Ahmet ile bu olayı yaşadıktan sonra hayatım bir yelkovan gibi sürekli hareket etmesi, Zor günlerin beni beklediğini anlamama yetiyordu. Günler benim için bir ızdıraba dönmüştü. Ne gündüzüm belliydi ne de gecem. Uyku sorunları yaşamaya başlamıştım. Böyle bir olayı basit bir şekilde kafamdan atamazdım ya da bir anda normal hayatıma dönemezdim.
Bu olaydan sonra yurttaki insanların bana olan tavırları be hatta bakışları bile değişmişti. Yemekhaneden çıkıp odama gittiğimde, yolda beni gören insanların korkup besmele çektiklerine dahi şahit oldum. Bu kadar korkutucu olduğumu ben de bilmiyordum.
Bunca şey yaşamama rağmen beni en çok üzen şey ise bu olmuştu. İnsanların benden korkup uzaklaşması. Bana korkutucu bir varlıkmışım gibi davranması...
Yine de, şükürler olsun ki hiç isyan etmemiştim. Kötü günler geçirsem de, ufukta güzel günlerin beni beklediğine dair olan inancımı hiç yitirmemiştim.
Biraz zaman geçmişti bu olanlar üstünden. Bir rüya görmüştüm. Bu rüyada sadece bir kafa vardı ve bana dediği tek şey şuydu; ''Eğitimler başlayacak Hasan. Kendini hazırla!'' En azından aklımda kalanlar bunlardı. Bunu dedikten sonra gitti. Artık rüyalarımı geçiştiremeyeceğimi anlamıştım. Artık rüyalarımın arkasından gidecektim. Rüyalarım ise, yol göstericim olacaktı.
Yeni arkadaşlar edinmeye başlamıştım. İnsanların merakı da soruları da bitmek bilmiyordu. Bu iş hiç hoşuma gitmiyordu ama kibrim ve egom, sonumu hazırlıyordu. Allah bana üç vermişti, bense şükretmeyi unutmuştum. Allah bana yedi güzel şey vermişti ben şükür etmeyi yine unutmuştum. Allah elimden almıştı, ben de o zaman dua etmeye başlamıştım. Kısacası iyi günde Rabbini hatırlamazsa, zor günde elbet aklına gelirmiş. Siz siz olun iyi günde de, kötü günde de Rabbinize şükretmeyi unutmayın Elhamdulillah.
Zaman hızla akıp gitse de, günler sıralıydı. Yapılacak ve olacak şeyler yazılıp çizilmişti.
Okula doğru gittiğimde, yolda Mardinli bir hemşehrim ile karşılaşmıştım. Okula beraber yürümeye başlamıştık. Biraz muhabbet ettikten sonra, okulun kantininde oturmayı teklif etmişti. Birer kahve içer biraz da sohbet ederiz demişti. Kabul etmiştim. Biz kahvelerimizi yudumlarken birkaç arkadaş da yanımıza gelince, muhabbet yine dönüp dolaşıp bana gelmişti.Nasıl yaptığımı, nasıl konuştuğumu soruyorlardı. İzah edecek bir şey yoktu aslında.
O an bir şey demek gelmişti içimden. Aralarından birine şu soruları sormaya başladım; '' Sevgilin var mı?'' evet var abi demişti. ''Peki nerede kendisi?'' memlekette demişti. ''Peki özledin mi sevdiğini?'' hiç düşünmeden evet demişti. Bir teklifte bulunmuştum; ''Sana onun kokusunu getirmemi ister misin?'' Masada oturanlar gülmüşlerdi. Yok artık o kadarı da olmaz demişlerdi. Bense hiç istifimi bozmamıştım. Gayet ciddi bir şekilde tekrar sormuştum. İster misin, istemez misin? Masada derin bir sessizlik olmuştu. İstiyorum abi demişti alaylı bir sözle. Peki dedim. ''Gözlerini kapat ve dediklerimi yap. Derin bir nefes al. Sana önce kokuyu tarif edeceğim. Daha sonra o kokuyu burnunun dibinde alacaksın. Sevdiğinin kokusu buysa, gözlerini açabilirsin.''
Herkes pür dikkat beni izliyordu. İçimdeki varlığa şunları söylemiştim; '' Madem beni seçtin. Ben de senden böyle bir istekte bulunuyorum. Arkadaşımın aklında ki kızın kokusu, burnunda bitsin istiyorum.'' demiştim. On saniye sonra çocuk gülmeye başlamıştı. Gözlerini açıp şaka mı bu diye sormuştu. Ne oldu demiştim. Koku hala geliyor deyip Besmele çekince, masadakiler şaşkın bir ifadeyle bana bakmaya başlamışlardı. Aslında olay bende değildi. Rabbimin bana vermiş olduğu bu izinle oluştu bu olay. Emin ve kesin bir tavırla inandınız sanırım demiştim.
Kendi kendime; '' Yani Hasan sende. Adamlar her gün böyle bir şeyle mi karşılaşıyor sanki? sende biraz anla halden.'' demiştim. Kalkma vakti gelmişti. Müsaadenizle deyip, derse girmek için sınıfın yolunu tutmuştum. Sınıfa girince selam verip arka sıralardan birine oturmuştum.
Yanıma, daha önceden göreceğimi söyleyen arkadaş oturmuştu. Selam vermişti. Olayın nasıl olduğunu anlatmamı istemiş, bende özet geçip anlatmıştım ama bir sorum vardı; '' Ben insanların gözlerini neden mavi görüyorum?'' diye sormuştum. Görüyor musun cidden demişti evet demiştim. ''O maviyi herkes görmez, eğer görüyorsan o kişideki cinle konuşabilirsin, o da seninle konuşabilir. Bunu için bir dua var, onu okuman gerekir.'' Ne peki diye sorunca söylememişti. ''Vakti gelince kendin öğrenirsin.'' Neydi yani şimdi bu? Ya hiç söylemeyecektin ya da verecektin o duayı. Sinirim bozulmuştu. Bir kaç gün arkasından koşmadım değil duayı almak için. Adamda ne inat varsa vermemişti duayı. Bende neyse demiştim. Yaşayıp görelim öyleyse...
Yeni bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR
Spiritualİnsan alıştığı şeyden vazgeçemiyor, hayatının bir parçası oluyor artık. Onun bana gelmediği her an, ben ona biraz daha yaklaşıyordum. İnsan korkularından besleniyormuş. Ben de artık onlardandım. Korkularım cesaretim olmuştu.... (Burada anlatıla...