20.BÖLÜM BİZ VE BULUTLAR

27 6 0
                                    

Odaya girdim hemen. Peşimden geldi. "Emin misin? Bu iyi bir fikir mi?"

Pembe ilaca baktım kararsızca. "Umarım öyledir," dedim.

Yatağa oturdu yorgunca. "Keşke buradan çekip gitmeme izin verseler ama sadece tiyatro sahnesine kadar izin veriyorlar."

Kederli yüzüne baktım. "Hiçbir şey hatırlamıyor musun gerçekten?"

Acı çeker gibi dizlerini ovaladı. "Tek tük. Seni çok az hatırlıyorum mesela."

Heyecanla ona döndüm. "Gerçekten mi?"

"Tabii ki de," dedi gülümseyerek. "Aslında net olan tek bir anım var. Bir kere bir bahçedeydik sanırım. Sen ağlıyordun ve bana nedense bir daha uçağa binmeyeceğini söylüyordun."

Güldüm. "Hatırlıyorum o günü. Altı yaşındaydım. Sen, ben ve babam senin turnen için Almanya'ya gidiyorduk. O gün çok huysuzluk etmiştim."

"Öyle mi?" dedi.

"Aslında bu benim her zamanki halimdi," deyince ikimiz de güldük. "İlk defa beni uzun yolculukta yanınıza almıştınız. Dışarıya baktığımda her şeyin küçüldüğünü görmüştüm ve bu bana çok korkunç gelmişti," deyince birlikte güldük. "Dönüş yolu daha da fenaydı," dedim kaşlarımı çatarak. "Babama binaların nerede olduğunu sorunca bulutlar yüzünden göremediğimi söylemişti. Aslında hep onların altında saklanıyoruz derdi. Eve döndüğümde her zaman bulutların altında saklanmak istediğime karar vermiştim," dedim kendimi ağlamamak için sıkarak. Ona baktım. Onun da gözleri dolmuştu. 

Anılar hızlı bir şekilde ruhumda yerini belli etti. O zamanlar annemle babamın her daim yan yana ve bir arada olduğu zamanları hayretle hatırladım. Babamın gözü o zaman annemden başkasını görmezdi. Başka bir kadına aşık olduğu o berbat günlere kadar her şey yolundaydı. Bulutun altında ve güvendeydim. Babam anneme aşık olmaya devam etseydi eğer annemin hala aynı kadın olarak hayatta kalmaya devam edecek olması düşüncesi çok sarsıcıydı. 

Saçlarımı okşadı. Devam ettim. "Bilmiyorum. Bana her zaman en güvenli yer bulutların altında ve senin yanında olmak gibi gelirdi. Uçak ve o kalabalık hava yolu benim küçük dünyama çok fazla gelmişti. Evdeyken, bulutların altındayken talimat almamıza ya da belimize kemer geçirmemize gerek yoktu. Sadece biz vardık," dedim. Saçlarımı okşamaya devam etti.

"Sana yalan söyledim," dedi birden.

Başımı kaldırdım. "Ne yalanı?"

"Hatırladığım tek anı o değil. O günü ve daha birçok şeyi hatırlıyorum."

14 Kasım.

"Konuşmak zorunda değilsin," dedim hemen.

"Merak etmiyor musun?"

Bu merak etmekten de öteydi. Boğazımın acıdığı fark edince artık göz yaşlarımın bana ihanet ederek kendini bırakacaklarını fark ettim. Başımı iki yana salladım. "Senin ölümünden sonra yıllarca kendimi suçladım. Babam senden vazgeçmişti ama ben o boşluğu dolduramamıştım." Ona baktığımda onun da ağladığını gördüm. "Teknolojinin ilerlemiş olmasını, intihar ederken senin kafanın içini ve tüm düşüncelerini bana göstermelerini diledim," dedim hıçkırıklar içerisinde.

"Yapma," dedi acı çekercesine. "Bu sadece seni yıpratır."

"Bana ne hatırladığını anlat," dedim göz yaşları içerisinde. "Ne hatırlıyorsan anlat."

"Tamam," dedi sakinleşmeye çalışarak. "Biliyor musun, konservatuvarda bir hocam vardı. Oyunculukla ilgili ne biliyorsam her şeyi ondan öğrenmiştim. Hayrandım ona. Annem yaşındaydı ama ondan daha modern, daha açık fikirli bir kadındı. Kendi tiyatrosunu kurmuş ve tüm düzene kafa tutmuş mükemmel bir kadındı." Bunu söylerken bile gözleri hayranlıkla parlıyordu. "Bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama hep onun beni doğurmuş olmasını dilerdim." 

İNDİGOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin