* BU HİKAYEDE Kİ TÜM MULTİMEDYA GÖRSELLERİ İNDİGOYU TEMSİL EDER. İNDİGO ADINI HİNDİSTAN'DA Kİ BİR AĞAÇTAN ALMIŞTIR VE EN ÖNEMLİSİ İNDİGO MAVİNİN BİR TONUDUR.
Neredeyse 20 dakikadır yürüyorduk. Amacımız Işık'ın uygun bir oda bulmasıydı. Yüzümde kocaman gözlükler, elimde bana büyük gelen eldivenler ve tabii ki ağırlığıyla beni yere çeken gerçek deri bir önlük vardı. Ve iddia ettiğim gibi penguen gibi yürümeme neden olan ayakkabılarla yere çakılmamak için uğraşıyordum.
Işık bir odanın önünde durunca hevesle ben de durdum. Kapıdaki camdan içeriye bakıp tekrar yürümeye başlayınca sakin olmak için derin bir nefes alarak onu takip etmeye devam ettim. "Neden bir oda seçip durmuyoruz artık?"
"Havalandırma olmalı. Aynı zamanda kapalı bir ortam da olmak zorunda. Buraya gelmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki hatırlayamıyorum nerede olduğunu." Diyerek birden arkasına dönünce göğsüne çarptım. Bana tepeden bakarken gülümsedi. "Gerçekten sevimli oldun."
"Benimle dalga geçme ahbap."
"Ahbap mı?" dedi şaşırmış bir şekilde gülerek.
"Her neyse," dedim nefesimi vererek. Ama bunu derken gülümseyip sakince beni izlediğini fark ettim. Bu bakış, daha önce hiç maruz kalmadığım bir şeydi. Heyecandan ne yapacağımı şaşırarak başımı çevirince gülerek "tamam tamam bakmıyorum," dedi tekrar yürümeye dönerek. Bu cümlesiyle bile gondolun en yüksek tepesinden düşüyormuşçasına fırtınalı bir heyecan kapladı her yanımı.
Arkasından sessizce yürümeye devam ettim.
Bir anda bir şeye çarpınca durdum. Bu Işık'ın sırtıydı.
"İşte buldum!"
Başımı yana eğip usulca sordum. "Acaba durmadan uyaramaz mıydın?"
"Gidiyoruz," dedi elimden tuttuğu gibi beni peşinden sürükleyerek. Elimde olmadan kahkaha attım. "Şu an ayağımda bana dört numara fazla gelen bir ayakkabı var. Bilmiyorum, alakasız olabilir konumuzla belki ama beni böyle çekmeye devam edersen yere düşebilirim yani bilgin olsun," dedim.
Işık heyecanla karşısına çıkan bir odanın kapısını açtı ve hiçbir pencerenin olmadığı bir odaya soktu beni. Ellerini hırsla birbirine sürterek "sonunda buldum," dedi.
"Ee ne yapıyoruz?" diye sordum nefes nefese.Odaya göz attım. "Ayrıca bu hastaneyi havaya uçurmaya yetecek mi?"
"Daha da önemlisi," dedi gözlerimin içine bakarak. "Gerçek bir indigo insanı enerjisini açığa çıkarırsa karanlık enerjinin hiçbir şansı kalmaz."
"Karanlık enerji?"
"Uynfso."
"Gerçek bir indigo insanı?"
Gözlerini yukarı dikerek ıslık çaldı.
"İndigo insanı sen misin?" diye sordum bir kaşım havada. "Ama indigo sadece bir renk değil mi?"
Hemen parmağını bana doğru sallayarak "lafını geri al," dedi çocuksu bir tavırla. Onun alındığını görmek gerçekten eğlenceliydi.
"Tamam" dedim iki elimi de havaya kaldırarak. "Sadece öğrenmeye çalışıyorum işte."
Gözlerini devirdi. "Su'yla hiç bu kadar zor olmamıştı." Bu cümle öfkelenmem için özel bir düğmeye basılmış gibi beni sıçrattı.
"Beni başkasıyla kıyaslamayı kes."
"Her neyse işimize dönelim. Sen sadece dediğimi yapsan yeter," dedi küçücük odanın ortasında ki tek sedyeye giderek. Bu havalı tavırlarını yok etmek için ellerim şimdiden kaşınıyordu. Bana eninde sonunda saygı duyacaksın diye avaz avaz bağırıyordu içim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNDİGO
FantasíaHayatta en sevdiği insan, annesinin intihar etmesiyle en ağır sınavını verdiğini zanneden Aydan, bir şekilde yakın dostu Pelin sayesinde hayata tutunmaya gayret eder fakat bir gün hiç görmemesi gereken bir olaya şahit olmasıyla ölümün kıyısına doğru...