SİYAH CENNET
Tüm Kızıl Anka okuyucularına yeniden merhaba!
Sizlerin de bu ütopik dünyaya dahil olduğunu bilmek bana ilham veren en büyük şey. Lütfen oylarınızı ve düşüncelerinizi benimle paylaşın. Yorumlarınız benim için çok değerli ve büyük bir önem taşımakta. Kızıl Anka hakkında neler düşündüğünüzü çok merak ediyorum ve rica ediyorum oylarınızı en önemlisi de yorumlarınızı eksik etmeyin.
Sevgiler
Pınar GÜVEN
Sessizliğin hakimiyeti altında, ne kadar zaman geçmişti? Bilmiyordum. Ejder, anlattıklarım üzerine hiçbir tepki vermemeyi sürdürmüş, kısa bir süre sonra sessizce yemeğine devam etmişti. Ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi. İfadesiz oluşu dikkatimden kaçmamıştı. Tıpkı avcısından saklanan kurnaz bir av gibi gizleniyordu. Keskin mizacında, kaşlarından başka hiçbir mimiğinin dili yoktu. Bakışlarını, eline aldığı kuru bir dalla karıştırdığı ateşten ayırmıyordu. Usulca yağmaya devam eden kar taneciklerinin pelerininden alevlere düşerek kaybolmasını seyretmeye başladım. Armağan olarak anlattığım hikayemin nasıl nihayete ereceğini düşünürken, bir yandan da onun hikayesini merak ediyordum. Neden anlatmaktan kaçıyordu? Avcı mıydı? Yoksa yakalanmaktan korkan bir av mı? Her ne kadar yalan söylesem, başkasının ağzından anlatsam da, ben bile kendi hikayemi onunla paylaşmıştım. Hoş... bunu neden yaptığımı da bilmiyordum ya. Bir yabancıya Kara Mücevher'in sırlarını anlatmak ve gerçek benliğimi açmak... Asla benim yapabileceğim türde bir şey değildi oysa.
Bana bir asır gibi gelen sessizliği bozarak'' Peki ya senin hikayen ne avcı?'' diye sordum bir anda. Kelimeler öylece dudaklarımdan dökülüvermişti. İçimden onunla bir şeyleri paylaşmak geliyordu yalnızca. Nedenini bilmiyordum. Bakışlarını sonunda, yeniden benden tarafa çevirmeyi başarabilmişti. Bir süre hiç konuşmadı. Neden ağzını bıçak açmıyordu? Yoksa o da benim gibi, ne yalan söyleyeceğini mi düşünüyordu? Soruma cevap alamamak beni sıkmıştı. Ayrıca çok yorgundum. Tam ben uyuyacağım, diyeceğim sırada, ağzımı açmama müsaade etmeden ''Babam oduncu.'' dedi bir anda. Uyumak istediğimi söylemekten vazgeçerek, hemen kelimeleri yuttum ve devam etmesi için beklemeye başladım;
''Ben aslında bir avcı değilim. Taşralı bir oduncunun oğluyum yalnızca. Prenses ya da senin aldığın gibi bir eğitime sahip değilim. Annemi, kardeşimin doğumu esnasında kaybettim. O günden sonra babam bir daha asla eskisi gibi olmadı. Özellikle de bana karşı. Çocukluğum, prensesin tam aksine baba gerçeği ve anne hayali ile geçti. Evin büyük oğlu olarak babamın eziyetini ve ağırlığını omuzlarımda taşımak bana düşüyordu. İleride evi ondan sonra benim devralacağım bir gerçekti ve o bu gerçeğe bir yandan katlanamıyor, bir yandan da çalışmam için bana yükleniyordu. Çocuk yaşta baltalar ile tanıştım, ama ben asla bir oduncu olarak yaşamıma devam etmek istemiyordum. Baltalar bana çok daha farklı bir fikir vermişti. Baltaları hançerler, hançerleri,oklar ve en sonunda okları kılıçlar izledi. Taşrada kardeşim olarak gördüğüm can arkadaşım, Ufuk ile aynı yolu izledik. Beraber talimler yaptık ve kendimizi geliştirdik, ancak bunların hiçbirinden babamın haberi yoktu. Bir gün, Ufuk'un abisinden alıp evin altına gizlediğim kılıcı buldu. ''Bununla beni mi öldürecektin?'' diyerek o gece ağzımdan burnumdan kan gelene kadar dövdü beni. Daha fazla hırslandım ve bana attığı her bir tokat için bir talim yaptım. Çok geçmeden annemin yerini başka bir kadın aldı. Benim de prenses gibi sonradan bir üvey annem oldu. O da kraliçe kadar genç bir kadındı. Benim ileride babamın yerini alacağımdan o da çok korkuyordu. Evin içinde beni ve kardeşimi asla istemiyordu. Bir gün,kralın baş yardımcısı taşrayı ziyarete gelmiş nedense. Üvey annem, pazarda bu adamın atında asılı olan çantadan kese kese altın çalmış ve sonrasında yakalanınca muhafızları ile münakaşaya girmeye başlamış. O sırada ise kardeşim gelerek üvey annemi savunmak ve kurtarmak istemiş. Bunun için kralın baş yardımcısının adamlarından birkaçını öldürmek zorunda kalınca, o alçak kadın altınları kardeşimin çaldığını söylemiş. Kraliyet ve o kadın yüzünden, kardeşim hırsızlık ve ölüm suçlarından idama mahkum edildi ve kardeşimi orada öldürdüler kızıl. Onu son kez göremedim. Babam hiçbir şey yapamamakla beraber o kadına inanmayı yeğledi ve ben aynı gece evi terk ederek,kardeşim yerine koyduğum Ufuk'un yanına gittim. Senin de anlayacağın, şatosunda üzümler yemek yerine sürgüne mahkum edilen prenses gibi, mutlu bir çocukluk geçirmedim ben de. Aslında prenses ile yolumuz aynı, ama sapaklarımız farklı.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ANKA
FantasyBu roman, gerçek kişilerin karakterlerinden ve onların yaşamlarından ilham alınarak kurgulandı. Sonsuz teşekkürlerim ile yalnızca, kalbinin üst rafına kaldırmaya cesaret edebilenlere. ANKA'NIN VARİSİ TANITIM Kızıl Anka, aşk üçgeni ve baba - kız çatı...