Bölüm 5; Sen Gitme

197 7 0
                                    

* *

Merhaba arkadaşlar. Okuyucu sayımız 149 oldu. Her gün gidişat nasıl diye kontrol ediyorum da şuanlık gerçekten iyi gidiyor gibiyiz. Bana da moral oluyor sürekli bölüm yazasım geliyor. Bölümü bugün paylaşıyorum çünkü haftaiçi -Cuma günü hariç- bölüm yazmam biraz zor. Oylar da yavaş yavaş çoğalıyor gerçekten çok mutlu oluyorum inşallah böyle devam eder. Fazla uzatmıyorum,hepinize teşekkür ederim,yorumlarınızı bekliyorum:)

Multimedia'daki müzik eşliğinde dinlerseniz duyguyu daha çok alabilirsiniz diye düşünüyorum.

* *

Benden bir karşılık alamayınca geri çekildi. Hala hareket edemiyordum. İkimizde başımızı yere eğmiştik. Bu olmamalıydı.

"Böyle mi unutalım attığın yalanları? Sadece bir an kendimi kaybettim kusura bakma." deyip açık olan kapıdan arkasını dönüp giderken kendimi tutamayıp bağırmıştım;

"Benim attığım sadece bir yalan. Asıl sen kendine bak. Senin duyguların yalan be adam."

Duymaması imkansızdı. Geri dönmesini istemediğim için kapıyı kapattım. İçimdeki öfkeyi atmak için savurdum her şeyi.. Sadece küçük bir yalandı bu. Hem bağırıp çağırmıştı,hem de masum öpücüğümü benden alıp götürmüştü. Tüm umudumu,mutluluğumu kısacası tüm duygularımı alıp gitmişti benden. Beni, benden alıp gitmişti. Kardeşliğimizi götürmüştü giderken.

Birkaç saat sonra kendimi toparlamam gerektiğini düşünerek, kalkıp banyoya giriyordum. O an tekrardan ama bu sefer gerçek anlamda canımın yandığını hissetmiştim. Olanların öfkesiyle etrafta ne varsa yıkıp,kırmıştım. Yerdeki kırılan cam parçalarından biriside haliyle ayağıma girmişti. Apartmanda 5 numarada oturan Fatoş teyzenin yanına gidip,bardağın kırık bir parçasının ayağıma girdiğini söylemiştim. Eski hemşirelerdendi Fatoş Teyze.

"Bağırış sesleri,bir şeylerin kırılma seslerini duydum da senden gelmedi sandıydım kızım. Allah'tan tamamı girmemiş. Şimdi derince bir nefes alıver,biraz acıyıverir ama geçer hemencecik tamam mı kuzum? Bir.. iki.. üç!"

Sesimi çıkaramıyordum. Dişlerimi resmen dudaklarıma geçirmiştim. Canım yanıyordu. Hala olayın şokunu atlatamamıştım. Fatoş teyze ayağıma bir ilaç sürüp,bezle sardıktan sonra ona teşekkür ederek evime geri döndüm. Kapıyı açtığımda içeride hiçbir cam parçası kalmadığını,her tarafın eski haline döndüğünü farketmiştim. İlk önce banyoya girmeye karar vermiştim. Daha sonra evi kimin topladığını düşünebilirdim.

Normalden biraz daha fazla sıcak olan suyun altında dimdik duruyordum. Hareket edecek halim kalmamıştı. Gittikçe sıcaklaşan su tenimi yakıyordu. Aklıma tekrar o öpücük gelince canımın daha fazla yanmasını diledim. Vücudum normale göre oldukça kırmızılaşmıştı. Çıkıp uyumanın biraz daha iyi geleceğine karar vermiştim. Bornoz ile mutfağa ocağa sıcak su koymaya gittiğimde burnuma enfes kokular gelmeye başlamıştı. Ben mutfağa yaklaştıkça koku derinleşiyordu. Benim mutfağımdan gelmesi imkansızdı. Mutfağa girmemle birlikte karşımda Ege'yi görmem bir oldu.

"Ya Ege sen ne yapıyorsun burada? Bir bayanın evine böyle habersiz şekilde girilmez. Bilmiyor musun?"

"Sana bakmıyorum merak etme. Gördüğün üzere çorba yaptım. Üzerini giy,gel çorba iç. Sıcak sıcak iyi gelir."

Zoraki bir gülümseme ile teşekkür etmiştim sessizce. Nasıl oluyor da derdim varken bir anda ortaya çıkıyordu? Beni daha fazla bornozla görmemesi için odama gidip üzerimi giyinmiştim. Saçlarımı kurutup,tepeden rahat şekilde topuz yapıp,mutfağa geçmiştim.

"Sen git içeri otur ben çorbanı getiriyorum."

"Zahmet oluyor ya ver sen bana. Elim ayağım tutuyor nasıl olsa,götürebilirim."

"Elin tutuyor da ayağın için aynı şey geçerli değil. Sürmen için merhem ve bir hafta o yarayı kapalı tutman gerekiyor onun içinde sargı bezi getirdim sana. Git otur hadi."

Daha fazla ısrar etmeden içeri gitmiştim. Yanıma gelip,çorbayı kucağıma koydu. Ayağımı sehpanın üzerine alıp,sargıyı yavaşça açarak kendi aldığı merhemi hafifçe sürüp,yeni temiz bezlerle ayağımı tekrardan sardı. Ona güvenmemekte hata mı yapıyormuşum diye düşünmeden edemedim. Tibet'in açtığı yarayı Ege kapatıyordu. Onun suratına baktığım an sol gözünün morarmış olduğunu görmüştüm.

"Senin o gözündeki morluk ne?"

"Aa şey hiç önemli bir şey değil. Sadece gözümü kapıya çarptım. Sen beni boşver çorbanı iç hadi."

"Sence ben buna inanır mıyım?"

"Bence inan çünkü başka hiçbir şey olmadı."

Israr etmeden,çorbamı içmeye devam ettim. Bir şey olmuş olsa bile söylemeyeceği belliydi. Çorbam bittikten sonra tepsiyi kucağımdan alıp,mutfağa götürmüştü. O an telefonuma bir mesaj geldiğini duymuştum. Mesajı açtığımda yabancı numaradan geldiğini gördüm.

/Biricik arkadaşının gözünün rengini beğendin mi? Beğenmediysen biraz daha morluk ekleyebilirim?/

Mesaj tam olarak bu iki cümleden oluşuyordu. Ege'ye hiçbir şey çaktırmadan telefonu yerine bıraktım. Bilmediğim şeyler dönüyordu.

"Çay içmek ister misin?"

"Yok istemiyorum. Sadece biraz dinlenmek istiyorum."

Yanıma gelip,kibarca gülümseyerek tekrardan yanıma oturmuştu. Ondan televizyonu açmasını istediğimde açıp,güzel bir dizi bulmuştu. Kafamı onun omzuna koyduğumda ilk biraz şaşırıp daha sonra o da güven verecek şekilde kafasını,kafama koymuştu. İkimizde susmuştuk,odada sadece televizyonun sesi vardı. Yaklaşık yarım saat sonra hem yaşadıklarımın ağırlığıyla hemde televizyonun gözlerimi yorması sonucu gözlerim daha fazla direnememişti..

- -

Gözlerimi hafifçe araladığımda ayaklarımın yere değmediğini ve evin içinde ilerlediğimi anlamıştım. Birinin kucağındaydım. Sırtım yumuşacık yatağıma değdiğinde uyuyakaldığımı ve Ege'nin beni yatağıma taşıdığını fark ettim. Duyulabilecek derecede kısık bir ses ile ona teşekkür ettim. O sırada kapımın kapandığını işittim. Gözlerimin ağırlığına daha fazla dayanamayınca kafamı o yumuşacık yastığa gömdüm ve kendimi uykuya teslim ettim.

YASAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin