Yüzükteki Sır

78 2 0
                                    




Konya'ya gitmek için, günleri saymaya başlamıştım artık. Çok sabırsızdım gerçekten.  Bir hocayla tanışıp onun fikirlerini, düşüncelerini, neler yaptığını hayli hayli merak ediyorum.


Geceleri yatarken, bir anda yatağımdan kalkıp namaz kılardım. Çünkü içimdeki enerjiyi tutamıyorum. İçimde bir ateş vardı. Sürekli yanıyordu ibadet etmem için. Bunu hissedebiliyorum.

Hocayla konuştuğumda, oraya gelinceye kadar yapmam gereken zikirleri vermişti. Bu zikirleri sayısına göre çekiyordum. Elbette bu sayıların bir önemi var. Örneğin bir kasa düşünün. Bu kasanın kapısını açabilmek için, doğru sayıları girmeniz gerekecektir. İşte bu zikirlerdeki sayılar da, bizim için birer şifre. Bu şifre sayesinde bir kasayı açacağız.

Aşkla yaptığıma inandığım bu ibadetleri ve zikirleri yalnızca Rabbim'in anlayacağını biliyordum.

Konya için biletimi almıştım. Ne diyebilirim ki? Çok sabırsızım... Gece saat 01.00'de KONYA'ya varmıştım. Yolda, yanımda oturan bir çocukla tanışmış ve kendisinin de Konya'da ineceğini öğrenmiştim. Gideceğim yere kadar, arabayla bırakabileceğini söylemişti. Bu durumda kabul etmek zorundaydım çünkü otogarda sabahlamak zorunda kalacaktım. Servisler sabah 06.30 da başlayacağı için, başka bir yerde bekleyemezdim. Böyle bir teklifi de geri çeviremezdim.


Otobüsten inip babasının arabayla gelmesini bekledik. Önümüze siyah bir araba geldi. İçinden takım elbiseli bir adam indi. Adam, çocuğa dönerek; '' Babanız sizi bekliyor. '' demişti. Şaşırmıştım. Bir an içimden; '' Hayırdır inşallah.'' dedim. Arabaya binmemi istemişti çocuk. Arka koltuğa geçip oturmuştum.

Her halde babasını alıp öyle gideceğiz diye düşünüyordum. Gittiğimiz yer çok farklı yerler, bilmediğim yollardı. Yanlışlıkla bile olsa, geçmediğim yollardı buralar. İçimden dua ediyorum. Korku nelere kadirmiş.Bu durumdan beni kurtarabilecek kişinin kim olduğunu gösteriyor.

Bir mekanın önüne gelmiştik. Çocuğa arabada bekleyeceğimi söyledim. Aradan 10 dakika sonra başka bir takım elbiseli adam gelmişti. Belinde ki silah gözümden kaçmadı değil. ''Rabbim ne oluyor böyle, nasıl bir belaya bulaştım ben? '' diye içimden söyleniyordum...

Mekanın kapısından girince karşımda iki takım elbiseli adam daha, başka bir kapının girişinde başka bir adam. Etrafa göz ucuyla bakınmıştım biraz. Mekanda çok az ışığın olduğunu fark ettim. Adam sayısı da keza öyleydi. Nedense hepsi de takım elbiseliydi. Belli ki illegal biriyle yolculuk yapacağım.

Başka bir kapıdan girince, karşımda oturmuş üç kişiyle karşılaştı; Çocuk, babası ve başka bir takım elbiseli. Yanlarına yaklaşıp; ''Merhaba efendim.'' dedim. bana hoş geldin buyur otur dediler. Oturdum bende. Nerelisin, ne yapıyorsun burada gibi sorular sordular.

Kendilerinden bahsedince, ayağımın bir çukurda olduğunun farkına geç vardım sanırım. Adamlar mafyaymış. Çocukta uçak fobisi olduğu için, otobüsle gelmek zorunda kalmış. Aklımdaki düşünceler çok derindi; ''Ya düşmanları varsa, ya baskın yersek. Anama babama ne açıklayacağım ben?'' Artık haberlere de manşet olurdu; ''Mafya hesaplaşması sonucu yaralanan gencin, otobüste tanıştığı masum gence oldu.'' diye... düşüncesi bile çok kötüydü. Kurtulmam lazımdı buradan. Aklımda deli planlar vardı.

Beni evlerinde misafir edeceklerini söyleyince, tamamen bittiğimi düşünmüştüm. Çok kötü bir insan değiller tabi ama televizyonlarda gördüğümüz mafya işte. Ne düşünebilirim ki? Eve davetlerini teşekkür ederek geri çevirdim. Arkadaşlarımın beni beklediğini söyleyerek, bu ince tekliflerini reddettim. Fazla da ısrar etmediler zaten.

Artık gitme vakti gelmişti yani. Arabaya doğru yürümeye başlamıştık. Arabaya bindikten sonra, arkamızda eskortluk yapan 3 araç vardı. İçimden bir yandan dua ediyor, bir yandan da vay be diyordum. Konya'ya ne hayallerle geldim, nelerle karşılaştım...

istediğim yere beni bıraktıktan sonra, teşekkür edip ayrıldım oradan. Sabah olmasını bekliyordum. Çünkü hocayla tanışmaya gidecektim. Sabah erken kalkmıştım. Heyecandan uyuyamıyordum zaten. Sabahın köründe de adama yazamazdım. Biraz beklemiştim. Saat dokuz gibi mesaj atıp, nereye geleceğim ile ilgili konum atmasını istemiştim. Verilen adrese varmıştım. Karşımda hafif kilolu, yüzünde nur olan, tebessümle beni karşılayan bir adam vardı. Şu zamana kadar ne bu kadar pozitif enerji almış, nede hissetmiştim.

Biraz muhabbet ettikten sonra, hocayı fazla daraltmak istemedim. Çünkü her gün yanında olacağım için, ilk günden sıkmak istememiştim. Dışarıya kadar bana eşlik etmişti. Çok kibar ve iyi bir insandı. Bana dönüp; '' Hasan, üstündeki varlıkları aldım senin haberin yokken. Zincirlendiler. Haberin olsun. Parmağında ki yüzüğü çıkarıp kalbine koy.'' dedi. Elinden alıp yüzükteki taşı kalbime doğru götürdüm. İnanılmaz bir şeydi. Kıpırdamalar hissediyordum.

  Vücudumun her yerinde elektrilenme oluyordu. Beş dakika böyle kalınca, bir anda gelen gülme hissini tutamıyordum. Kahkaha atmaya başlamıştım. Yüzüğü kalbimden çekip hocaya verince, gülmem geçmişti. Çok garipti gerçekten. Ellerime bakınca, ellerim mosmor olmuştu. Nasıl olmuştu anlamamıştım. Durduk yere böyle bir şeyin olması gerçekten şaşırtıcı bir şeydi. Hocaya teşekkür etmiştim. inşallah tekrardan görüşürüz diye ayrılmıştım yanından.

Yurduma gitmek için servisi bekliyordum. Servise bindikten sonra bugün yaşadığım şeyleri düşünüyordum. Sıradan ve normal bir hayat yaşayan insana anlatsam, herhalde benimle dalga geçer. Hangi filimin etkisinde kaldın diye söylenir. Hak veriyorum. Yaşayan insanla, yaşamayan insan arasında ki dağlar kadar olan farkı biliyorum. O yüzden, ben yaşadıklarımı uzun bir süre yalnız yaşayacağım. Sırrımı bilen RABBİM olacak...

MÜHÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin