Bölüm 4; Küçücük Yalan

219 10 0
                                    

* *

Gözlerimi açtığımda yatağımın diğer yanında arkası dönük,sarı saçlı çıplak bir erkek yatıyordu. Yavaş yavaş yüzünü döndüğünde onun Tibet olduğunu gördüm. Tamam uyuyakalır falan anlarım ama neden çıplaktı? Bana doğru yaklaşıp dudağıma bir öpücük bıraktığında şaşırmıştım.

"Günaydın aşkım" diyerek yataktan kalkmıştı. Ah olamaz altında sadece baksırı vardı. Aramızda bir şey mi olmuştu? Gözlerimin baksırında takılı kaldığını farkettiğinde bana doğru tekrar yaklaştı. Sanırım yanlış anlamıştı. Umarım aklımdan geçeni yapmazsın Tibet. Hayır! Hayır!

"Hayıır" diye bağırarak açmıştım gözlerimi. Gerçekten emin olabilmek için yatağın diğer ucuna çevirdim kafamı. Derin nefes alıp gördüğüm rüyadan sonra yorulmuş bedenimi tekrardan yatağıma bıraktım. Böyle bir şeyi ne rüyamda,ne gerçekte hiçbir türlü görmek istemiyordum. Tibet benim en yakınım dediğim,abim gibi gördüğüm bir erkekti. Böyle bir şey olmasını ikimizde istemezdik,biliyorum. Ilık bir duş almanın yararı olacağını düşünerek, o sıcacık yatağımdan kalkıp gitmiştim. Bugün okula gitmemem daha iyi olabilirdi.

Duştan sonra rahatlayabilmek için kendime bir kahve yaptım. Aldım elime kitabımı oturdum mutfağa,başladım okumaya. Sayfalar bittikçe,kafamı biraz daha toparlayabiliyordum. Etkisinden çıkamadığım bir olay yaşadığımda kahveye,kitaplara ve sigaraya sığınıyordum. Bedenimin yorgunluğunu alıyordu bunlar. Evin kirasını yetiştirebilmem için bir iş bulmalıydım artık. Hem okul hem iş nasıl yürütülür bilmiyorum ama kirayı ödeyemessem evden atılırdım ve işte asıl o zaman kimsesiz olduğum gerçeğiyle baş başa kalmış olurdum. Her şey bir yana böyle bir olay olsa kalabileceğim kimse yoktu. Tibet beni sokakta bırakmazdı ama onun evinde de en fazla ne kadar kalabilirdim ki?

Üzerimi giyip,iş bulmak üzere dışarı atmıştım kendimi. Gözümde gözlüğüm ile eleman arayan birkaç iş yeri arıyordum sokaklarda. Okuldan sonra gelebileceğim ve eve çok geç dönmeyeceğim bir iş arıyordum. Böyle iş bulmak çok zor ama bir umuttu işte. Bir an telefonumun çaldığını duydum. Ekrana baktığımda Tibet olduğunu gördüm ve hemen açtım.

"Naber fıstığım? Varmı bir değişiklik?"

"Hala ortada yok. Aynı dediğimiz gibi. Eğer yarın da gelmezse o olmadan önce nasılsam aynen öyle olacağım. Gerçi hayatımda hiçbir değişiklik olmadı. Her neyse ya bu konu hakkında fazla konuşmayalım artık olur mu?"

"Tamam ya kızmasana. Bak ben sadece etrafında dolaşan insanların sana zarar verecek bir davranışta bulunmasını istemiyorum. Anlıyorsun değil mi? Birine bu kadar güvenip,tüm derdini anlatma. Gün gelir senin ona anlattıklarını koz olarak kullanır,canın yanar ben böyle bir şey olmasını istemiyorum. Ha bu arada neredesin sen?"

Dışarıda olduğumu farketmezdi nasıl olsa. Hem söylesem okula gitmemişsin dışarı çıkıyorsun der bu sefer de sebebini sorar. Bunlar aklıma gelince direk cevabımı verdim. Yalan attığımı anlarsa eğer Tibet gerçekten kızardı.

"Evdeyim,televizyon falan seyrediyorum işte. Sen?"

"Bana attığın yalanın sebebini çözmeye çalışıyorum."

"Ne hakkında yalan atmışım ben sana?"

Öksürüp sesini düzeltmişti. Onu tanıyordum sinirlenmişti. Her şey daha da karışıyordu. İşte şuan diyecek bir şeyim yoktu. Otobüs durağına gelmiştim ve telefondan ses gelmediğini anlayınca,telefonu suratıma kapattığını daha yeni farketmiştim.

"Lanet olsun" homurdanışlarım sinirimin bozulduğunun belirtisiydi. Telefonum tekrardan çalıyordu. Sanki Tibet sesimi duymuştu.

"Alo Tibet açıklamama bir izin ver lüt-"

"Alo."

Ses hem kulağımdaki telefondan hemde arkamdan geliyordu. Her şeyi fark ettiğimde bir küfür savurarak arkamı döndüm. En yakınım dediğim insanı kaybedemezdim. Utancımdan başım öne eğilmişti bir an. O ciddiliğin arasında yere bakınca ayakkabılarımı bir ıslak mendil alıp silmek istedim. Ayıp yahu hiç mi silmemişim ben bunları?

Kolumdan tutup beni geldiğim yola geri götürdü. Tekrardan evime getirmişti beni. Bende durumu bozmadan kapıyı açtım eve girdik, bana bağırmaya başladı. Bu kadar küçük bir olayın böylesine büyüyeceğini hiç düşünememiştim. Oysa ki dışarı çıktığımı,iş arayacağımı söylesem işler böylesine karışmazdı. Diyecek hiçbir şeyim yoktu. Birbirimize yalan söylemeyeceğimize dair sözler vermiştik. Her şeyi mahvetmiştim. Bana sürekli bağırıyordu ama hiçbir şeyi duyamıyordum. Gözlerimi yere dikmiştim. Sonuna kadar dolmuştu gözlerim. Dayanamıyordum. Bir anda gözlerimin daha fazla direnemediğini farketmiştim. Gözyaşlarım kovadan boşalırcasına süzülüyordu yanaklarıma doğru. Elleriyle çenemden tutup,kafamı kaldırdığında farketmişti ağladığımı. Ağlarken titremekten nefret ediyordum. Kafamı eğmiştim yine. Daha demine göre daha yumuşamış bir sesle konuşuyordu.

"Bana bak Nehir."

Kafamı hala kaldırmadığımı görünce tekrardan çenemden tutarak kaldırdı kafamı. Bana yaklaştığını farkettiğim an dudağımda onun dudağını buldum. O an öylesine şok olmuştum ki yerimde kalakalmıştım. Ne ağlayabiliyordum,ne sesimi çıkarabiliyordum. Dudaklarım dudaklarında tutsak kalmıştı. Neydi şimdi bu?

Öpünce geçer miydi tüm dertler?
Acıların merhemi öpücük müydü?

YASAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin