Giriş - Kızıl Kar

600 77 364
                                    

Tüm Kızıl Anka okuyucularına merhaba! Öncelikle siz sevgili yazarlara ve okuyuculara romanımla çıktığımız bu yolculukta, bize eşlik ettiğiniz için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Kızıl Anka ütopyasına hoş geldiniz!  Bu ütopik dünyaya adım atan her bir okuru tanımak isterim ve sizlerin varlığının benim için ne kadar önemli olduğunu ve beni ne kadar sevindirdiğini bilmenizi isterim. Samimi söylüyorum... Romanımı yalnız bırakmayan okuyucular, kendimi daima şanslı hissetmemi sağlar.

 Umarım şu anda bu yazımı okuyan herkes, hayallerini kucaklamak için gereken fırsatlara erişir. Şans hepinizle olsun! Bu bildirimi hikaye başlamadan önce yayımlama sebebim, siz değerlendirmeleri benim için çok önemli olan okuyucuların, romanımı daha rahat okumasıdır. Sizler için okumayı daha rahat ve kolay bir biçime getirebilmek için  yazı stilini - bold - italik -olarak ayarlamaya karar verdim, çünkü teknik bir arızadan dolayı, istediğim kadar satır aralığı oluşturamıyorum. Sizden ricam, beğenilerinizi ve eleştirilerinizi eksik etmemeniz. Her türlü yoruma açık olduğumu bilmenizi isterim. 

En güzel dileklerim ile...

Sevgiler

Pınar GÜVEN

Bu roman, gerçek kişilerin karakterlerinden ve onların duygusal yaşamlarından ilham alınarak kurgulandı. 

Sonsuz teşekkürlerim ile yalnızca, kalbinin üst rafına kaldırmaya cesaret edebilenlere...

KIZIL KAR

Bulutların arasından dağılan ışık hüzmeleri yeryüzünü aydınlatıyordu. Kar taneleri usul    usul toprağı okşamaya başlamıştı. Kışın keskin mizacına karşı durmak ne kadar mümkün olmasa da vazgeçmek fiili onun ezber ettiği dilde yoktu. Bu kavganın bedeli kaç işkenceye gebe olursa olsun kalbinde taşıdığı arzunun peşinden gidecekti. Dizlerinin üzerinde sürünmeye, en başından hazırdı. Saçlarının dalgalarında, denizin kokusunu bir kez daha almadan ölmek yasaktı ona. Yüzünü biraz daha gizledi, iri ağaç ve çalıların arasında kendini kamufle etti. Korkunç surların hemen ardında olduğunu bilmek iyiden iyiye aklının başını terk etmesine sebep olmaya başlamıştı. Ruhuna yeniden sahip olmayı isteyecek miydi? Bilmiyordu ama aitliğinin nereye olduğunu bildikten sonra belki de sorusunun cevabını bilmek çok önemli değildi. Elini bırakışını ve uzanan diğer tüm elleri kavrayışını izlemişti süre gelen zaman boyunca. Sarmaşıkların süslediği, demirlerle örülü, devasa kapının her açılışı,kapanışı onun için tehlikeli bir fırsata dönüşüyordu ve o fırsatı şansa çevirmesine ramak kalmıştı.

Kara Mücevher şatosunu şimdi terk edecek olan kişi, belki de kendisi için tekrar bir başlangıcın var olmasına sebep olacaktı. Muhafızların ağır kollara asılmaları ile beraber, kapı yavaş yavaş açılmaya başladı. Soğuk kanlılığını tüm kararlılığı ile koruyarak hazır ol da bekledi. Tüm dikkatler, erzakları taşıyan arabacıya ve at arabasına çevrilir çevrilmez ayaklandı. Arabanın ana kapıdan çıkış yapmaya başlamasıyla var gücüyle koşmaya başladı. Koşarken yüzünü açmayı ihmal etmedi, içeriye girdiğinde temposunu düşürmeli, asla dikkat çekmemeliydi. Bir Kara Mücevher şatosu muhafızı gibi görünmek kendisi için pek de fazla zor olmazdı. Geniş omuzları ve iri kollarıyla, dışarıdan oldukça güçlü bir profil çiziyordu. Ardına kadar açılmış kapı kanadı ile at arabasının arasına geldiğinde koşmayı bıraktı ve sanki şatodan biriymiş gibi etrafına bakmadan içeriye doğru birkaç adım attı. Avlunun sınırlarına ayak basmasıyla kapının açıldığı gibi kapanması bir oldu. At arabasının şatodan ayrılışı, çıkışından hızlı olmuştu. Kaçamak zaferinin içten içe keyfini yaşamak üzereydi ki, sağ kolunun hizasından gelerek, burnunun ucundan geçen bir karaltı neredeyse yere yuvarlanmasına sebep oluyordu. Hızla başını karaltıdan yana çevirdiğinde düşmüş olduğunu gördü, hemen ardından, avlunun dışından ok sesleri ile korku dolu çığlıklar olayı takip etti. Görünen oydu ki yere düşen her kimse yanlış tarafta duruyordu. Aniden düştüğü yerden, kin kusan bir bağırtıyla doğrulduğunda sesinin, vücut hatlarının bir kadına ait olduğunu anlamak, onun için zor olmadı.

