1

21.6K 1.5K 1K
                                    


[ 1: sürgün]

Bazen gökyüzünün biz insanlar için fazla büyük olduğunu düşünüyordum.

Ah, af buyurun, ben de ruhumu böylesine sarsmış bir hikâyeye bu şekilde başlamayı istemezdim fakat benim pek de süslü cümlelerim yoktur. Tüm cümlelerim aksaktır biraz, yarım yamalaktır, benden almışlardır bu özelliklerini. Nedensizce bir tek, karşımdaki adama bakarken düzeliverir eğri boyunları, genç aşıklara iç çektiren yazarların elinden çıkmış satırlara dönüşüverirler bir anda.

Fakat mazur görün siz bunu, hikayemize dönelim biz ve inanın bana, hayatımdaki her bir detaydan farklı olarak ilk defa bu hikâyem tüm kusurlarından arınmıştır çünkü içinde onu, onun kuzgun karası saçlarını ve bakışlarını saklamaktadır.

Henüz gençseniz eğer, demek istediğim, yaşınız genç lakin çocuksa ruhunuz, sizin de uçuk kaçık hayallere tutulu yaşadığınız olmuştur elbet. Benim de buydu, hayal değil, bir düşünce, beni çeşit çeşit kapılara çıkaran küçücük bir inanç sadece.

Henüz ufacık ellere sahip olduğum zamanlardan beri, gökyüzünün bize fazla geldiğine dair inancım, ne zaman gözlerimi gökyüzüne çevirsem tazeleniyordu. Şu koskoca dünyada, kendi derdindeki kibirli insan ırkı olarak bu dünyanın silkelenerek üzerinden atabileceği kadar küçüktük.

Gecenin bir yarısı, bilmediğiniz diyarlardan geçerken; bir alnınızı yapıştırdığınız camda soluklarınızla oluşan buğuya bir gökyüzüne bakarken bunları düşünmezsiniz genellikle. Havanın güzelliğini, bir sonraki tatilde nereye gideceğinizi düşününürsünüz. En azından sadece birkaç hafta önceki Jeon Jeongguk bunları düşünürdü.

Gecenin siyahında varlığını kaybetmiş arabamız, geçtiği taşlı yolun etkisiyle hafifçe salladığında alnımı yapıştırdığım cama başımı vurmamı sağlayarak sessizce inlememe sebep olmuştu. Hoseok düşüncelerimi duyabilseydi eğer, gökyüzüne bakarken aklımdan geçenleri az önce başımı vurarak kaybettiğim, kalan son üç beyin hücremden kaynaklandığını savunurdu.

Hoseok'un aklıma düşmesiyle gözlerimi hemen önümdeki koltukta son derece rahatsız bir pozisyonda, dudaklarını büzmüş ve başını göğsüne yapıştırırcasına önüne eğmiş bir şekilde uyuklayan bedene çevirdim. Az biraz görünen yüzünde uzun, şekilli burnu ve pürüzsüz teni dikkatimi çektiğinde çocukluk arkadaşımın gerçekten güzel olduğunu düşündüm. Hoseok'a bunu nadiren söylerdim çünkü ne zaman söylesem, tek kaşını kaldırıp, "Ne o? Aşık mı oldun bana?" diye kendine yakışan aptal esprilerinden birini yapardı. Buna katlanmaktansa kendi düşüncelerimi kendime saklamak daha akla yatkındı.

Fakat yine de, ona bakarken onu gerçekten özleyeceğimin farkındalığının ciğerlerimi sarmış ve beni birkaç saniyeliğine soluksuz bırakmıştı. Önümdeki iki seneyi, çocukluğumdan itibaren yanımda olan Hoseok'tan ayrı, bir başıma geçireceğim gerçeği ansızın çarptığında düşüncelerimi bundan uzaklaştırmaya çalıştım.

Keyfini çıkarmam gerekiyordu.

Öyle ya, pek sevgili babamın beni sürgün adı altında gönderdiği bu ceza benim için ilk başta bir ödülden farksızdı. Dile kolay, sonuçta saraydan, her zaman başıma üşüşen eğitmenlerden, her hareketimi kollayan babamdan iki seneliğine dahi olsa kurtuluyordum. Her akşam yemeğini sıkıcı soylularla yeme ve akşam belirli saatlerden sonra saraydan çıkmama gibi kurallar yoktu, sonunda küçüklüğümden beri hasretini buram buram her yanımda çektiğim özgürlüğü tadacaktım.

viva la vidaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin