[ 4: melekler ]Geçtiğimiz iki haftanın ardından, artık yeterince tanıdık olduğum sokaklarda yürürken, bir elim sürekli boynuma çapraz bir şekilde astığım krem rengi çantamı yoklayıp duruyordu.
Heyecanlıydım. Tamam, inkâr etmeyeceğim, her sabah altı sularında, handaki küçük odamdan çıkıp yine bu yolları yürürken bu benzer heyecan oluyordu içimde. Geçtiğimiz iki haftanın her günü böyleydi, hafta sonu istisnaydı tabii fakat onda dahi dışarı çıkarken herhangi bir sokağın herhangi bir yerinde onunla rastlaşma ihtimali bile aynı heyecanın içimde filizlenmesine sebep oluyordu.
Taehyung'dan delicesine etkilenen bu tarafımın hissettiği bu heyecan dışında, bugün ayrı bir gerginlik vardı üzerimde. Bunun tek sebebi ise Taehyung'un dün işten çıkmadan önce, "Yarın yanında kalem kağıt getir," demesi kadar küçücük fakat benim içimde fırtına etkisi yaratan cümleydi.
Son derece normal bu cümlenin, normal şartlar altında böyle bir etki yaratması saçma olurdu lakin iki haftadır her gün atölyeyi temizleyen ben için hatırı sayılır bir değişiklikti bu.
On beş gündür her şey son derece sıradan ve aynı tekdüzelikteydi. Sabah altıda, ilk günümün ardından edindiğim tecrübe ile tam olarak altıda dükkândan bozma atölyenin önünde oluyordum. Taehyung'u ise genellikle ya piyanonun başında ya da yarım kalan tuvallerinin birinin önünde buluyordum.
Neredeyse içini dışını ezberlediğim atölyede bu kadar vakit geçirince Taehyung ile ilgili bir şey fark etmiştim; onlarca yarım tuvali vardı. Malzemelerini koyduğu arka odalar bile üst üste yığılmış yarım, çoğu başlanıp bırakılmış tuvallerle doluydu.
Taehyung'u birkaç kez tuval başında seyredebilme şansı bulmuştum. Normalde tuval başına geçtiğimde saatler geçse dahi tek bir şey bile çizmeden bıraktığı oluyordu. O gün ise pek iş yoktu, ben de boştaki piyano başına oturmuş, bildiğim birkaç besteyi çalarken Taehyung'un bana hiç laf etmeyip hatta çalarken attığı küçük bir gülümsemeyi düşünüp seviniyordum. O sırada o da, yarım kalan tuvallerinden birini çıkardı ve hemen piyanonun önündeki şövalenin önüne koydu.
Kaç saat geçti bilmiyorum, Taehyung başını sallayarak çaldıklarıma eşlik ederken bir yandan boyamaya devam ettiğinde dünyanın en huzurlu insanıydım. O gün atölyeden çıktığımda, tuvalini bitirmiş olduğunu da fark etmiştim.
Ara sıra yaşanan bu olaylar ve ara sıra gerçekleştirdiğimiz kısa sohbetler dışında pek konuştuğumuz söylenemezdi. Bunu Jimin'e sorduğumda, yapısının öyle olduğunu, birbirimizi tanıdıkça bıkacağım kadar çok konuşabileceğini söylemişti.
Ondan, onun sesinden bıkmak benim için ne kadar olanaksız görünse dahi bir gün benimle belki Jimin'le ettiği kadar rahat sohbet edebileceğini düşünmek beni mutlu ediyordu.
En sonunda düşüncelerimden sıyrılıp atölyeye çoktan gelmiş olduğumu fark ettiğimde her daim orada duran "Kapalı" yazısına bir göz atıp içeri girdim.
Karşımda piyano çalan veya tuvalle uğraşan bir Taehyung yoktu bu sefer, hayır, çok daha şaşırtıcı bir manzaraydı karşımdaki.
Kim Taehyung, onda gördüğüm tüm o salaş kıyafetlerin aksine beyaz, genellikle saraya gelen prenslerin üzerinde gördüğüm türden fırfırlı bir gömleğin altına giydiği siyah pantolonu ve taranmış olmasına rağmen kıvırcıklığını kaybetmemiş saçlarıyla öylece duruyordu. Hemen karşımdaki duvara sırtını vermiş, ayağının dibinde bir keman kılıfı ile başı eğik bir şekilde bekliyordu.
Açtığım kapının sesiyle bir anda ürkülmüş gibi başını kaldırıp gelenin ben olduğunu fark edince yüzünde beliren hoş bir gülümsemeyle, "Günaydın," dedi. Henüz yeni uyandığından boğukluğunu koruyan ses tonu, benim de gülümsememi sağlarken karşılık verdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
viva la vida
Fiksi Penggemarülkelere önünde diz çöktürten, bir dünya yöneten ulusun varisi jeon jeongguk gitmiş de kim taehyung'un bir bakışına esir düşmüş. biriciğime @lyvnte