19

4.2K 562 336
                                    


[ 19: asırları aşan yürek ]

İnsanlar sanıyordu, daha doğrusu tuhaf bir sahicilikle bu eylemin kucağına düşüyordu. Sanmak ve böylece bir yanılgıya aldanmak insanın hamurunda vardı, Adem ile Havva'nın dünya üzerine düşüşüyle beraber başlamıştı, belki daha da eskisine dayanıyordu, insanın ve varoluşun da öncesine. Belki de üzerinde bu kadar düşünülmesi gereken bir eylem dahi değildi o zamanlar, tıpkı şimdi olduğu gibi, yalnızca benim gibi bir şeylere anlam vermeyi asla başaramamış zihinler takılıyordu bu eylemin tuzaklarına.

Bütün bunların farkında olmama rağmen sanmıştım, Taehyung'un başını çektiği bu örgüte katılırken tereddütsüzdüm, hayatımın her yanını veba gibi sarmış olmasına rağmen bu tereddüt, o anda aklımın kıyılarına dahi uğramamıştı. Bir çeşit güven hissiyatından mı kaynaklanıyordu bu, bilmiyordum. Taehyung'a güveniyordum, bir şekilde onu tanımayı bırak, gördüğüm ilk andan itibaren baş göstermişti bu his. Derinlerde bir yerde, kıvranarak, kanlar içerisinde fakat bir o kadar da mucizevi bir şekilde doğmuştu.

Yine de bahsettiğim gibi, sanmak peşimizi bırakmayan bir illetti, paçalarımıza yapışıp derimize işlemeyi de çok iyi bilirdi, bu yüzden bir gün çıkıp güvendiğimi sanmıştım kelimelerini sarf edebilme ihtimalim beni ürkütüyordu. Dün geceki olay fark ettirmişti bana bunu; kendi canımın, daha da önemlisi, arkadaşlarımın ve Taehyung'un canının gerçek bir tehlike altında olduğunu bir anda yüzüme çarpmıştı sokak boyunca yankılanan o mermi sesi.

Tüm gece kâbuslara uyanmama da sebep olmuştu aynı ses, ne zaman ki uykuya dalsam ve yaslandığım göğüs başka bir gerçeklikten gibi gelmeye başlasa, o anda kulağımda birbiri ardına silah patlayışları yankılanıyor, Seokjin'in vuruluş anı geliyordu gözlerimin önüne. Her seferinde soluk soluğa uyanıyor, beni izleyen Taehyung'un kolları arasına daha çok sinip onun mırıldanmalarını dinliyordum. Elleri sırtımda gezinip ara sıra saçlarımı okşarken, "Sorun yok," demesiyle beraber sahiden de yok oluyordu sanki sorun, bir anlığına zihnimi ondan uzaklaştırıyor ve yalnızca sesiyle dokunuşlarına odaklanmamı sağlıyordu, ta ki bambaşka bir gerçeklik beni kucaklayana ve yine aynı terleri dökerek uyanmamı sağlayana dek, gecenin kısır döngüsü haline dönüvermişti bu.

Benim kesilmeyi adet edinmiş uykularımın aksine Taehyung gece boyunca gözünü kırpmamıştı, oysa yorgundu, üzerimdeki bakışları dahi bas bas bağırıyordu bunu ama uyumamıştı. Yanımdan bir kez olsun ayrılmamış, saçlarımı okşamayı da bırakmamıştı, sabaha doğru yanımdaki boşluğa gözümü açtığımda onu ayakta, pencere pervazına yaslanıp sigara içerken bulmuştum.

Ayakları çıplaktı ve altındaki siyah eşofman altı dışında bir şeyi yoktu, artık sonbaharı görmüştük ve hava besbelli soğuktu, tüm gece süren tedirginliğimin sebebini başka bir şey aldı o anda. Yavaşça doğrulduğumda gözleri beni buldu, ayağa kalkıp dolaptan onun için rastgele bir şeyler çıkarırken de benden ayrılmadı. Yanına gidip üzerine elimdeki hırkayı giydirirken hafifçe burnunu çekmesiyle dikkatimi üzerine çekmişti. "Hasta olacaksın," demiştim sahte bir kızgınlıkla. Bozuk bir gülümsemeyle yanıt vermişti bana, hasta olmanın şu anki tek derdimiz olmadığını söyler gibiydi. Bunun üzerine iç çekip açıkta kalan köprücük kemiklerine bir öpücük kondurdum, gülümsemesi büyürken kolları arasına aldı beni.

Sırtımı göğsüne yaslanırken öylece yeni aydınlanan sokağı izledik, birkaç ağaç ve tek tük evlerden başkası yoktu manzaramızda. Lakin güneş vardı, ressamlara özenmişçesine gökyüzünü boydan boya turuncu tonlarına boyuyordu ve var olmuş, olan ve olacak tüm Tanrılar şahidimdi ki Kim Taehyung'a yansıyan turuncunun her tonu insanı çaresiz bırakıyordu. Aşık olmak dışında başka hiçbir seçeneğe sahip olamayacak kadar çaresiz.

viva la vidaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin