birinci bölüm

7.1K 237 412
                                    

"Bayan Kim, lütfen uyanın. Babanız sizi görmek istiyor."

Kulaklarımda uğuldayarak uykumu bölen sese karşılık yatağımda kımıldadım. Dün gece hiç uyuyamamıştım bu yüzden gözlerimi açmaya mecalim yoktu. Zorlukla gözlerimi araladığımda görüş alanıma giren Bayan Min Hwa ile yerimde doğruldum. Bayan Min Hwa evimizde çalışan biriydi ve ellili yaşlarının başındaydı. Uyanmam için başımda bekliyordu. Babam kesin emir vermiş olmalıydı.

"Geliyorum, siz çıkabilirsiniz."

Çalışanlarımızla mümkün olduğunca resmi konuşurdum. Onlar bana saygıda kusur etmezdi, ben de onlara aynı saygıyla karşılık verirdim. Bayan Min Hwa önümde eğilerek çıkarken ayağa kalktım. Odamdaki ebeveyn banyosuna girip işlerimi hallettim. Sıcak suyla duş almak istiyordum ama babam bekliyordu ve onu bekletmeyi istemezdim. Bir dakika bile beklenmesini istemezdi, daima dakik ve otoriterdi.

Yalnız ben süsüme düşkün bir insandım ve ne olursa olsun düzgünce giyinip makyajımı yapmadan çıkmazdım. Dolabıma baktıktan sonra kısa deri eteğimi ve siyah boğazlı kazağımı giymeye karar verdim. Eteği giymeden önce ince siyah külotlu çorabımı giyindim. Kazağımı giyinip eteğin içine soktuktan sonra son olarak dizlerimin üstüne kadar gelen çizmemi de giydim. Uzun değildim ama fit bir vücudum vardı, bu yüzden uzun çizmeler bende kötü durmuyordu.

Saçlarımı güzelce tarayıp kuruladıktan sonra makyaj masama oturdum. Yüzümde sivilce gibi şeyler yoktu bu yüzden cilt tonumu eşitlemesi için krem sürdüm. Rimelimi de güzelce sürdükten sonra kirpik diplerime eyeliner çektim ve kırmızının koyu tonunda bir ruj sürdüm. Çok az bir allıkla da elmacık kemiklerimi süslediğimde hazırdım.

Dün akşamdan hazırladığım çantamı ve siyah süet ceketimi aldıktan sonra aşağı indim. Babam salondaki koltukta bütün ihtişamıyla birlikte üvey annemle oturuyordu.

Babamın yanındaki kadını görmek tüylerimi diken diken etse de yürümeye devam ettim. Salonda fazladan bir kişi daha vardı. Kahverengi tekli koltukta jilet gibi takım elbisesiyle oturan bir gençti oturan. Saçları uzun ve düzdü, kirpiklerine kadar iniyordu. Yan profilinden gördüğüm kadarıyla güzel bir yüzü vardı, pürüzsüz bir tene ve kalıplı bir vücuda sahipti. Onu tanımıyordum, burada ne işi olduğunu da bilmiyordum.

Salonun ortasına kadar geldiğimde önce yabancı çocuğa baktım. Gözlerimiz birbiriyle kesiştiğinde bir ürperti sardı vücudumu. Dudaklarında küçük bir tebessüm saklıydı fakat onun da gözleri benim gibi donuk bakıyordu.

Ona bakmayı keserek kendimi diğer tekli koltuğa attım ve, "Günaydın." diyerek yayıldım.

Babam benim gelişimle birlikte sağ bacağını sol bacağının üstüne atmış ve samimi bir tebessümle bana bakarak, "Günaydın." demişti. Üvey annem, yani Sung Ha da bana, "Günaydın." diyerek karşılık vermişti ama onun gülüşü samimi değildi. O, iblisin gülüşünü dudaklarına yerleştirmişti ve zehir saçıyordu. Babam yanındayken dünyanın en iyi kadını rolünü oynasa da babam gittikten sonra gerçek yüzünü göstermekten geri kalmıyordu.

Ona bakmayı sinirim kaldırmadığı için gözlerimi ondan çektim. Bir anda yabancı çocuk ile göz göze gelmiştim. Kaşları çatık, bakışları ise kuyu gibi kendine hapsedecek cinsteydi. Gözüne giren saçını tek parmağıyla geriye attığında eklemlerindeki metal yüzükler dikkatimi çekti. O da bana, "Günaydın, Bayan Kim." diyerek karşılık verdiğinde sessizce babamın konuşmasını bekledim.

Normalde sabah kahvaltılarına önem verirdik fakat okulumun olmadığı günler beni uyanmam için zorlamazdı. Bugün de okulum yoktu ve beni çağırması hiç hayra alamet değildi. Belli ki önemli bir mesele vardı.

imprisoned captive eyes • jenkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin