, yemin ederim hiç kimseyi göremedi gözlerim...senden başkasıyla birlikte olmadım, on yıldır seninle birlikte olmayı hayal ettim...yemin ederim sadece senle Taeyong."

Jaehyun hareketsiz kalan bedene ilerlediğinde elini tuttu ve amansızca atan kalbine yerleştirdi.

"Tanrı şahit olsun ki bu kalp hiçkimse için böyle hızlı atmadı Taeyong, yemin ederim..."

Taeyong dili tutulmuş hâle geldiğinde Jaehyun'un kalbini sanki avucunda hissediyordu. Kalbi amansızca çarpıyordu.

Taeyong yutkundu. Jaehyun ise ona hâlâ aşkın verdiği mayhoş gözlerle bakıyordu.

"Neden birlikte olamıyoruz, neden?"

Taeyong elini kalpten çekti ve arkasını döndü. Bu soruyla istemeden yumruklarını sıkmıştı.

Jaehyun gelip ince bileğini tuttu. "Onu seviyor musun?"

Doyoung'dan bahsettiğini Taeyong çok iyi biliyordu. Yüzü Jaehyun'a dönerken tek bir nefeste söyledi.

"Sana onu sevdiğimi söylesem benimle bir daha birlikte olmayacak mısın?"

Jaehyun bileği yavaşça bıraktı. Taeyong cevabını almıştı bile.

"Olursun, öyle değil mi?" dedi sertçe. "Çünkü korkağın tekisin!"

Odada yankılanan ses Jaehyun'un kalbine keskin bir bıçak gibi saplanmıştı. Taeyong sulu gözleriyle konuşmaya devam etti.

"Biliyor musun? Şu an evlendiğim günkü gibi korkak bakışlarını veriyorsun. Söylesene, sen beni senin yapmak için hiç savaştın mı? Hiç düşündün mü belki onunla evlenmek zorunda kalmıştır diye? Düşünmedin, düşünmedin çünkü korkaktın! Her şeyi gözüktüğü gibi sandın ve soyadımın Kim olmasına izin verdin..." sesi çatladı.

Taeyong ağlarken Jaehyun'un kalbinin teklemesine neden olacak cümleyi ekledi.

"Çünkü soyadımı Jung yapamacak kadar korkaksın!"

Gözyaşlarıyla dönüp koşar adımlarla banyoya gitti.

Jaehyun neye uğradığını şaşırmıştı. Vücudu hareket işlevini yitirmişti sanki. Hücreleri donmuştu, hareket edemiyordu. Kalakalmıştı.

Hıçkırıklar büyürken Jaehyun kendini dünyadaki en korkak kişi hissetti. Çünkü öyleydi. Savaşmamıştı, gözüken gerçeği kabul etmiş ve hiç sorgulamamıştı. Ona doğru soruları soramamıştı. Onu anlamamıştı hemde hiç.

Korkağın tekiydi.

Jaehyun banyonun kapısına tıklatamadı bile. İçerde içi sökülürcesine ağlayan bedenin yanına girip ona sarılamadı, yapamazdı. Çünkü hakkı yoktu. Artık onunla olmaya hakkı yoktu. Belki de başından beri yoktu.

"Özür dilerim..." diyebilmişti sadece kapıya fısıldarken. O kadar kısık çıkmıştı ki sesi kendi bile zor duymuştu. "Özür dilerim, özür dilerim..."

Ve tek yapabildiği şeyi yaptı ve milyonlarca özür diledikten sonda dairesine geri çıktı.

Paramparça kalbiyle.

sneak out // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin