"her şeyi çoktan biliyor olmalıydı; ruhumu yıllar önce yitirdiğimi ama şimdi aslında hep içimde olduğunu anladığımı biliyor olmalıydı, sadece nerede arayacağımı ya da onsuz nasıl bulacağımı çözememiştim.—ruhumu yitirdim, ruhumu yitirdim,
demek istedim."
[ 17: piknik ve hoseok ]
Bir süre sonra yaşam şaşırtmayı bırakıyordu insanı. Hangi yaşa tekabül eder veya bir olay mı sebep olur buna bilmem ancak bir süre sonra, yaşama dair tüm hissiyatınız öylece yok oluyordu sanki, ne bir merak ne de bir heyecan duruyordunuz.
Bilimin en önemli kurallarından birisi devreye giriyor burada; hiçbir şeyin, hiçbir zaman, hiçbir şekilde yoktan var edilemeyeceği ve vardan yok edilemeyeceği kuralı. Öyleyse, dedirtiyordu bu yeniden; bu merak nereye gidiyor olsa gerekti, bunca heyecan ve arzu, ruhun fark edilemeyecek kadar derinine serpilmiş, öğrenmeye dair bu muazzam arzu nereye gidiyordu?
Sanırım bir yere gittiği yoktu, sahiden, öylece gizleniyordu sadece. Kısa bir süre önce buna inanmazdım belki ama bazı şeyler değişmişti artık. Bir gün insanın yaşamakla arasına bir şeyler giriyordu, anlayamayacağı ve fark edemeyeceği bir şeyler. Belki bir gün fark ediyordu, bir gün o arzu ruhun derinliklerinde kıpırdanmaya başlayıp tekrardan belli ediyordu kendini fakat çok geç oluyordu. Yaşamak için, bir şeyler adına çabalamak için çok, çok geç.
Bende bu arzu ne zaman söndü tahmin edemem ancak ne zaman canlandığını sorsanız tek bir an verebilirim sizlere. Veyahut tek bir an değil, onlarca, belki de yüzlercesi. Yine de anlayacağınız üzere hepsinin ana fikri yalnızca Kim Taehyung olurdu.
Onun gözlerini içeren anlar, bakışlarını, irislerinin her bir zerresini. Kirpiklerinin arasına gün ışığı düşerken yitirdiğim birkaç asır ya da güldüğünde gözlerinin çevresinin nasıl kısıldığı. Çimlere uzanışı, vücudunu geriye atıp dirsekleri üzerinde doğruluşu, bir elini güneş ile gözleri arasına siper edişi ve bu sırada çehresini terk etmeyen gülümsemesi. Sevgilimin bir gülümsemesi var, derdim soranlara, ancak görünce anlarsınız ve büyülenirsiniz. Tek bir hareketiyle yıllardır gömülü duran o arzuyu uyandırır benim sevgilim, hiç fark etmeden veya fark ettirmeden. Diyorum ya, büyülenirsiniz.
Böylesine güzeldi işte Kim Taehyung karşımda ve benim yüreğimin ona karşı dayanabilme gücüm her geçen gün azalıyordu.
"Sandviçleri sepette durmaları için yaptım herhalde?" diye sorduğunda ancak kendime gelebildim. Gözlerim parlayan irislerini buldu, gün ışıklarının direkt yüzünü siper alıyor oluşundan olsa gerek gözlerini kısarak bana bakmaya çalışıyordu. Bu hâline güldüm, öne eğilip aramızdaki piknik sepetinin kapağını açtığımda hareketlerimi izliyordu. Sarılmış sandviçleri çıkarıp birisini onu uzatırken, "Hallerinden o kadar da rahatsız görünmüyorlar," diyerek kıkırdadım. Uzattığım paketi açarken kaşlarını hafifçe çattı, "Sen öyle san," dedi bir ısırık alırken. "Küsmüşler, haberin bile yok."
Sandviçimi ısırırken sessizce güldüm, sabah uyandığımda Taehyung çoktan kalkmıştı ve bir piknik sepeti hazırlıyordu. Mutfağa girip onu kahvaltılıklarla debelenirken bulduğumda ona beceriksiz olduğunu söylemem üzerine suratını asmıştı. Gönlünü almam için yaklaşık on beş dakika boyunca öpmüştüm onu, tabii arada nefes alma gereksinimi duyuyorduk ama Taehyung bunu pek umursamıyor gibiydi. Çünkü ne zaman geri çekilsem kollarını boynuma sarıp beni tekrardan kendine çekiyor ve tezgaha yaslanarak ikimizi de derin bir öpücüğün içine çekiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
viva la vida
Fanfictionülkelere önünde diz çöktürten, bir dünya yöneten ulusun varisi jeon jeongguk gitmiş de kim taehyung'un bir bakışına esir düşmüş. biriciğime @lyvnte