Ses, kapattığıma emin olduğum bilgisayarımdan geliyordu. Bilgisayar hala kapalıydı ancak yarım bıraktığım Bakara suresi, devam ediyordu. Bilgisayarı açtım ve yarım bıraktığım yerden devam ettirmiştim. Bitmesini bekledim. Bittikten sonra ise, tekrar uyumak üzere yatağıma gitmiştim.Sabah anlatılan korku hikayeleriyle gece anlatılan korku hikayelerindeki cesaret bambaşka bir şeydir. Sabah gerçek bir süper kahraman olabilirsiniz ama gece yorganın altına saklanmış, hiçbir şey olmayacağına inanan küçük bir çocuk olursunuz.
Kaldığım pansiyonun en kötü yanı da şuydu; etrafında hiçbir şey yoktu. Ön tarafı dağlara bakıyor, sırtı ise dümdüz ovaya. Nereye baktığının belli olmadığı, neyi gördüğünün ise bilinmediği bir kısımdı ama bizi ilgilendiren, görünen, orada ne olduğunu bilen kısımdı.
Pansiyonun ön tarafında, dağlık alanda bir adam yaşıyormuş. Her gece dolaşıyormuş. Ne garip ki (!) adam bazen gelip, birini kaçırıp götürürmüş. Bak sen şu işe. Bunu anlatanların ise okulun son sınıf öğrencileri olması olayın en komik kısmıydı zaten. Siz o dağlara bakarken, ben o dağların arasından geliyordum, korkacak başka birilerini arayın demeyi çok isterdim ama demedim. Kimseyi bozmak gibi bir niyetim yoktu çünkü. Bu nedenle dinleyip, şaşırmış bir ifade ile bakmıştım onlara.
Vakit gelmişti. Bir ay bu kadar az sorunla nasıl geçti inanın bilmiyorum. Çünkü asıl mesele, gideceğim yerde başlıyordu. Bundan haberim yoktu. Ben anlamasam da, çoktan haberdar edilmiştim zaten. Aldırmadığım rüya ise, bunu kanıtlar nitelikteydi...
Pansiyon sahibiyle konuşup ayrılma için yanına gitmiştim. Düşündüğüm gibi olmamıştı. Adama borçlu çıkmıştım üstelik verdiğim depozito da adama kalmıştı. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste dedikten sonra orasıyla da ilişkimi kestim.
Bütün belgelerimi hazırlayıp, Kredi ve Yurtlar Kurumuna doğru kayıt yaptırmak için yola koyuldum. Kaydımı hallettikten sonra odama gidip yerleşmiştim. Kaldığım devlet yurdu, kız ve erkek öğrencilerin karışık olarak kaldığı bir yuttu. Binalar farklı ancak yemekhane ve etüt salonları beraberdi.
Yurdun ilk haftası hiç kimseyle yakınlaşmamıştım. Nedenini ben de bilmiyordum. Yemeğimi yeyip odama çekiliyordum. Koskoca yurtta, üç kişilik odada tek kalan bendim. Ne kısmetse artık...
Hava kararınca öğrenciler basketbol sahasında, voleybol oynuyorlardı. Fazlasıyla kalabalıklardı. Biraz onları izlemiş, ardından sıkılıp namaz kılmak üzere abdest alıp, mescidi aramaya başlamıştım.
Mescidi bulduktan sonra besmele çekip oturmuştum. İnsanlar beni yadırgamasın ya da başka bir şey düşünmesin diye elimden geldiğince gizli ya da geç saatlerde ibadetlerimi yapıyordum. İnsanların şunu düşünmelerini istemiyordum ; ibadetin gösterişi olmaz. Elbette ibadetini Allah için yapacaksın, kulun söylediklerinin ne önemi var. Böyle bile olsa, bu düşünceler aklımdan çıkmıyordu. Bazen görenler oluyordu elbette. Görsünler, önemli değil. Ben yapmam gerekeni yapayım da.
Mescidin etrafı sadece camdı. Yurdun etrafı da dağlık alandı. Bir tepenin üstüne inşa edilmişti. Güzeldi ancak etrafı ne kadar güzeldi, onu da ileride tartışacağız.
Şükür namazını kılıp zikir yaptıktan sonra mescitten ayrılmıştım. Hayat hep tekdüze geçiyordu. Uyumak için odama çekilmiştim. Sabah okul vardı. Mecbur...
Sınıf arkadaşlarımdan birinin cinlerle uğraştığını öğrenmiştim. Biraz muhabbet ettikten sonra bana şunu demişti; '' Yanında beş tane var. Seni takip ediyorlar. Bir tanesi ulema(Ulema (Arapça: علماء), Müslüman ülkelerde eğitimli din alimlerinden oluşan sınıf. Tekili erkekse âlim, kadınsa âlimedir,) diğerleri öğrenci. Sende bir tanesin aralarında. Öğrenmek için. Bir hafta ya da daha erken gözükecekler sana Hasan. Dikkat et.'' İçime kurt düşmüştü. Korkuyor muydum yoksa korkmuyor muydum bilmiyordum. Nasıl olacaktı hiçbir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR
Spiritualİnsan alıştığı şeyden vazgeçemiyor, hayatının bir parçası oluyor artık. Onun bana gelmediği her an, ben ona biraz daha yaklaşıyordum. İnsan korkularından besleniyormuş. Ben de artık onlardandım. Korkularım cesaretim olmuştu.... (Burada anlatıla...