Merhabalar. Hikayenin orjinalinde bölümler uzun olduğu için ben parçalar halinde yayınlıyorum. Keyifle okuyunuz.
***
Kaçırılmamın üzerinden 3 ay geçmişti. Burada olmaktan agresif, hasta ve yorgun olmaya başlamıştım. Loly en tatlı şeydi, buraya geldi ve bana biraz ev yapımı yemek getirdi. Malfoy nadiren odaya geliyordu. Sanırım meşguldü, yada beni görmek istemiyordu. İki günde bir duş alıyordum. Loly bana birkaç parça kıyafet de bırakmıştı.
Yeni olan tek şey bir hafta önce Loly'nin bana tavuk getirmesi ve hasta olmamdı. Yere kusmuştum. Loly yerleri temizledi. Anlamıyordum, midemle ilgili bir sorunum yoktu.
Size söylemiş miydim? Narcissa beni ziyarete geldi. Aslında daha çok beni sinirlendirmeye gelmişti. Bana Harry'i bulacaklarını, onların onu öldürmesini durduramayacağımı ve yapacak birşeyim olmadığını bilerek aciz hissedeceğimi söyledi. O odadan çıktıktan sonra öğleden sonramı ağlayarak geçirdim.
Kapıya yakın yerde oturuyordum. Bu yeni yerimdi. Ölüm yiyenlerin ne konuştuğunu duyabiliyordum. Bazen komik oluyordu. Neredeyse her şey için kavga ediyorlardı. Sadece Voldemort geldiğinde duruyorlardı. Birinin odama yakın olduğunu duyuyordum. Lucius Malfoy kapıdaydı.
"Hadi bulanık, tartışacak şeylerimiz var" derken elimi kavradı.
Toplantı salonuna gelmiştik. Birkaç ölümyiyen buradaydı fakat Draco yoktu.
"Pekala Granger" dediğini duydum. Lucius'a baktım. Her zamanki gibi ciddi görünüyordu.
"Daha fazla o odada kalmayacaksın. Hiçbir şeyi haketmiyorsun."
Hiçbir şey söylemedim. Şaşkınlıkla baktım.
"Ev cinim Loly'nin sana yemek getirdiğini ve banyo yapmana izin verdiğini biliyorum. Burası otel değil Granger. Bu cüreti nerden buldu bilmiyorum. Bunu onaylamıyorum. Şuandan itibaren burada kalacaksın. Her şeyi göreceksin. Karanlık Lord bunu istemiyor. Ama kimin umurunda. Zaten bu evden çıkamayacaksın."
Hiçbir şey söylemedim ve ona şaşkınlıkla baktım. Eğer ev cinini o göndermediyse kim göndermişti? Yere oturdum.
"Oturma. Bunu bile hak etmiyorsun."
Ne? Bu aptalca. Bütün gün nasıl ayaklarım üzerinde duracaktım?
İki saat sonra hala aynı yerde ayaktaydım. Ayaklarım ağrıyor, sırtım beni öldürüyordu ve mide bulantılarım başlamıştı. Açlıktan diye düşünüyordum. Sabahtan beri bir şey yememiştim ve şuan akşam saat altıydı. Arka kapının açıldığını duydum. Kaçmayı düşünmüyordum. Ölüm yiyenler eve girmeye başladı. Kaçamayacağımdan emin olmuştum. Onlara baktığımda hepsi yorgun görünüyordu. Ellerinde maskeleri vardı. Baktım ama Draco yoktu.
Lucius sordu.
"Oğlum nerede?"
"Yaralandı. Wormtail aldı onu." Dedi ölüm yiyenlerden biri. Kalbimin göğsümden çıkacağını hissettim. Tanrım yaralanmıştı. Umursamamam gerektiğini bilsem de öyle olmuyordu.
Bir saat sonra Wormtail yanında gerçekten kötü yaralanmış Draco ile içeri girmişti. Yüzü yaralarla doluydu, kıyafetleri kan içindeydi. Birinin çığlık attığını duydum. Baktığımda Narcissa oğluna doğru koşuyordu.
"Draco" dedi hıçkırarak. "Ne oldu ona. Bunu kim yaptı?"
Wormtail onu görmezden geldi ve Draco'yu koltuğa koydu. Ona baktım, gözleri kapalıydı fakat ölü değildi. Bunu inip kalkan göğsünden anlıyordum. Narcissa oğlunun yanına diz çöktü. Wormtail'e baktı ve tekrar sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Life As It Is • Dramione (Türkçe çeviri)
FanfictionBiri iyi, biri kötü, biri doğru, biri yanlış. Onca ölüm yiyen arasında kalmış bir Muggle doğumlu. Malfoy malikanesinde tutsak olmuş ünlü Hermione Granger. Biri malikaneye tutsak, diğeri karanlığa. Acılar, sürprizler, sevinçler, karanlık ve aydınlık...