13

5.2K 792 594
                                    


chuck berry - you never can tell
elvis presley - can't help falling in love

[ 13: suskun kalınan bazı şeyler ]

Rahatsız bir sabahtı.

Evet, süslü cümlelerimi bir kenara bırakıp karman çorman aklımla öylece kendi ellerimi izleyeceğim kadar rahatsız bir sabahtı. Düşüncelerim her yere dalıp duruyor, en sonunda çoktan atölyeye gitmek için evden çıkmış Taehyung'da takılı kalıyordu.

Dün gecenin ardından, evet, Taehyung'un beni dudağımın altından öptüğü geceden bahsediyorum ki hâlâ bunun hayal gücümün bir ürünü olup olmadığından emin değildim, Taehyung ile konuşma fırsatı bulamamıştım. Bu iyi miydi kötü müydü bilmiyordum lakin o öpücüğün ardından benim sızıp kalmam ve sabahında Taehyung'un atölyeye gitmesi gerektiği, benim de gideceğim dersleri yazdığı notu bulduğumda içime bir sıkıntı düşmüştü.

Böylece öğleden sonraya kadar bitmek bilmeyen derslere gitmiş ve bu derslerin en eğlenceli tarafının aslında Taehyung ile olmak olduğunu bizzat deneyimleyerek fark etmiştim. Yine de akşama doğru girecek dersim kalmadığında atölyeye gitmek istememiştim, onunla evde konuşmak istiyordum, evimizde.

Bu yüzden rotamı değiştirip Jimin'in dükkanına gittim. Yoongi gideli bir hayli süre olduğundan morali son zamanlarda biraz bozuktu, bu yüzden belki onu neşelendiririm diye düşünmüştüm. Lakin beklediğim gibi olmadı, dükkanın kapısını açtığım gibi Jimin, dizdiği ayakkabıların arkasından kafasını uzattı ve beni gördüğü gibi uzun zamandır tekrar etmediği alışkanlığını yaparak boynuma atladı. "Jeongguk!" diye bağırışını duyduğumda hafifçe sırıtmıştım.

"Güzel haberler ne?" diye sordum kollarımı sırtından çekerek geri çekilirken. Jimin de sırıttı, beni kasanın ardındaki sandalyeye çekiştirerek oturttuktan sonra masadaki bir zarfı gösterdi. "Bu sabah geldi, Yoongi geri dönüyor," dedi gözleri de söyledikleriyle parlarken. Kaşlarım hafifçe yukarı kalktı, Jimin için sevinmiştim. Bunu ona da söyledim, duygusallığı kesmem ile ilgili bir şeyler söyledi ve beni akşam lokantada Yoongi'nin dönüşünü kutlayacakları yemeğe çağırdı.

Kabul etmiştim fakat içimde bir sıkıntı yok da değildi. Taehyung'u merak ediyordum. Yüzüme de bunu yansıtmış olacağım ki, Jimin favori aktivitelerinden olan dedikodu saatinin ortasında durup, "Neyin var senin?" diye sordu. Her ne kadar ona en yakın arkadaşından hoşlandığımı ve onun da bana karşılık veriyormuş gibi davranıp aklımı karıştırdığını, aynı zamanda ona tüm geçmişim ve kimliğim hakkında yalan söylediğim gerçeğini sindiremediğimi anlatmak istesem de bilirsiniz, şartlar pek de müsait değildi.

Onun yerine biraz rahatsız hissettiğimi söyleyip yanından erken ayrıldım. Eve gittiğimde bomboş koridor karşılamıştı beni, oturma odasına gidip dün gece hemen önüne oturduğumuz koltuğa oturduğumda yorgunlukla gözlerimi kapattım.

Karman çormandım.

Uzun bir süre Taehyung'u düşündüm. Bunu anlatmayı çok isterdim lakin sizi benim aciz aşkımın yaktığı cümlelerle sıkmak istemem, bu yüzden akşama kadar onu düşündüğüm saatleri geçerek sonra yemek için giyinmeye gittiğim zamana atlıyorum.

Nedensizce bir beğenilme arzusu dolaşıyordu içimde, herhangi birisinin beğenisi değildi istediğim; sadece Taehyung beğenseydi, gözleri biraz olsun daha fazla dolaşsaydı üzerimde yeterdi. O kadar da umutlu bir aşık değildim.

Bu yüzden beyaz gömleğimin üzerine gri bir takım yeleğiyle aynı renkte bir pantolon giydim. Taehyung'u sık sık bu şekilde giyinirken görüyordum ve işin doğrusu, kendi üzerimde gördüğümden çok daha tapılası bir görüntüydü onunki.

viva la vidaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin