10. Bölüm - Kan Gölü

106 32 2
                                    

Tüm sevgili ve çok değerli okuyucularıma merhaba! 10. Bölüm olan Kan Gölü bölümünü gece, 01:30'dan beri yazıyorum ve şu anda saat 05:36. Umarım beğeninize hitap etmekte başarılı olurum. Tek isteğim Kızıl Anka / Anka'nın Varisi'ni sizlerin beğenisine sunmak ve kıymetli yorumlarınız ile oylarınızı ben ve kitabımla paylaşmanız. Severek okumanız dileği ile iyi okumalar...

Sevgiler

Pınar GÜVEN

KAN GÖLÜ

Yeni edindiğimiz atların üzerinde uzunca bir süredir seyahat ediyorduk. Ne Ejder ne de ben aramızda geçen son konuşmadan sonra asla bir daha ağzımızı açmamıştık. Onca yol konuşmadan nasıl da geçmişti? Ejder'in mizacı kışın sert tavrı ile boy ölçüşebilecek kadar katıydı. Hiçbir şey söylememiş olmam canını sıkmış olacaktı ki, surat hatları da en az sessizliği kadar keskindi. Ne zaman yüzümü ondan yana çevirsem, yokmuşum gibi davranıyor, varlığımı inkar ediyordu. Bir kez olsun gözlerini çevirip bana bakmamıştı. Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Dipsiz bir kuyuda gibiydim. Bir tarafta kendimden mahrum bırakmak zorunda kaldığım Aslan, bir tarafta da kaçtıkça yakalandığım Ejder vardı. Ben özgürlüğe kanat çırpan bir kuş olabilirdim. Ejder ise okunu kalbime atıp atmamakta kararsız kalan bir avcı... Bu mümkün müydü? Şimdi de rolleri değiştirmiştik işte. Ejder bazen bir av misali kaçak ve uzak oluyordu. Bazense özüne dönüyor, yayını gerip avlanmayı bekliyordu. Hangisisin Ejder? Bir av mı, yoksa dediğin gibi bir avcı mı? diye sormak geliyordu içimden

Koşarak uzaklaşmaya yeltenen hislerimin bir başka avcısı daha vardı, o da kalbinde taht kurduğum Aslan'dı. Düşüncelerim yine birbirine girmiş halde savaş verirken Ejder uzun zaman sonra ilk kez sessizliğini bozarak ''Nereye gidiyorsun?'' diye sordu. Başımı kaldırıp ona doğru baktığımda, ondan uzaklaşmaya başlamış olduğumu ancak fark edebilmiştim. ''Ben...dalmışım.'' diye yanıtladım onu. Düşüncelerim beni gittiğimiz yönden saptırmış olmalıydı. ''Patika ileride, görebiliyor musun?'' diye sordu bu kez. Sesi hayli soğuktu. Ejder'in gösterdiği yöne baktım, hakikatten de sıra sıra ağaçların eşlik ettiği patikayı bulmuştuk sonunda. Yolda öyle uzun zaman geçmişti ki, neredeyse hava kararmak üzereydi. Işık huzmeleri, güneşin battığını belli edercesine ağaçların arasından kaybolmaya başlıyorlardı.

 Atımı yeniden Ejder'in olduğu yöne çekerek, onunla beraber yol ayrımının açıldığı patikaya doğru ilerlemeye başladım. Susuzluktan bayılacak gibi hissediyordum. Anka topraklarına bir an önce geri dönüp neler olduğunu öğrenme arzusu, nehri bulma ve kana kana su içme arzusuna galip gelmişti. Ormanın sessizliğine eşlik eden sessizliğimiz ile yavaş yavaş Siyah Cennet ormanını terk etmeye başladık. Bu yavaşlık ve sessizlik iyiden iyiye canımı sıkmaya başlamıştı. Yeniden Ejder'e baktım. Yeryüzüne düşen kar taneleri mi, yoksa Ejder mi daha soğuktu? Bilemiyordum. ''Artık hızlanmamız gerekiyor.'' dedim düz bir şekilde. Kaşlarını kaldırarak gözlerini gözlerimle buluşturdu. ''Siz nasıl emrederseniz.'' dedi alayla karışık. 

Cevaben gözlerimi devirdim ve onu beklemeden atımın yularlarına asılarak hızlanmaya başladım. At nallarının patika taşlarına çarpan gürültüsü tüm ormana vurmaya başlamıştı. Hızla ilerlerken, bir an dönüp arkama baktım. Ejder epey geride kalmış gibi görünüyordu. Umursamayacaktım. Gereksiz yere tavır takınıyordu. Evet, belki söylediği manalı sözlere bir yanıt vermemiş olabilirdim, ama nedeni bilmeden bana karşı böyle bir tutum sergileyemezdi. Üzeri kapalı kurduğu cümlelere nasıl karşılık verirdim? Aslan ne olacaktı? Atıma ''Daha hızlı, daha hızlı!'' diye bağırdığım sırada uzaktan Ejder'in sesi duyuldu.

KIZIL ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin