john lennon - beautiful boy (darling boy)[ 24: uzaklaşmak ]
Bir anı vardı, küçük ve parlak bir anı, hatta öylesine parlak ki, gerçekliğinden dahi şüphe ettiriyor, üstüne ne kadar düşünürsem düşüneyim bir türlü varlığını tam anlamıyla kabul ettiremiyordu. Nasıl tanımlasam bilemiyorum, ufak ve başarısız bir denemede bulunursam eğer, şöyle düşündükçe yüreğime sağlamından bir ağrı bırakan, gözlerimi kamaştıran ve canımı yakan türden diyebilirim.
Tanımlayamazken anlatmaya çalışmak ne işe yarar, diye sordum kendi kendime, yine de denemekte yarar vardır, diye yanıtladım sonrasında. Akıl sağlığımın kenar köşe noktalarda parmak uçlarında dolaştığını düşününce mantıklı bu, insan sayamadığı saatlerini zifiri karanlıkta geçirince en parlak anıların sönmesine izin vermek cinayet gibi geliyor.
Bu anıda tepelerden birindeyiz, Huimang veya Seoul değil, dünya üzerindeki herhangi bir tepe bu. Uzun çimleri, çimler arasında sarı papatyaları, bembeyaz karahindibaları, türlüsünden kelebekleri var bu tepenin, bir yandan yeryüzünün tam ortası gibi hissettiriyor, bir yandan da göğe öylesine yakın ki, başınızı biraz kaldırsanız alnınız gökkubbeye değecek. Güneş tepede parlıyor ama tuhaf bir meltem de var aynı zamanda, cilvelisinden, inatçısından bir meltem, uzun çimleri yarıp teninizi sıyırıyor, sonrasında asırlardır dönüp durduğu şu dünyada hep aradığı oymuş gibi, birkaç tutam saç buluyor kendine, aralarından süzülüyor, akıyor, gökyüzü ve yeryüzüyle, hepsiyle bir tutam saç sayesinde birleşiyor.
Kimse bilmese de biliyorum bu saçların sahibini, uzun bir süre düşünü kurup sonrasında da bırakmak bilmedim kendilerini, ne zaman Kim Taehyung'a olan hasretimi gidermeye kalkışsam parmaklarım ilk saçlarını buldu, aramızda ne yazılı ne de sözlü olan bir kuraldı bu, sorulsa "Evet, bu böyle" diyemezdik ama parmaklarımın onun saçlarına ait olduğunu tüm varlığımızla bilirdik.
Anı, doğayla başlıyor ve Kim Taehyung'la sonlanıyordu. Gözlerimi kapattığımda oradaydı, tepede, Kim Taehyung, bacakları arasına uzanmış bedenim, saçları arasından akan meltem, tüm çiçeklerin arasında Kim Taehyung, her şeyden daha berraktı.
Bu anı can yakıyordu, bana en tanımlanamaz, karşıkonulamaz ağrılarını bırakıyordu çünkü hatırlayamıyordum; Taehyung ile bir tepeye gitmiş miydik, bir bahar günü izlemiş miydim onu böyle parlarken, gözlerinde ışıltılar ve arkasında alabildiğine mavi gök varken, hatırlayamıyordum.
Gözlerimi açtığımda tüm renkleri kaybediyordum çünkü, her biri, artık gerçekliğinden emin olamadığım diğer tüm anılarla beraber bir uçuruma yuvarlanıyor gibiydi — gözlerimi açtığımda karanlıktan başka bir şey yoktu.
Ne kadar süre olmuştu bilmiyordum, kendimi kaybetmemek için sık sık Taehyung'u düşünüyor, hatıraları anımsamaya çalışıyordum. Bazıları her şeyden netken bazıları soluyordu ve ben bitmek bilmeyen bir sızıyla sarayın herhangi bir köşesindeki zindanımda yine tek başıma kalıyordum.
Ara sıra kulağımı kapıya dayamıştım, bazen kısmi bir sessizlik varken bazen sert adım sesleri, asker bağırışları duyuyordum. Ara sıra bekçiliğimi yapan askerlerin vardiya değişimine ettiği birkaç cümle boğuk bir şekilde ulaşıyordu kulağıma, sonrasında o da gidiyor ve yine feci bir sessizlikten sıyrılmaya çalışırken buluyordum kendimi.
İki üç kez yemek yemiştim, kapının ardındaki küçük bölmeden askerler vermişti bunu bana, her gün bir öğün verseler, gibisinden bir akıl yürütme anı yaşamıştım, en az üç gün geçmiş olmalı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
viva la vida
Fanfictionülkelere önünde diz çöktürten, bir dünya yöneten ulusun varisi jeon jeongguk gitmiş de kim taehyung'un bir bakışına esir düşmüş. biriciğime @lyvnte