Kadın hızla pelerininin kapüşonunu başından çekti ve gün batımını andıran, nar kabuğu kadar kırmızı saçları özgürlüğünü ilan etti o anda. Bembeyaz kar tanecikleri usul usul kırmızı saç tellerinin arasında yer edinirken, renkten gözlerini alamıyordu bir türlü. Hayır, bu ton kesinlikle turuncu değildi, gök adadan yeryüzüne armağan edilmiş bir renk olmalıydı. Masumiyetin simgesi pembeden,kan kırmızısına çalan gün batımına özgü bir renk olabilir miydi? Nerede olduğunu, hangi güzel kadının sevgisine ve bedenine taptığını unutmuş gibiydi. Kendini, arzuyla boyanmış kırmızı saçların arasında kaybedişi ne yazık ki fazla uzun sürmedi. Kızılı bir anda esir etmişlerdi. Başını hafiften iki yana sallayarak odak noktasını değiştirdi, kendisine doğru gelen şato muhafızlarını ancak o zaman fark edebildi. Kırmızı saçlı kadın vahşi bir anka kuşu gibi tutsaklığa direniyordu. Kendi yakalandığı yetmiyormuş gibi, onun da yakalanmasına sebep olacaktı. Hiç düşünmeden belinden çıkardığı hançeri, kadını tutsak eden muhafıza doğru fırlattı ve öne atılarak onu bileğinden kavradı. Nereden çıkacağını bilmeden kaçmaya başladı. '' Bahçenin sağından, şatonun üçüncü girişine giden yolu görüyor musun?'' diye bağırdı kızıl nefes nefese. Evet anlamında başını sallayarak onayladı onu cevaben.''Girişin solunda, surlardan daha koyu gri olan çıkıntılı mermerler var...'' Nefesi iyice tıkanmıştı. '' O- oradan kaçacağız.'' Sözleri üzerine, kadının bileğini daha sıkı kavrayarak hızını arttırdı. Dönüp ardına bakarsa, bir okun gözüne isabet edebileceğinden korkuyordu. Sonu gelmeyen bir ok yağmuru aralıksız peşlerindeydi.

Bir anda kızıl saçlının şatonun girişlerini ne kadar da iyi bildiğini idrak etti. Yükselen adrenaline rağmen aklı hala deli gibi işliyordu. Surlara vardıkları sırada, tam ipten tırmanmaya başlayacak iken kadın tek koluna sıkıca asıldı ve; ''Sen aklını mı kaçırdın? Saniyeler içinde bir ok tahtasından farkın kalmaz!'' diye bağırdı. İpin ucunun sarktığı yerdeki çalıları inanılmaz bir hızla aralayarak toprağa çöktü ve ''Atla'' anlamında başıyla, tünelin dar girişini işaret etti. Ejder birkaç dakika önce aklına saplanan düşüncenin kesinlikle yersiz olmadığına kanaat getirdi. Aceleyle tünel girişine oturdu. Kırmızı saçlı kadının, kahve çekirdeğini andıran cam küre gözlerine hızlı bir bakış atarak; ''Kimsin sen?'' diye sordu. Kadın hiç tereddütsüz, ani bir hareketle onu tünelden aşağıya itti. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
KIZIL ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin