Zamanın çok hızlı geçtiğinin farkındaydım. Sanırım öyle olması gerekiyordu. Çünkü yaşadığınız şeyler yaşınızla alakalı değil, yaşantınızla alakalıydı. Yaşın da bir nebze önemi olduğunun tabi ki farkındaydım.
On sekiz yaşına girdiğimde, artık başka boyutlarda gezeceğimi bilmiyordum. Bu boyutlar nasıl bir boyut diye sormuş olabilirsiniz. Bu boyut, insanın göremediği, hissetmeye çalıştığı enerjilerle ya da ruhani varlıklarla dolu bir boyuttu.
Yalnız uyumayı çok severim. Çünkü kendimi sorgulamayı, daha fazla düşünüp, yoğunlaşmamı sağlıyor.
On sekiz yaşına girer girmez böyle şeyler yaşamadım tabi ki. Biraz zaman geçti.
İlk dershaneye başladığımda, biriyle tanışmıştım. Güzel bir tanışma olmadı, ama o kişi, benim en yakın ve en iyi dostum olmuştu. Kendisi bana namaz kılmayı teşvik etmişti. Dinimi nasıl yaşamam gerektiğini öğretmişti. Bu kişi, bana yol göstermişti. Allah ondan razı olsun.
Beni bu işlerde cesaretlendiren, bu işlere daha çok girmemi sağlayan dostum; Şeyh Davut. Meğer o da bu işlere çok meraklıymış. Onunla ortak bir yönümüzü bulmuştum.
Şeyh Davut, ne zaman namaz kılmak için mescide gitse, beni de çağırırdı. Tabi bende, yok diyemezdim. Açıkçası biraz da utanırdım. Dinimi tam manasıyla yaşayamamanın utancı vardı üstümde.
Bu böyle devam edince, haliyle alışkanlık olmuştu. Artık, ben namaz kılmak için Şeyh Davut'a söyler olmuştum. (Kendileri çok güzel müezzinlik yapar.) Şeyh Davut, bir gün onlarda kalmamı istemişti. Ben de, olur dedim. Neden olmasın?
Beni bir tarikata götürmüştü. Orada zikirler olduğunu söylemişti. Akşamları oraya gidip zikir yaptıklarını, benim de oraya gelmemi istemişti. Tabi demiştim. Tabi gelirim. Çünkü ilk defa böyle bir şeye katılacaktım. Biraz heyecanlıydım. Oranın lideri yani bu işlerle (cinlerle) uğraşan kişiyle tanışacaktım. Şeyh Davut, bana hocanın gözüne uzun uzun bakmamamı söylemişti. Nedenini sormamıştım, çünkü bir zaman sonra, bunu kendim öğrenecektim.
Bulunan dergaha gelmiştik. Işıkları kapattılar. Her yer karanlıktı. Herkes yanındakinin elini tuttu. Ortaya, defler taşıyan dört genç oturmuştu. Tekrar etmemiz gereken şeyleri söyleyecek olan hoca da, ortaya geçmişti. Heyecanlıydım. Defler vuruluyor, ortaya çok güzel bir ses çıkıyordu. Def üzerine vurulan her bir darbe, sanki yüreğime vuruluyordu. Sanki yüreğimin ritmi, Def'in ritmine karışmıştı. İlk başlarda, Kafamızı hafif bir şekilde öne eğip, Besmele çekiyorduk. Sonra zikirde anılması gereken kişilerin isimleri söylemeye başlamıştık.Zikir bir süre böyle devam ettikten sonra, yavaş yavaş duraksamaya başlamıştık. Dua edip, amin dedikten sonra, ışıkları açmışlardı.
Gözümün önünde, on dört yaşında bir genç, hala yere dizlerini vurup, ''Allah'' diyordu. Abartısız on dakika boyunca devam etmişti. Durdurmak isteyenler de olmuştu tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR
Spiritualİnsan alıştığı şeyden vazgeçemiyor, hayatının bir parçası oluyor artık. Onun bana gelmediği her an, ben ona biraz daha yaklaşıyordum. İnsan korkularından besleniyormuş. Ben de artık onlardandım. Korkularım cesaretim olmuştu.... (Burada anlatıla...