Avucun içindekiler

106 6 2
                                    

Günler güzel geçmek için neyi bekliyor acaba?Peki acaba ileride beni bekleyen ne var? Çok zor günler mi? yoksa çok daha güzel günler mi? Güzel günlerin gelebilmesi için, kötü şeylerin olması mı gerekir her zaman?

Korkmanız için anlatmıyorum başımdan geçenleri. Sadece artık duvara anlatmaktan sıkıldım. Dertleşmek istediğim bir kağıt, bir de kalem olsun istedim. Bir kişiye anlatmak yerine, binlerce kişiyi haberdar etmek istedim bu yolla.

Uyku düzenim yoktu. Düzensiz arkadaş ortamı, düzensiz korkular, düzensiz gerilimler ev sahipliği yapıyordu. Bu durum ne zaman biter bilmiyordum ancak ben yavaş yavaş bitiyordum. En azından tek bildiğim buydu.

Hiç görmediğiniz biri tarafından astral seyahat yaparak, ruhunuzun bir yerden başka bir yere götürüldüğünüze şahit oldunuz mu? Ben oldum. İnanması güç biliyorum ama inanmak ya da inanmamak sizin elinizde. Bunu ancak yaşayan bilir.

Gördüğüm şey, korkularıma beni alıştıran bir manzara ile karşı karşıya bırakılmaktı. Toplanma kampı gibi bir yerdeydik. Herkes esir ortamındaydı. Kraliçe diye bağıran binlerce varlık şekilleri vardı. insan vücudundan daha farklı boyları, daha uzun saçları, kirli düzensiz saçları vardı. Yüzleri buruşuk bir şekilde yeri kazıyorlardı ve orada, Kraliçenin hemen sağında duran büyük bir taş ve o taşın altında, tarif edemeyeceğim kadar büyük bir elin, o taşı kırmaya çalıştığını gördüm. Taş, bir yerden sonra kırılıp, sarı sarı ışıltılar karşısında kaldım. Altınları görünce ise şok oldum. O altınları elbette istiyordum ancak alamazdım çünkü esir düşmüştüm.

İşimiz bitince, bizi bir yere götürmüşlerdi. Altımızdaki toprak simsiyah. Dört duvar arasındaydık. Ellerimizde zincirler vardı. Sırtımıza uzun bir çubukla vuruluyordu. Benimle birlikte dört kişi daha vardı. Bu dört kişi de, benim yandaşım, benimle hareket eden kişilerdi.

O an nasıl oldu bilmiyorum ama, elimizdeki zincirler yok olmuştu. Bir şekilde, bize vuran kişiyi de öldürüp kaçmıştık. Kaçtıktan sonra, 'Artık gitmen lazım Hasan.' diye sesler duymuştum. Uyanmak zorunda kalmıştım. Yaşadığıma hala şükrediyorum. Gerçeklikle rüya arasında kalmak, insana azap gibi geliyor. Çünkü ayırt edemiyorsun. Gerçek mi yoksa hayal mi bilemiyorsun...

Düşünsenize, avucunuzun içinde sevdikleriniz var. Size bir teklifte bulunuyorlar. Ya avucunuzun içindekilerden vazgeçeceksiniz ya da kendinizden. Her insan gibi, bizde sevdiklerimizi seçerdik, kendimizden vazgeçerek.

Tabi bu seçimlerin de bizi değiştireceğini unutmamamız gerekir. Önce, duygularınız zamanla bastırılmaya başlanıyor. Sonra, merhamet duygunuz yavaş yavaş eriyor. Karıncayı bile ezemeyen kişi, acımasız biri oluyor.

Eminim bunları neden anlattığımı merak ediyorsunuzdur. Her zaman ki gibi, hiç bir sır saklı kalamayacağı için, bugün değilse bile elbet bir gün ortaya çıkacaktır.

Artık kabullenmiştim, yaşadığım veya yaşayacağım her şeyi... Yalnızca eksik bir şey vardı... Eğitilmem ve kontrol etmem gerekiyordu.

Dönemim bitmişti, memlekete dönmek için hazırlık yapmıştım. Ertesi gün yola çıkmıştım. Ayet-el kürsi okuyup, besmele çekmiş ve sağ ayağımla evime girmiştim. Huzurlu ve mutluydum, çünkü doğup büyüdüğüm evdeydim. Her şey çok güzeldi ama ben alışık değildim. İnsan gerçekten bir süre sonra korku ve gerilimi hissetmek istiyormuş. İşte tam da bu yüzden paranormal olayları araştırmaya başladım. Bazı sayfaları takip ettim ve takip ettiğim bu sayfalardaki yorumları okumaya başladım. Bir adam yazdıklarıyla dikkatimi çekmişti.

Bir anda o adama mesaj atma kararı aldım. Konuştuğum kişi bana yaşadığı bir olaydan bahsetti. Olay tamda şuydu; '' Kız kardeşim uyuyamıyor sürekli bir şeyler gördüğünü söylüyor, gördüğü şeyin ona sürekli zarar verdiğinden bahsediyor. Gittikleri hoca tedavi ettiğini söylüyor ancak yaşadığı durumda hiç bir değişiklik yok.'' Yazdıklarını okuduktan sonra neden yaptığımı bende bilmiyorum ama ona şunları söyledim; '' Baktırdığınız hoca bir yerde eksik bir şey yaptı. Kız kardeşinize aşık olmuş iki tane ifrit musallatı var.'' Dediğim an adam; '' Evet doğru söyledin ama daha kardeşimi bile görmeden nasıl bilebildin.'' Bilmediğimi ama o an içimden yorumlama isteği gelmişti.

Adamla vedalaştıktan bir gün sonra e-postama bir mesaj gelmişti. Selamın aleyküm yazılmıştı. Allah'ın selamını almış ve karşımdaki kişiyi tanımadığımı belirtmiştim. Kendisi, dün konuştuğum adamın kardeşini tedavi eden hocaydı. Benimle konuşmak ve Konya'ya gittiğimde yüz yüze görüşmek istemişti.

Açıkçası çok şaşırmıştım. Benden, kendi fotoğrafımı çekip göndermemi istemişti. Üzerimdeki varlıkların kimler olduğunu öğrenmek için bakım yapacağını söylemişti. Bende, gerekli bilgileri verip bir süre beklemiştim. Beklediğim mesaj gelmişti.

Üzerimde hem Hristiyan hem de Müslüman varlıkların olduğunu söylemişti. Müslüman varlıkların bana yardım etmek için kaldığını, Hristiyan varlıkların ise zarar vermek için kaldığını söylemişti. Sanırım korkularım yeniden başlamıştı. Önce kalp ritmim hızlanmıştı. Tüylerim diken diken olmuştu. Etrafa şüpheyle bakmaya başlamıştım. Kan akışını hesaba bile katmıyorum.

Bana yapmam gereken şeyleri söylemişti; '' Perşembe günü saat 23.00' da abdest alıp namaz kıl. Kıldığın odada ki ışıkları kapat. Namazı kıldıktan sonra seccadeden ayrılma ve kıyam pozisyonunda dur. Gözlerini asla açma ve yirmi bir defa ayet-el kürsi'yi oku.''

Perşembe günü gelmişti. Çok heyecanlıydım. Biraz da korkuyordum. Sonuçta ne olacağını, neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Abdestimi alıp namaz kıldıktan sonra hocanın dediği gibi yaptım. Zaten kaybedecek bir şeyim yoktu. Başıma en fazla ne gelebilirdi ki? Bunları hiç düşünmedim açıkçası. Başıma gelecek her şeye razı olmuştum.

Gözlerimi kapatıp sureyi okumaya başladım. On sekiz kere okumuştum ama hala bir şey olmamıştı. Gözlerimi açmıyordum. Sadece, iki omzuma da bir şeylerin dokunduğunu hissetmiştim. Odanın içinden plastik yanık kokusu geliyordu. Bu koku, beni daha da telaşlandırmıştı. Üstelik çokta korkmuştum. Hissettiğim dokunuş beş dakika boyunca sürmüştü.

Gözlerimi açmak için cesaret toplamıştım. Artık açmam gerekiyordu. Nihayet gözümü açmıştım. Diz çöküp sadece elhamdülillah demek istemiştim. O an ki duygularımı size tarif bile edemem. Gül kokusu mu alıyordum bilmiyorum ama muazzam bir kokuydu. Kendimden geçiyordum.

Kalkıp ışığı açmıştım. Dua edip Rabbime şükrettim. Telefonu elime alıp hemen mesaj atıp yaşananları anlattım. ''Geçmiş olsun. Oraya gelenler yardım için gelmişlerdi.''dedi. Açıkçası çok mutlu olmuştum. Onlardan tamamen kurtulduğumu düşünmüştüm. Ama bunun benim için bir başlangıç olduğunu bilmiyordum. Bu işe girenin çıkışı ancak ölüm olurmuş. Artık istesem de bırakamazdım. Ben bıraktım diyenler sadece kendini kandırıyorlar ya da bir oyunun içinde güzel bir oyuncak olmuşlardır.

Peki size söylediğim gibi avucunuzun içinde sevdikleriniz ve siz varsınız sizden bir tercih hakkı yapmanızı istemiştim.Kimi seçerdiniz? Sevdiklerinizi mi ? Yoksa kendinizi mi ? Ben kendimi seçiyorum... Peki siz? Siz neyi seçerdiniz?

MÜHÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin